Content uploaded by Salahaddin Bekki
Author content
All content in this area was uploaded by Salahaddin Bekki on Mar 14, 2022
Content may be subject to copyright.
l l
ciHjpsette
ARTIK TÜRKİYE’DE
4
TÜ RKİYE, RU SYA VE TÜ RKİ D EVLETLER TOPLU LUĞU GEN EL D İSTRÜBİTÖRÜ
ІЙ KÖRPELİK
I—— I Büro Mobilya Sistemleri
FABRİKA V E SATIŞ M ERKEZİ:
MALTEPE CAD. NO: 8 TOPKAPI 34020 İSTANBUL • TEL: (212) 612 74 74 • FAX: (212) 576 15 95
AN KARA BÖLGESİ GEN EL DİSTRÜBİTÖRÜ:
NECATİBEY CAD. NO: 23/A SIHHİYE-ANKARA • TEL: (312) 230 38 67 - 231 17 05 • FAX. (312) 230 26 56
Zaferlerin M illeti, Se n Çok Yaşa!
Y ö n et im Y eri
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, 133
06570 Maltepe/ANKARA
T e l ef o n la r
Santral: 231 23 48
Yazı İşleri: 231 44 26
Abone İşleri: 231 23 47-232 22 57
Belge Geçer (Faks): (0.312) 232 43 21
A b o ne Ş a rtl arı
Yıllığı: 900.000 TL
Öğretmen ve Öğrencilere Yıllığı:
750.000 TL.
Dış Ülkeler İçin Yıllığı: 50 S
Posta Çek Numarası: 212938
ISSN 1300 - 283X
В il get
Yayın Tanıtım Tahlil Ç- Eleştirii
1 99 7 Y A Z 13
A TA T ÜR K ’ K Ü L TÜ R, D İL V S TA Rİ H
Y Ü K S E K K U R U M U
А І А І Ш К K f l.r Ü B M E R K E Zİ
B aş ka nlığı A dı na
Sahib i
P ro f. D r . S A D IK T U R A L
•
Yazı iş leri К іШ г Іе г і
İ n » a it B A B A
D r. İ d ris K A R A K U Ş
•
Se* ta K urul u
P ro f. D r. C in a î O Z Ö N D L R
D r. M Oj g an C Ü M B Ü R
D r. biriş K A R A K I Ş
D r, l i k l e r Ö Z C A N
Г Iııı a s ( t l i İC
•
Y ur t Piş i & lH I cİÎİŞİ
A ze rb âv cd n : P r of. D r. k â m i l V E L İ Y E *
T ü rk m e ni st an : P r of. D r. C e b b a r ı n d ım e t
G Ö K I.E N O V
k ez »; »: k e i .id M U M . VM M E D İ
K ır ım Ş a k ir S E L İ M
R o m an ?? : C e n a n B U L A ’I
N a hçıv a n: D o f .D r . E b ü l ie z K u l a
A M A N O Ğ L U
A B D : D o ç .D r . M u s t afa Ö Z C A N
T a sa n m - B as k ı: İL M A T B A A S !
T el: (0.312) 384 ШШ
Bu sayıda
S -r
Sadık TURAL Türk Kültürü Deryasını Araştıran Bir Kurum: Atatürk Kültür M erkezi
..........
3
MAKA LELER
Recep BİLGİNER Türkmenistan’da Günümüzden Geçmişe,
Geçmişten Günümüze Bir Y olculuk
...................................................................... 9
Önder GÖÇGÜN Özbekistan Notları...................................................................................................12
Ali Hüseyinoğlu ŞAMİL Ali Kemalî’yle Üç Görüşme..................................................................................16
Kerime ÜSTÜNOVA Dede Korkut Destanlarında Üçlemeler,
Dörtlemeler, Beşlemeler........................................................................................ 20
Ali Rıza GÖNÜLLÜ Batı Türklerinde Akrabalık İsimleri.................................................................... 26
KİTAPLAR
İsmet ÇETİN “Hergün Yeni Doğarız” ..........................................................................................29
Güçmurat SULTANMURADOV “Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı’nın Muhtasar’ı” ....................................................32
Nevin KORUCUOĞLU Şemsi Belli’nin “Fikriye” Adlı Eseri Hakkında İncelemelerimiz
...................
34
Süheylâ YÜKSEL “Anadolu Ezgisi”.....................................................................................................37
Ârif GÜNEŞ Nisa Suresi 15 ve 16. Ayetleri Bağlamında “Yüce Kur’an’ın
Çağdaş Tefsiri” Üzerine
........................................................................................ 40
Mutullah SUNGUR “Türk-Yunan İlişkilerinde Ege Sorunu” ..............................................................52
Zeki KAYMAZ “Gelibolulu Mustafa Âli, Câmi’u’l-Buhûr” ........................................................ 58
Yaşar KALAFAT “Türk Dünyasında Halk Kültürü Üzerine Araştırma ve
İncelemeler” İsimli Esere D air.............................................................................62
Erdoğan BOZ “Eski Anadolu Türkçesinde Ekler” ......................................................................63
Dursun AYAN “Kitab-ı Mukaddes”................................................................................................ 65
Ramazan UYKUR “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti” Adlı Kitap Üzerine..........................................69
Selâhaddin BEKKİ “Beyaz Gemi” Romanı Üzerine Bir Tahlil Denem esi......................................74
DERS KİTAPLAR]
İdris KARAKUŞ Liselerimizde Dil ve Edebiyat Dersleri ve
Eğitim-Öğretim Programları..................................................................................85
DERGİLER
Nevin KORUCUOĞLU “Arış” ........................................................................................................................90
Erol BARIN “Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi” ................................................................91
İbrahim BAŞTUĞ Varlık Mücadelesi Veren Bir Dergi: “Kardaş Edebiyatlar”.............................92
Reşide GÜRSES “Kastamonu Eğitim Dergisi” .................................................................................95
YA YINLAN MAMIŞ T EZLER
Hasan YÜKSEL Tarihçi, Edebiyatçı Bir Tanzimat Aydını, Faik Reşad,
Hayatı ve Eserleri....................................................................................................97
HABERLER
Tayyar AKSOY “Nüzhet Erman Şiir Ödülü” Verildi..................................................................... 99
Şebnem ERCEBECİ Atatürk Kültür Merkezi Şeref ve Haberleşme Üyelerine Berat
Takdim Töreni ve “Doğumunun 75. Yıldönümünde Recep Bilginer”
Konulu Toplantının Ardından............................................................................103
Elmas KILIÇ Şeref Üyemiz Prof. Dr. Ahmet Edip Uysal’ı Kaybettik..................................107
Bilge 2 1997/Yaz 13
“B eyaz G em i” R om an ı
Ü zerin e B ir Tahlil
D en em esi
S e lâ h a d d i n B E K K İ
Atatürk Üni. Sosyal Bil. Enst.
Doktora öğrencisi
G iriş
Asıl konumuza geçmeden önce ünlü Kırgız ya
zar Cengiz Törekuloviç Aytmatov’un hayatı ve kül
türel altyapısı hakkında bilgi vermekte fayda vardır.
Çünkü yazarın bütün eserlerinde, kendi hayatından
kesitler bulmak mümkündür.
a . H a y a tı
Cengiz Aytmatov, 1928’de başkent Bişkek’in
(Frunze) Şeker kasabasmda doğmuştur. Babası Töre-
kul annesi Nagima (Nahima) Hamzayevna Aytma-
tova’dır. Babasını 1937’de kaybetmiştir. Üç karde
şiyle birlikte annesi Nagima Aytmatova tarafından
yetiştirilen Cengiz Aytmatov, ilk tahsilini doğduğu
yerde yapmıştır. Çocukluğunu dolduran İkinci Dün
ya Savaşı’nın bütün acılarını ailesiyle birlikte yaşa
yan ve gençler askere alındığı için henüz onbeş ya
şındayken köyünün kolhozunda sekreter olarak ça
lışmak zorunda kalan yazar, savaşm sinema ve kitap
larda anlatılanlardan çok farklı, çok karmaşık bir ha
dise olduğunu anlar. Daha da önemlisi, çoluk çocuk,
kadın erkek, yaşlı genf, bütün halkın gösterdiği fe
dakârlıklara ve cephedekileri doyurmak için aç kal
ma pahasına yapılan çalışmalara rağmen Alman or
dularının M oskova’ya doğru ilerlemeye devam et
mesi, hiç hata yapmayacağı öğretilen partinin de ya
nılabileceğim göstermiştir. Genç Cengiz, devletin ve
partinin öncelikleri konusunda o yıllarda şüpheye dü
şer. İlk hikâye denemelerine de aynı yıllarda başlar.
Aytmatov, savaştan sonra K azakistan’daki
Cumbul Veteriner Teknik Okulu’nu bitirir ve Kırgı
zistan Tarım Enstitüsü’ne devam eder. Öğrenciliği
sırasında Kırgız Türkçesi’yle yazdığı “Gazeteci
Cyudo (Jyu) ’’ adlı hikâyesi Rusça’ya çevrilir ve 1952
yılında Pravda’da yayımlanır. Bir yıl sonra Tarım
Enstitüsü’nden mezun olur ve hayvan yetiştirme
uzmanı olarak göreve başlar. Böylece ülkesini ve
insanlarını daha yakından tanıma fırsatı bulur. Ço
cukluğunda çobanlık yaparken yakaladığı, tabiat-
insan ilişkilerine dair ipuçları, bu görevi sırasındaki
gözlem ve tecrübeleriyle birleşerek eserlerinin zen
gin malzemesini teşkil edecektir.
1956-1958 yılları arasında Gorki Edebiyat
Enstitüsü’nde staj imkânı bulan genç yazar, babası
nın Stalin’e muhalefetinden dolayı “halk düşmanının
oğlu” damgasını taşımasma rağmen yükselişini sür
dürür ve Enstitü’ye başladığı yıl Moskova Edebiyat
Fakültesi’ne de girer. Kruşçev’in anti-Stalinist kam
C e n g iz Aytmatov, B e y a z G e m i , Çev: Refik Öz
dek, Ötüken Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1995.
B ilg e 74 1 99 7/ Y az 13
panyası esasında Sovyet Yazarlar Birliği’ne ve Sov
yet Komünist Partisi’ne kabul edilir. Artık başarısı
herkes tarafından kabul edilen önemli bir yazardır:
1963’te S te p le r d e n v e D a ğ l ar d an H i k â y e le r adlı
kitabıyla Lenin Edebiyat ödü lü’nü kazanır. Bu ki
tapta; İlk Öğretmen, Cemile, Deve Gözü, Selvi Boy
lum Al Yazmalım adlı hikâyeleri yer alır.1
“Glastnost ve Perestroyka” döneminde Gorba-
çov’un danışmanlar grubunda görev alır. Bir süre
Rusya Federasyonu’nun Lüksemburg büyükelçiliğini
yapan Aytmatov, halen aynı ülkenin Kırgızistan
büyükelçisi, Kırgızistan Parlamentosu üyesi ve aynı
zamanda UNESCO temsilcisidir. Yazar son olarak
“Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı”nın
Onur Kurulu Başkanlığı’na getirilmiştir.2
b .K ü l tü r e l a l ty a p ıs ı
Aytmatov’un gençlik yıllarında yazdıklarıyla
daha sonra yazdıkları arasında, özellikle verdiği
mesajlar bakımından önemli farklar vardır. Aytma
tov’un gençlik yıllarında yazdığı hikâyelerle amacı,
önce kendini kabul ettirmek idi. Devletin denetimin
de ve devlet adma sansür yapan Sovyet Yazarlar
. Birliği’ne kabul edilmezse, kitapları yayınlanamazdı.
Bunun için de Marksist-Leninist rejime ters düşme
mek yetmiyor, kenarından ucundan da olsa devrimi
övmesi gerekiyordu. O da bunu yaptı.
Cengiz Aytmatov’un ülküsü kendi deyimiyle
armanı; “kendi olmaktan çıkan Kırgız gençliğini,
bütün Kırgızları, özlerini geçmişlerini tam olarak
tanımaya davet", idi.3 Aytmatov’a göre, her yazar
kendi milletinin hayatını anlatmak, eserlerini, kendi
millî gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleş
tirmek zorundadır. Fakat orada kalındığı takdirde bir
yere varılamaz. Edebiyatın millî hayatı ve gelenekle
ri anlatmanın ötesinde hedefleri vardır: Ufku millî
olanın ötesine doğru genişletmek ve evrensel olana
ulaşmak! Aytmatov bunu başaran ve çok eski efsa
neleri alıp işleyerek insanın özüne, yani evrensele
ulaşabilen bir yazardır.4
"Yazarın eserlerinde, Türk kültürünün normla
rı olarak ele olabileceğimiz unsurlarla karşılaş
maktayız. Onun eserlerinde destan parçalan, efsa
neler, masallar, halk hikâyeleri zengin bir malzeme
durumundadır. Çoğu zaman bir masal ve efsaneden
hareketle tarihî olanla hâl’in münasebetini ustaca
kurar".5 Beyaz Gem i’de geçen Maral Ana efsane
sindeki geyiklerle çocuğun trajik sonu, G ün O lu r
A s r a B e d e l ’d e işlenen Nayman Ana efsanesindeki
ana ile Abutalip’in trajik sonu, yazarın mazi ile hal
arasında kurduğu münasebetin en güzel örnekleridir.
B e y a z G e m i , G ü n O l u r A s ra B e d e l, C e n g iz
H a n ’ a K ü s e n B u lu t, E l v ed a G ü l sa r ı , T o p r a k A n a
gibi ağırlıklı olarak Kırgız hayatını ve problemlerini
işlediği eserlerinde Sovyet sisteminin (dolayısıyla
bütün totaliter rejimlerin) ağır bir biçimde eleştirildi
ği görülmektedir. İşte Aytmatov bu yönüyle,
“Glâsnost ve Perestroyka” deyimleriyle ifade edilen
döneme geçişin fikir ortamını hazırlayan birkaç
yazardan biri, belki de en başta gelenidir. Benzetme
yerinde ise, Onsekizinci yüzyılda Jean-Jacques
Rousseau ve çağdaşları nasıl Fransız devriminin fikir
ortamını hazırlamışlarsa, Aytmatov da “Glastnost ve
Perestroyka” dönemini, onun ardından demokrasiye
geçiş sürecini başlatmada öyle etkili olmuştur.6
e . R o m a n ı n ep i z o tl a rın a g ö r e ö z e ti
Romandaki vak’a, hakkında birçok efsane an
latılan Isık-Göl7 çevresinde geçmektedir. Yazar
eserine, “Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve
başka kimse bilmezdi. Ötekini ise dedesi anlatmıştı
ona. Sonra ikisi de yok olup gitti. Şimdi biz bunlar
dan söz edeceğiz. ’’ ( B e y a z G e m i , s.5)8 diye başla
maktadır.
1. Romanımızın kahramanı olan 8 yaşına yeni
girmiş Çocuk, günlerini Isık-Göl’ün kenarında; ıhla
mış deve, eyer, kurt, tank adını verdiği taşlar, deve
dikenleri, sarmaşıklar ve şıralcmların bulunduğu saf
ve basit çevrede, arkadaşsız ve yapayalnız geçirir.
2. Arasıra Çocuk’un yaşadığı bu yere gezgin
satıcı gelir. Dedesi Kıvrak Mümin ona siyah bir
çanta alır. O güne kadar dürbünü ile konuşan ve dert
leşen çocuk, o günden sonra çantayı kendine en
yakın arkadaş olarak görür. Çocuk kendisine alman
çantanın sevincini paylaşmak için orada yaşayan
herkese çantasını gösterir.
3. Daha önceleri devamlı dürbünüyle seyrettiği
Beyaz Gemi’yi o günden sonra çantasını da yanma
alarak seyre gider. Kişileştirdiği okul çantasına kendi
masalını anlatır. Masal özetle şöyledir. Bir balık, -
tam bir balığa dönüşmek, balık olmak istiyordu
çocuk. Vücudu da, kuyruğu da, yüzgeçleri de, pulları
da olsundu. Yalnız ince boynu üzerindeki kafası,
sarkık kulakları, sıyrıklarla dolu burnu değişmesin-
di. Gözleri de değişmesindi ama pek de oldukları
1 99 7/Y a z 13 B ilg e 7 5
gibi kalmasındı, biraz balık gözünü andırsınlardı-
(BG, s.38) olmak ve Beyaz Gemi’de çalıştığını dü
şündüğü (ya da öyle inanmak istediği) babasına
gitmek ve ona yaşadıklarını anlatmaktır. Bu bir ba
kıma çocuğun özlemi ve idealidir diyebiliriz. Çünkü
babasına ulaşınca sıkıcı ve arkadaşsız olan o çevre
den uzaklaşacak, bir yönüyle de özgürlüğüne kavu
şacaktır.
4. Çocuk yaşadıklarını babasına anlatırken ya
zar, Çocuk’un ağzından orada yaşananları ve Mümin
Dede’nin Çocuk’a anlattıklarını nakleder. Burada
Mümin Dede’nin peygamber telakkisi, - ki bunu
velilik veya Hızır inancı olarak düşünmek de müm
kündür- oraya gelip giden konukları karşılaması, bir
tutsak hana ait hikâye ve parmak çocuk masalı
(Cırtdan Çıpalak) da vardır (BG, s.45).
5. Mutad olduğu üzere Çocuk Beyaz Gemi’yi
seyredip eve döner. Eniştesi daha doğrusu Teyzesi
Bekey’in kocası Orozkul, devamlı eve sarhoş gelerek
Bekey’i döver. Bunun sebebi çocuklarının olmama
sıdır. Orozkul romanda menfi tipi temsil etmesine
rağmen onun da kendine özgü özlemleri vardır. Bu
olaylar karşısında Mümin Dede’nin çaresiz kalması
ve Çocuk’un hayalinde Orozkul’u cezalandırması
anlatılır.
6. Bu çaresiz durum karşısında Çocuk dedesi
nin anlattığı masalların dünyasına sığınır. Dedesinin
anlattığı ve Aytmatov tarafından çok detaylı bir
şekilde verilen en önemli masal - daha doğrusu efsa
ne* Boynuzlu Maral Ana (Ana Geyik)dır.
7. Dağlara yine sonbahar gelmiştir. Orozkul ya
zın içki meclislerinde verdiği sözleri yerine getirmek
için ormandan kaçak ağaç keser. Mümin Dede ile
ağacı tepelerden aşırıp yol kenarına getirmeye çalı
şırlar. Tomruğu indirirlerken bir kaza geçirirler. Bu
arada geyikler görünür. Kurtulmalarını Mümin Dede
geyiklere bağlar. Ancak bu iş uzun sürer. Mümin
Dede torununu okuldan almak için işi yarıda bırakır.
Ve Çocuk’u almaya gider.
8. Bu duruma çok sinirlenen Orozkul, eve dö
ner ve aynı zamanda Mümin Dede’nin kızı olan eşi
Bekey’i evden kovar.
Mümin Dede Çocuk’u okuldan getirirken yol
da, maralların döndüğünü müjdeler. Eve dönen Ço
cuk maralları görmek için ormana gider, orada üşü
tür ve hastalanır.
9. Tomruğu almaya gelen kişilerle Orozkul,
Seydahmet ve Mümin Dede çayın kenarına giderler.
Ağacı kamyona yüklerlerken maralları görürler. Ve
içlerinden onları avlamak geçer. Baskı ve zorla bu işi
Mümin Dede’ye yaptırtırlar. Akşam maral etinden
kendilerine büyük bir ziyafet çekerler.
10. Hasta yatağında bu olaylardan habersiz bir
şekilde yatan Çocuk, dışarıdan gelen şenlik havasın
daki seslere bir anlam veremez. Dışarı çıktığında
geyiklerin yüzülmüş ve kazanlarda pişmek üzere
olduklarını gören Çocuk’un bütün hayalleri yıkılır.
Mümin Dede’nin de bu işin içinde olmasını bir türlü
anlayamaz. Kendisine ait olan masalını gerçekleştir
mek için; zayıf, çelimsiz vücudunu Isık-Göl’ün so
ğuk sularına bırakır.
Yazar romanını şu cümlelerle noktalar: “Şimdi
ben sana yalnız, şunu söyleyebilirim: 'Çocuk kalbi
nin, çocuk ruhunun bağdaşamadığı her şeyi reddet
tin. İşte beni teselli eden de budur. Bir Şimşek gibi
yaşadın sen. Bir defa çaktın ve söndün. Şimşeği
çaktıran göktür. Ve gö k ebedîdir. İşte budur beni
teselli eden. Bir başka tesellim daha var: İnsandaki
çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olma
dan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi
neler beklerse beklesin, insanoğlu yaşadıkça, hak ve
doğruluk denen Şey de var olacaktır...
“Sana, senin sözlerini tekrarlayarak veda edi
yorum: Merhaba Beyaz Gemi, ben geldim! ’. ”(BG,
s. 168).
d . Ş a h ıs k a d ro s u :
Romanın çatısı, üç kişiyle kurulmuştur. Yaşlı
Mümin Dede, Orozkul ve Çocuk. Diğer kişiler, sıra
dan şahıslardır.
Mümin Dede: Törelerine, inancına bağlı bir in
sandır. 1917 ihtilâli onu pek etkilememiştir. Yerli
yaşamını sürdürür. Kendi dilini konuşur ve dininin
gereklerini yerine getirmeye çalışır. Burada Mümin
Dede’nin dinî inançları üzerinde durmakta fayda
vardır. Bir Müslüman gibi tavsif edilmesine rağmen,
Mümin Dede Eski Türk inancının izlerini yaşatmaya
çalışır. Karavul dağına ot almaya gelen askerlere
kurban keser ancak “Boynuzlu Maral Ana”ya dua
eder. Bir de torununa herkesle tokalaşmak gerektiği
ni öğretirken , herkesin elini sıkmasını söyler. Çünkü
o insanlar arasında peygamberler de bulunabilir.
Mümin Dede’nin burada peygamberle kastettiği
kişilerin, veliler veya Hızır olması kuvvetle muhte
B il g e 7 6 19 9 7/Y a z 13
meldir.
Mümin Dede geleneksel hayat tarzı içerisinde
şartların el verdiği ölçüde yaşamaya çalışan millî ve
manevî değerlerine bağlı, klasik Kazak-Kırgız kimli
ğini muhafaza etme gayreti içinde; kimi zaman tes
limiyetçi, kimi zaman mücadeleci, düzen içinde
ayakta durmaya çalışan hamarat, çalışkan ve rejimi
içine sindirememiş bir tiptir.9 Ancak Mümin De-
de’nin torunu ve kızı Bekey’le ilgili ileriye dönük
endişeleri olduğu için; romanda rejimin temsilcisi
durumundaki damadı Orozkul’a boyun eğmek zo
runda kalmış ve maralları kendi eliyle öldürmüştür.
Mümin Dede’nin romandaki asıl fonksiyonu bir
kültür taşıyıcısı ve aktarıcısı olmasıdır. Çocuk her
zaman "dedem diyor ki” diye söze başlar. Mümin
Dede torununa Eski Kırgızların masal, efsane ve
inançlarını aktarır. Romanın odak noktasını teşkil
eden “Maral Ana Efsanesi”ni de Dede anlatmıştır.
Orozkul: Bu tip, rejimin dejenere ettiği alkolik,
vicdansız, inançsız, millî değerlerinden kopmuş ve
rejimin kölesi olmuş insanı sembolize eder. Kendi
kişisel çıkarları sebebiyle rejime boyun eğen, kendi
milletinden kopan Orozkul tipi, Komünizmin hizme
tindeki yabancı milletleri temsil eder. Orozkul ailesi
ne sırt dönmüş gözü devamlı yükseklerde olan bir
tiptir. Aytmatov Orozkul tiplemesiyle daha sonra
ortaya koyacağı “Mankurt” tipini müjdeler gibidir.
Bir başka ifadeyle Orozkul Mankurt’un prototipidir.
En büyük hayali, şehre yerleşmek ve bir film artis
tiyle evlenmek olan Orozkul’un çocuğunun olmama
sı da köle olduğu rejimin kısır ve kısa ömürlü olaca
ğını gösterir. Nitekim Komünizm 1990’lı yıllarda
yıkılmış ve Aytmatov’un ülkesi bağımsızlığına ka
vuşmuştur. Buradan hareketle Aytmatov’un rejimin
fazla uzun ömürlü olmayacağmı 1960’h yıllardan
itibaren gördüğünü ileri sürebiliriz.
Çocuk: 7-8 yaşlarındadır. Mutsuzdur. Romanın
başında da belirtildiği gibi bir hayali vardır. “Bir
balığa dönüşmek ve Işık Göl’de seyreden Beyaz
Gemi’ye ulaşmak.” Burada çocuk dedesinin kendisi
ne öğretmeye çalıştığı millî ve manevî değerleri
muhayyilesinde tanzim etmeye çalışan bir tip olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Kırgızların yeniden türeyişlerinin sembolü olan
Maral Ana Efsanesi'ne inancı tamdır. Çünkü o bir
kurtarıcıdır ve zamanı gelince çocuğu da kurtaracak
tır. Ancak geyik öldürülünce çocuğun yaşamına
anlam veren bir şey kalmaz. Bozulmamak, rejime
boyun eğmemek için canına kıyar. Yazar burada köle
olarak yaşamaktansa, ölmek daha iyidir mesajını
vermektedir.
Yazarın, baş kahraman olarak isimsiz bir çocu
ğu seçmesi de son derece anlamlıdır. Çünkü çocuk,
saflığın, temizliğin ve iyiliğin simgesidir. Düşler
dünyasmda yaşamaktadır. Bir de açık olarak söyle
nemeyecek gerçekleri, onların saf dünyalarının ardı
na gizlenip söylemek daha kolaydır. Ona göre;
“Çocukluk, sadece harika bir dönem değil aynı
zamanda gelecekteki insan karakterinin tohumudur.
Çocukluk gerçek ana dili öğrenmenin ve çocuğun kız
veya erkek kendisinin dahil olduğu çevresindeki
insanlarla, tabiî çevreyle ve özellikle kültürle bağla
rım hissetmeye başladığı dönemdir. ”10
Romanın en fazla eleştirilen yönü Çocuk’un
trajik sonudur. Bazı eleştirmenler bunu yazarın tasar
rufu olarak değerlendirmişler ve Çocuk’un intiharını
haklı bulmamışlardır. Aytmatov, romanının sonuna
eklediği bölümde bu konudaki düşüncelerini dile
getirir.
Diğer şahıslar: Bekey, Orozkul’un eşidir. Ço
cuğu olmadığı için Orozkul tarafından devamlı hor
lan m ak ve dövülmektedir.
Seydahmet ile Gülcemal, orada yaşayan ve ro
manda fazla üzerinde durulmayan şahıslardır. Nine
ise Mümin Dede’nin ikinci hanımıdır. Üvey ninelik
fonksiyonunun bütün gereklerini yerine getirir.
Romanın ana kişilerinin dışında “ Maral Ana
Efsanesi”nde geçen Çopur Topal Nine bilge bir
kadındır. Ve Geyik Ana’ya söylemiş olduğu her şey
gerçekleşmiştir. Art zamana ait bir vakada geçen
Kulubeg ise Buğu (Kırgız) soyundandır ve Çocuk
onu bir kurtarıcı olarak görmektedir.
e . R o m a n d a k i t ek n ik y a p ı
Cengiz Aytmatov’un hikâye ve romanlarında
ilk dikkati çeken teknik hususiyet, yazarın ‘zaman’
üzerindeki geniş tasarrufudur.11 Modern roman ve
hikâyede, klasik ifade tarzının yeknasaklığını kırmak
için yazar, zamanı parçalama yoluna gitmektedir.
Klasik tip roman ve hikâyede olaylar kronolojik
sıraya göre anlatılır. Yazar anlatınca veya yazarın
sözcüsü olan kahraman, olayları meydana geliş sıra
sına uygun olarak ileriye doğru anlatır. Buna roman
terminolojisindeki zaman itibariyle ‘eş zaman’ adını
1 99 7/ Y az 13 B il ge 77
vermekteyiz.12 Modem anlatım tekniğinde bu zama
nın yanında bir de ‘art-zaman’ kullanılmaktadır.13 Bu
ikinci zaman olayların meydana geliş tarzına bakıl
maksızın, anlatıcının bakış açısına bağlı olarak anla
tılmasından ibarettir.
Romanda gerçek zaman içinde cereyan eden
olaylar yukarıda özetlediğim iz gibidir. Daha açıkçası
yazarın romanı yazma zamanındaki tek olay,
‘Çocuk’a bir okul çantasının alınması, Çocuk’un
okula başlaması; sonbahara doğru geyiklerin Isık-
Göl’e gelmesi, geyiklerin öldürülmesi ve çocuğun
intihar etmesi’dir. Anlatma zamanında14 yazarın bize
aktardığı -aşağı yukarı 3 aylık bir dönem- olaylarla
beraber, onunla iç içe geçen vak’a zincirlerinin o-
luşturduğü art-zamana ait metin halkalarıyla karşıla
şıyoruz. Böylece üç aylık dönemdeki olayların (eş
zamanın) yanında art-zamana ait vak’alarla zaman
genişleyerek çok eski çağları içine almaktadır.
Yazma zamanındaki temel olaym dışında, ro
mandaki vak’a zincirlerini üç ana başlık altında top
layabiliriz:
a) Maral Ana efsanesi,
b) Sovhoz’dan Karavul Dağı’na ot almaya ge
len askerlerin tipiye yakalanmaları ve Mümin De-
de’nin onları misafir etmesi,
e) Diğer vak’a zincirleri.
Bu vak’a zincirlerinin hepsi geçmiş zamana a-
ittir. Romanın sonunda geyiklerin öldürülmesiyle
Maral AnePefsanesi arasrnda bir bağlantı vardır.
a) Maral Ana efsanesi, romanın teknik yapı yö
nünden en önemli bölümünü teşkil ediyor, diyebili
riz. Geçmişe ait bir olay olmasına rağmen, halde
insanların hayatında önemli bir yere sahiptir. Maral
Ana efsanesi mitolojik bir hüviyet taşımasına rağ
men, Çocuk’un intihar etmesinin de başlıca sebebi
dir. Romanın teknik yapısı içinde Maral Ana efsanesi
müstakil bir yapıya sahip olarak karşımıza çıkmakta
dır. Bunu yazarın başarılı hikâyeciliğinin romanına
bir izdüşümü olarak göstermek mümkündür.16
b) Sovhoz’dan Karavul Dağı’na ot almaya ge
len askerlerin tipiye yakalanarak Mümin Dedegile
misafir olması; Mümin Dede ve buna bağlı olarak
Çocuk’un Orozkul karşısındaki acziyetinden kurtul
mak için, Karavul’a gelen askerler arasında tanıdığı
Kulubeg’i hayalinde yardıma çağırmasıyla ilgilidir.
Çünkü Kulubeg, Orozkul’dan daha babayiğittir ve
Buğu soyundandır. Buradan hareketle Aytmatov’un
Kırgızların kurtuluşunun yine Kırgızlar eliyle olaca
ğını vurgulaması şeklinde yorumlayabiliriz. Romanm
değişik yerlerinde soyun önemine değinen yazar
Kulubeg’in de Buğu soyundan geldiğini özellikle
vurgular.
e) Diğer vak’a zincirleri: Bunlar romanm teknik
yapısmı önemli derecede değiştiren unsurlar değil
lerdir. Mümin Dede’nin torununu yetiştirirken kul
landığı kültürel unsurlardır. Bunlardan en önemlisi,
‘bir tutsak han hakkındaki hikâye’dir.
Cengiz Aytmatov’un bütün romanlarını oku
yanlar, romanlarındaki teknik yapmm aşağı yukarı
aynı olduğunu; zaman kullanmada, eş-zamanlı ve
art-zamanlı yöntemi bir arada kullandığını, maziyi
hal -ve gelecekle birleştirdiğini göreceklerdir.
T. Romanın ideolojik yönü
İdeoloji kelimesi, esas itibariyle “tasavvurlar,
fikirler sistemi” anlamına gelir. “Bir cemiyete, bir
sosyal guruba has inanışların bütününü ifade eder” .17
Bence romanm ideolojisi adında gizlidir. Komüniz
min simgesi ‘kızıl’dır. Yazar bunun karşısına
‘beyaz’ı koymuştur. Çünkü beyaz, saflığın, temizli
ğin ve özgürlüğün simgesidir. Romandaki şahısların
isimleri de kendi mesaj larmı bünyelerinde taşımak
tadırlar. Müslümanlığa inanmış olan dedenin adı
‘Mümin’, Komünizmin temsilcisi olan Orozkul’un
ismi ise ‘Rus’a kul’ kelimesinden türetilmiş gibidir.
Romanın akışı içerisinde Mümin Dede’nin anlattığı
Maral Ana efsanesi, bir tutsak han hakkındaki hikâ
ye, Seydahmet’in devamlı söylediği Enasay hakkın
daki türkü; devamlı özgürlük temini dile getirmekte
dir.
Ana dili, ait olduğu milletin zevkini, tarihini,
duyuş ve anlayış tarzını, psikolojisini taşır. Aytma
tov, Maral Ana efsanesinde, Ana Maral’ın ağzından
ana dilin kullanılmasıyla ilgili olarak şu ikazlarda
bulunur: “-İşte yeni yurdunuz burasıdır, dedi. Boy
nuzlu Maral Ana. ... Sizden gelenler sizin dilinizi hiç
unutmasınlar. Analarının, babalarının diliyle ko
nuşmaktan, şarkı söylemekten zevk alsınlar" (BG. s.
64). Aytmatov kendisiyle yapılan bir röportajda da
“en acı kaderin anadilini kaybetmek” olduğunu dile
getirmiştir.19
B ilg e 78 1 9 97 /Y a z 13
Maralların öldürülmesini engellemeye çalışan
Mümin Dede’ye Seydahm et’in söylediği şu sözler;
rejimin efsane ve masallara bakış açısmı açık bir
şekilde göstermektedir. “Bilirsin ki bu eski masallar
Beg ’ler zamanında yoksul halkı sindirip sömürmek
için uydurulmuş! dedim. İhtiyarın ağzı açık, dona
kaldı. “Yahu sen ne diyorsun?” dedi. “Ne dediğimi
duydun. Sen şimdi bırak bu beу masalını, bay masa
lını. Yoksa bir yetkiliye iki satır yazı yazarım, hiç
yaşına bakmadan tutuklarlar seni!” ( B G . s.163).
Aytmatov, aynı konuyu daha da geliştirerek G ü n
O l u r A s r a B e d e l ve devamı olan C e n g iz H a n ’ a
K ü s e n B u lu t adlı romanlarında işlemiştir. Halka ait
sözlü malzemeyi derlediği için Abutalip Kuttubayev
gizli servis tarafından tutuklanmış ve yapılan işken
celere dayanamayarak intihar etmiştir.
Buradan hareketle B eyaz Gem i’yi Aytma-
tov’un ideolojik mesajlar içeren ilk romanı olarak
kabul edebiliriz.
g . 'R o m a n d a k i k ü ltü r el u n su r l a r
Bu bölümde, özellikle romanın odak noktasını
teşkil eden Maral Ana efsanesi üzerinde detaylı bir
şekilde duracağız. Romandaki halk kültürü unsurla
rından hareketle Aytmatov’un sadece Kırgız Türkle-
ri’nin hayatını değil bütün Türk boylarının ortak
kültürel mirasını işlediğini gözler önüne sermeye
çalışacağız.
Kırgızların bir soydan geldiğini anlatan efsane
özetle şöyledir: “Çok eski zamanlarda, yeryüzünde
otlardan çok ormanların bulunduğu bir zamanda;
büyük ve soğuk bir ırmağın kenarında bir Kırgız
boyu yaşarmış. -Bu ırmağa eskiden Enesay (Ana
nehir) şimdi ise Yenisey diyorlar-, O zaman Enesay
boylarında her çeşit millet yaşarmış. Hayatları zor
muş, çünkü birbirleriyle devamlı savaş halmdeyi-
mişler. O sırada taygada bir kuş ortaya çıkmış. Bu
kuş, geceleri sabaha kadar insan sesiyle şarkı söyler,
acı acı ağlar, daldan dala sekerek seslenirmiş: "Bir
felaket geliyor, korkunç bir felaket geliyor! ’’ dermiş.
Ve bir gün o felaket gelip çatmış. Uzun yıllar Kır-
gızları yöneten Külçe Batır ölmüş. Kırgızlar ölen
yaşlı başbuğlarına cenaze töreni yapıyorlarmış. O
gün hiç beklenmedik bir şekilde düşman komşuları
Kırgızlar’a saldırıp bir tanesini sağ bırakmadan hep
sini kılıçtan geçirmişler. Bu soykırımdan; büyükleri
ni dinlemeyip sabahın erken saatlerinde ağaç kabuğu
toplamak ve sepet örmek için ormana giden iki afa
can çocuk kurtulmuş.
“Ormandan dönen iki çocuk yurt yerlerinde hiç
kimseyi canlı bulamamışlar ve uzaklardan kalkan toz
bulutunun peşine düşmüşler. Yükselen toz bulutunu
takip ederek bilmeden düşmanlarının bulunduğu yere
ulaşmışlar. Çocukların Kırgız olduğunu anlayan
düşmanlar hemen onları başbuğlarına götürmüşler.
Bu soykırımdan hiçbir iz bırakmak istemeyen kral bu
çocukların da öldürülmesi gerektiğini söylemiş ve bu
görevi Çopur Topal Nine’ye vermiş. Nine çocukları
alarak ulu Enesay nehrinin kenarına götürmüş. Ço
cukları tam nehre atacağı sırada bir Ana Maral
(Buğu) çıkıvermiş. Çocukları nehre atmamasını ve
kendisine vermesini istemiş. Aralarında şöyle bir
diyalog geçmiş: “-Bekle ey ulu bilge kadın! Bu
günahsız yavruların canına kıyma!
- Sen de kimsin? Niçin insanların diliyle konu
şuyorsun? Dedi Topal Çopur Nine.
- Ben Ana Maral 'ım. Maralların Anası. İnsan
ların diliyle konuşmasam ne dediğimi anlamaz, beni
dinlemezsin.
- Peki ne istiyorsun Ana Maral?
- Serbest bırak bu çocukları ey ulu bilge kadın.
Onları bana ver.
- Ne yapacaksın onları?
- İnsanlar ikizimi, iki küçük yavrumu öldürdü.
Bu çocukları evlat edineceğim.
- Onları emzirmek, sütünle beslemek mi istiyor
sun?
- Evet, ulu bilge yaratık
Çopur Topal Nine katıla katıla gülerek yine
sordu:
- İyice düşündün mü Maral Ana? İnsan yavru
ları bunlar, insan! Büyüdükleri zaman senin yavru
larını öldürürler!
- Hayır, büyüyünce benim maral yavrularımı
öldürmezler. Ben onların analari olacağım, onlar da
benim çocuklarım. İnsan öz kardeşlerini öldürür
mü?
Çopur Topal Nine acı acı başını salladı:
- Öyle deme Maral Ana insanları tanımazsın,
orman hayvanları şöyle dursun. Birbirlerini öldür
mekten bile çekinmez onlar. Sözlerimin doğruluğunu
anlayasın diye bu çocukları sana verirdim, ama
insanlar bu çocukları da öldürürler. Ne diye çeke
ceksin böyle büyük bir acıyı?
1 99 7/Y a z 13 B il ge 79
- Onlan hiç kimsenin bulamayacağı uzak bir
ülkeye götüreceğim. Acı bu yavrulara ulu bilge
kadın. Serbest bırak onları. Memelerim dopdolu.
Sütüm, yitik yavrularım için ağlıyor! Sütüm, yavru!
yavruu! diye hasretle gözyaşı döküyor!
Topal Çopur Nine biraz düşündü ve:
- Pekâla, dedi, senin dediğin olsun. Al ve he
men götür bu yetimleri, bir an önce senin o uzak
ülkene ulaştır. Ama bu uzun yolculuğa dayanamaz,
ölürlerse, ya da karşılaşacağınız haydutlar onları
öldürürse, evlat edindiğin bu insancıklar sana nan
körlük ederlerse, suç senindir, bilesin! (B.G. s.62)
Maral Ana, Topal Çopur Nine’ye teşekkür e-
der, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra ço
cukları Isık-Göl’e ulaştırır. Uzun bir zaman sonra
çocuklar büyümüş ve bir çocukları olmuş. Maral Ana
ak kayından bir beşik getirmiş ve 7 erkek 7 kız ço
cuklarının olacağını müjdelemiş. Boynuzlu Maral
Ana şerefine ilk doğan çocuğun adını Buğubay koy
muşlar. Ve böylece Kırgızlar çoğalmış. Maral Ana
da kutsal bir varlık olarak Kırgızlarla birlikte yaşa
mış. Ancak bu huzur dolu hayat anlı-şanlı bir buğu
nun ölümüne kadar sürmüş. Ölen buğunun çocukları,
bizim babamızdan zengin, şanlı bir kimse yoktur.
Onun için görülmemiş duyulmamış bir şey yapalım
babamızın anısına demişler. Ve bir geyik vurarak
boynuzlarını babalarının mezarına dikmişler. Bu
Kırgızlar arasında bir âdet haline gelmiş ve bütün
geyikler öldürülmüş. Bunun üzerine Boynuzlu Maral
Ana Isık-Göl’e veda ederek bir daha dönmemek
üzere oradan ayrılmış.
Kısaca özetleffieye çalıştığımız bu efsanede,
soykırıma uğramış Kırgızların tekrar nasıl türedikle
ri, Çopur Topal Nine’nin kehanetlerinin gerçekleş
mesi anlatılmaktadır. Burada yazar, insanoğlunun
asimi unutunca ne kadar gaddar ve zalim olacağını,
göz kırpmadan anasını bile öldürebileceğini işlemiş
tir. Aytmatov aynı temi, G ü n O l u r A s r a Bedel’de
Nayman Ana efsanesiyle, Sovyetler Birliği’nde uy
gulanan siyasetle paralellik kurarak anlatmış ve sos
yal psikoloji literatürüne yepyeni bir kavram kazan
dırmıştır: “Mankurt”.
Bu yönüyle Maral Ana efsanesinde verilmek
istenen mesajla Nayman Ana efsanesindeki mesaj
arasında bir paralellik vardır.
Buradan hareketle Geyik motifinin Türk kültü
ründeki yeri üzerine geçebiliriz. Geyik, mitlerde,
efsaneler, halkiyat ve edebiyat ürünlerinde pek çok
yönüyle işlenmiştir. Bunlara göre geyik, sevimli,
çevik, hassas içlidir; boynuzlarıyla, ince zarif vücu
duyla değişik bir yapıya sahiptir. Mukaddestir, kurt
gibi birden çıkar, insanlara doğru yolu gösterir ve
birden kaybolur. Ceddir, kavimlerin atasıdır, anası-
dır*’1"''. Daha çok millet ve kavimlerin türeyişleriyle
ilgili efsane ve mitlerinde görülen geyik, elçi olarak
doğru yolu gösterici, yeni yurtlara götürücü olarak
gözlenir. A nadolu’da geyik avlamanın uğursuzluk
getirdiğine inanılır. Göktürkler’e ait bir efsanede de
geyikleri avlayan askerlerin ölümle cezalandırıldıkla
rından bahsedilir. Türkler’in İslamiyet’i kabul etme
lerinden sonra da geyikle ilgili birçok menkabe tü
remiştir: Ahmed Yesevî’nin halifelerinden olan Ha
kim Ata’nın Bakırgan şehrinde olan türbesi 40 yıl
sular altında kalarak kaybolur. Celâleddin Hoca
geyiklerin yardımıyla türbenin yerini bulur ve yeni
sini inşa eder.
Kaygusuz Abdal’ın Abdal Musa dergâhına inti
sabı yine bir geyik olayma bağlıdır.21
Geyik motifi Anadolu ve Azeri sahasında, tür
külere, manilere ve bilmecelere de konu olmuştur.
Geyik hakkında en meşhur türkü şudur:
"Ben de gittim bir geyiğin avına
Geyik çekti beni kendi dağına
Tövbeler tövbesi geyik avına
Siz gidin kardaşlar kaldım burada aman aman
burada
Siz gidin (avcılar) kaldım burada aman aman
burada
Ben giderken kaya başı kar idi
Yel vurdu da erim erim eridi
Ak bilekler taş üstünde çürüdü
Nakarat
Urganım kayada asılı kaldı
Esbabım sandıkta basılı kaldı
Nişanlım sılada küsülü kaldı
Nakarat ”22
Maral Ana efsanesinde öne çıkarılan temlerden
biri, herkesin bir soydan geldiği fikridir. Bu sebeple
Çocuk, sovhozdan ot almaya gelen askerler arasında
en çok Kulubeğ’e yakınlık duyar. Çünkü dedesi ona
Kulubeğ’in de Buğu (Maral Ana) soyundan geldiğini
söylemiştir. Aytmatov, Çocuk’un ağzından soyun
önemini şöyle dile getirir: “-Dedem diyor ki, eğer
insanlar atalarının adlarını bilmezlerse bozulur,
kötü olurlarmış. -Kim kötü olurmuş? İnsanlar mı?
B ilg e 8 0 1 99 7/ Y az 13
- Evet
-Niçin?
Dedem diyor ki, atalarının adlarını, kim ol
duklarını unutanlar, kötülük yapmaktan utanmaz
larmış. Çünkü o zaman insanın nasıl biri olduğunu
ne çocukları bilirmiş ne de çocuklarının çocukları"
(BG, s.112). Yukarıda belirttiğimiz gibi Aytmatov’un
en büyük ülküsü, kendisi olmaktan çıkmış Kırgız
gençliğini özüne döndürmektir. Aytmatov, efsane
içine sıkıştırdığı bu gibi cümlelerle bir nevi ikazlarda
bulunmuştur.
Efsanede Maral Ana’nın yeni doğan çocuğa ak
kayından yapılmış bir beşik getirdiğini görmüştük.
Romanın akışı içerisinde, çocuksuzluk yüzünden
Orozkul’dan devamlı dayak yiyen Bekey teyzesinin
bu durumdan kurtulması için; Çocuk, Maral Ana’dan
aynı şekilde bir beşik getirmesini ister. Çocuksuzluk
Türk folklorunda işlenen başlıca temlerden biri ol
muştur. Aytmatov, Nine’nin ağzından Orozkul ile
Bekey’in çocuklarının olabilmesi için, onların
‘Süleyman Tepesi’ne giderek, onun eteğinde bir kara
koyun kurban etmeleri gerektiğini dile getirir (BG,
s.44). Çocuk sahibi olabilmek için türbelere ve ya
tırlara adaklar adanarak kurbanlar sunulması; Ana
dolu’da hâlâ başvurulan çarelerden biridir.23
Burada dikkatimizi çeken bir özellik de, beşi
ğin kayın ağacından yapılmış olmasıdır. Kayın ağacı
Türk kültüründe kutlu bir yere sahiptir. Bazı boylar
da çocukların koruyucu tanrısı Umay ile beraber
gökten indiğine inanılmaktadır. Şaman davulları
üzerinde kayın ağacının resimlerine rastlanmıştır.24
Bizim de üzerinde doktora tezi hazırlamaya çalıştı
ğımız Maaday Kara destanında; Maaday Kara, yeni
doğan oğlu Kökütey Mergen’i alarak kayın ağaçla
rıyla kaplı bir yere götürür ve "Bu Altay dağları
senin baban olsun/ Bu kayın ağaçları senin anan
olsun" diyerek çocuğu oraya bırakmıştır. Kökütey
Mergen orada kayın ağaçlarının şırasıyla büyümüş
ve kuvvetli bir bahadır olmuştur.25
Maral Ana efsanesinde anlatılan Külçe Batır i-
çin yapılan cenaze töreni Fuat Köprülü’nün nakletti
ği “Yuğ” töreni ile örtüşmektedir.26 Aytmatov cenaze
merasimini özetle şöyle tasvir eder: "Geleneğe göre,
mezar olarak seçilen tepede, açık çukurun başmda,
hatırın cesedi başları üzerine kaldırır ve ona dünya
nın dört yanı gösterilmiş: 'Bak bu senin nehrin! Bak,
bu senin göğün! Bak, bu senin toprağın! Bak, bu da
biziz, seninle aynı kökten gelmiş olan biz Kırgızlar.
Hepimiz seni uğurlamaya geldik. Huzur içinde yat!
Ve gelecek nesiller yerini bilsin diye mezarın başına
büyük bir anıt-kaya dikerlermiş.
"Ölüyü gömme günü, Kırgızların bütün çadır
ları nehir boyunca dizilirmiş. Böylece her aile, cena
ze geçerken onu çadırının eşiğinden görür, saygı ile
eğilerek selâmlar, hıçkıra hıçkıra ağlayarak beyaz
yas bayrağını yere indirirmiş. Sonra o da cenaze
alayına katılır, sonraki çadıra gelince orada da aynı
Şey olur, ağlar dövünürlermiş. Böylece, mezara
kadar bütün çadırların önünden geçirirlermiş cena
zeyi...
“Ağıtçı kadmlar başlarını açıp saçlarını da
ğıtmışlardı ve onlar da Külçe Batır için ağıt okuma
ya hazırdılar. Yiğitler diz çökmüş, tabutu kaldırmak
için bekliyorlardı. Herkes, herkes hazırdı ve cenaze
nin kaldırılmasını bekliyorlardı. Orman kenarına
bağlanmış kurbanlık dokuz kısrak, dokuz boğa ve
dokuz kere dokuz koyun kesilmek üzere bekletiliyor
du" (BG , s.56-57). Burada Eski Türklerde Atalar
kültüyle bağlı olan kurban kesme olayını, cenazenin
göğe kaldırılmasını (ki, bir nevi kutsamak için),
ağıtçı kadınların saçlarım, başlarını yolarak ağlama
larını, Dede Korkutma olduğu gibi yas alâmeti olarak
ak çıkarıp karalar giyinmeyi ve o toplulukta bulunan
herkesin cenazeye saygı göstermesini çok açık bir
biçimde gözlemleyebiliyoruz. Ayrıca Türk folklo
runda yaygın olarak kullanılan dokuz sayısı formeli
de burada ihmal edilmemiştir. Evrenin yaratılışında
terkip halinde bulunan dört unsur (hava, su, ateş,
toprak) burada biri eksik olarak işlenmiştir. Görül
düğü üzere Aytmatov, romanında 16 sayfada işlediği
Maral Ana efsanesine, hemen hemen bütün Eski
Türk tefekkür ve inançlarını yerleştirmeyi başarmış
tır. Bu haliyle Aytmatov’un romanları çok yoğun ve
kompleks bir yapıya sahiptir. Maral Ana (Geyik
Ana) efsanesiyle ilgili söylediklerimizi toparlayacak
olursak: Maral Ana, bir milletin dilini, tarihini, kül
türünü, kısaca mazisini temsil eder. Geçmişlerine
bağlı, tarih ve edebiyatlarını yaşatan milletler, ergeç
hürriyetlerine kavuşacaklardır.. İşte bunun sembolü
Maral Ana’dır.27
Beyaz Gem i’de Maral Ana efsanesinin dışında
Mümin Dede’nin torununa anlattığı “tutsak han hak
kındaki hikâye” de Türklerin bağımsızlık ve hür
yaşama ülkülerinin bir ifadesi olarak romanda yerini
almıştır. Efsane şöyledir: "Dedem diyor ki, geçmiş
1 99 7/ Y az 13 B il ge 81
zamanların birinde, bir han başka bir hanı tutsak
almış. Bu han tutsağına: 'Eğer istersen benim kölem
olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin.
İstemezsen, en büyük arzunu yerine getirir, sonra da
seni öldürürüm, demiş. Tutsak han düşünüp cevap
vermiş: 'Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni
öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce, benim va
tanımdan herhangi bir çobanı buraya getirmeni
istiyorum ’. ‘-Ne yapacaksın o çobanı? ’ ‘-Ölmeden
önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum ’. Dedem
diyor ki, işte böyle vatanlarının 'vr türküsü için
canlarını feda eden insanlar varmış. Böyle insanları
görmeyi ne kadar isterdim! Herhalde onlar büyük
şehirlerde yaşıyorlar.
“Türküyü dinlerken dedem kulağıma fısıldar:
İlahi! Ne büyük insanlarmış eski insanlar! Ne tür
küler yakmışlar ya Rabbim!” (BG, s.43). Burada
çoban, yerli ve bozulmamış insan tipinin, türkü ise
millîliğin sembolüdür. ‘Türkü’nün millî bütünlüğün
sağlanması ve yaşatılmasındaki rolünü sadece be
lirtmekle kalmayan yazar, eserine bazı türkü metinle
ri de koymuştur:
“Kızıl dağlardan geldim ben, kızıl dağlardan
Altımda kızıl aygır hey kızıl küheylân
Aç kapım ey bezirgân, kızıl bezirgân
Gel içelim seninle kızıl şaraptan.
Kızıl dağlardan inmişim, kızıl dağlardan
Kızıl öküz belinde hey, öküz belinde
Aç kapını ey bezirgân, kızıl bezirgân
Gel içelim seninle kızıl şaraptan. ’’
Diğer bir türkü de Maral Ana efsanesinin içinde
geçen Enesay ile ilgilidir.
"Senden geniş nehir var mı Enesay?
Senden aziz bir yurt var mı Enesay?
Senden derin bir dert var mı Enesay?
Senden özgür olan var mı Enesay?
Senden geniş bu nehir yok Enesay,
Senden aziz bir vatan yok Enesay,
Senden derin bir dert de yok Enesay,
Senden özgür özgürlük yok Enesay... ’’
Aytmatov, her fırsatta atıf duygusunu canlı tut
mak için milletin hayatında önemi haiz olaylarla
ilgili efsaneleri nakleder. Bunlardan biri de romanda
olayların geçtiği San-Taş vadisiyle ilgilidir. ‘‘Dede
min anlattığına göre, çok çok eskiden, düşmanlar
topraklarımızı ele geçirmek için atlarını koşturup
gelmişler. Ama San-Taş rüzgarı*** öyle bir esmiş,
öyle bir esmiş ki, eyerlerin üzerinde bile durama
mışlar. Atlarından inip yaya yürümek zorunda kal
mışlar. Ama yürümek ne mümkün, yüzlerine yüzleri
ne vuruyor rüzgar. Bu defa da sırtlarını dönmüşler.
Rüzgar da onları öyle kuvvetle itmiş ki, durup arka
larına bile bakamamışlar. Ve rüzgar, bir tekini bile
bırakmadan sürüp Işık Göl’e dökmüş onları. İşte biz
böyle bir yerde yaşıyoruz" (BG, s.41).
Aytmatov, naklettiği bu efsanelerle üzerinde
yaşanılan toprakların nasıl vatan edinildiğini ve
tapularının bu gibi anlatılar olduğunu yeni nesillere
aktarmak istemiştir. Anadolu’da da hemen hemen
her mevkiin bir efsanesi vardır.28
Masalın çocuk eğitimindeki yeri yadsınamaz.
Aytmatov, bir terbiyeci olarak tasvir ettiği Mümin
Dede’ye masal anlattırmaktan da geri durmaz. De
de’nin uzun kış gecelerinde torununa anlattığı en
komik masal Parmak Çocuk (Cırtan Çıpalak) masa
lıdır.
Bilindiği gibi kültür, sözlü ve yazılı olmak üze
re iki şekilde nesillere aktarılır. Sözlü kültür yazılı
kültüre nazaran daha geniş kabule sahiptir. Yer yer
değindiğimiz gibi Aytmatov, Manas destanı başta
olmak üzere Kazak-Kırgızların sözlü kültürünü çok
iyi bilen ve bu unsurları romanlarına ustalıkla yer
leştiren bir yazardır. Beyaz G emi’de de bir çok
atasözü ve deyimlere yer vermiştir:
"Nuh Nebi’den kalma"
“Acele işe şeytan karışır"
"Öksüzün talihi açık olur ’’
“Kendi ayıbını örtmek isteyen, başkalarının
yüzüne kara çalar ’’
"Paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve
güzelliğe yer kalmaz’’
"Hepimiz Boynuzlu Maral Ana soyundanız, bi
rimiz hepimiz, hepimiz birimiz için ’’
“Şeytan kamçısı gibi kısır kadın ’’
“Çakırkeyf
"Cüceler mektebi"
“Yüz fikir bir borcu ödemiyor ’’
B ilg e 8 2 1 9 9 7/ Y az 13
“Yulafyemiş tok at gibi çalımlı dolaşmak’’
"Çağrılan yere ar eyleme, çağrılmayan yeri
dar eyleme ’’ vs.
Beyaz Gem i’de halk hekimliğiyle ilgili bilgile
re de rastlıyoruz: “Mümin Dede, çocuğun diline ve
boğazına dikkatle baktı. Uzun uzun nabzını dinledi.
Nasırdan kaskatı olan parmaklarıyla çocuğun ter
içinde, ateşten yanan bileğini tutup atar damarını
bulabilmesi bir mucizeydi doğrusu. Nasıl olduysa,
kendisini rahatlatan bir sonuç çıkarmıştı.
■ '- Allah büyüktür. Çok önemli değil, sadece
soğuk almışsın. Bugün yataktan çıkma. Akşam sıcak
kuyruk yağıyla göğsünü ve ayaklarını ovarım. Bir
güzel terlersin ve Allah 'ın yardımıyla yarın tarpan
tay gibi ayağa kalkarsın” (BG, s. 135).
Beyaz G emi’de Türk konukseverliğinin bir i-
fadesi olarak, gelen misafirlere kurban kesilmesi de
karşımıza çıkıyor. Mümin Dede, ot almaya gelip de
tipiye yakalanarak orada kalan askerlere beş tane
olan koyunlarından birini -kara koyun- keser.
Aytmatov, koyunun kurban edilişini şöyle anlatır:
“Kara koyunu buraya getirdi, yatırıp ayaklarını
bağlamadan önce biraz düşündü, sonra çömeldi:
- Feneri bırak, sen de benim gibi diz çok, dedi
çocuğa.
Bundan sonra dede, ellerini göğe açarak alçak
sesle bir dua okumaya başladı.
- Ey soyumuzun ulu anası, Boynırlu Maral A-
na! Bu koyunu sana kurban ediyorum: Çocuklarımı
zı tehlikeden kurtardığın için; atalarımızı ak sütünle
beslediğin için; temiz yürekli olduğun, bize ana
gözüyle baktığın için. BLİ dağda-bayırda, coşkun
sellerde, kaygan yollarda yalnız bırakma! Bizi, yur
dumuzu terkedip gitme! Biz senin çocuklarınıziz.
Âmin! ’’
Mümin Dede’nin yaptığı bu duada bir ikilem i-
çerisinde olduğunu görüyoruz. Aytmatov’un diğer
romanlarında da Eski Kırgız Dini inançlarının öne
çıktığı pasajlar vardır (Kamber ata duası, Yarasa
duası, vs.)29.
Görüldüğü üzere bu romanı tahlil etmeye çalı
şırken, çoğunlukla Aytmatov’un eserinde işlemiş
olduğu folklorik unsurları -masal, efsane- tahlil et
meye çalıştık. Aytmatov, Türkiye Türkçesine “Gün
Uzar Yüzyıl O lu r” (daha sonra Refik Özdek tara
fından Gün O lur Asra Bedel şeklinde çevrilmiştir)
adlı romanının girişinde “Yazardan Birkaç Söz”
başlığı altında; “Önceki eserlerimde olduğu gibi bu
sefer de, söylencelere, masallara dayanıyorum.
Çünkü bunlar bizden önceki nesillerin, bizlere miras
bıraktıktan deneylerdir... Söylenceler olsun, hayal
ürünü konular olsun, yazarlığımın amacı değil;
yalnızca bir düşünce yöntemi, aynı zamanda ger
çekleri anlatma ve yorumlama yollarından biridir, ’’
der30. Ve Beyaz Gemi romanının sonuna eklediği
“Beyaz Gemi Üzerine Gerekli Açıklamalar” bölü
münde efsaneler konusunda şunları söyler:
“..Efsaneler, bilindiği gibi bir ulusun anıtı, yaşantı
nın özü, felsefesi ve tarihidir. Bütün bunlar fantastik
bir masal biçiminde ifade buluyor. Bunlar, gelecek
kuşaklara birer vasiyettir. İnsan, iç dünyasına bir
biçim verirken kendisini çevreleyen doğayı anlatma
ya çalıştı. Kendini doğanın bir parçası olarak gör
dü" (BG, s. 170). Görüldüğü gibi Aytmatov, masalla
rı, efsaneleri düşünce yöntemine malzeme olarak
kullanmıştır. Biz de efsane kapısından girerek Cen
giz Aytmatov’un biraz olsun kültürel altyapısını
irdelemeye çalıştık.
Son olarak şunları söyleyebiliriz; Beyaz Gemi
Cengiz Aytmatov’un yazarlık çizgisinin kilometre
taşlarından biridir. Bu romanla -daha sonra yazdığı
eserleriyle geliştirdiği- birlikte hürriyet duygusu,
Kırgızlar’ın Sovyet mozayiği içinde kendilerine
dayatılan hayata direnmeleri, memnuniyetsizlikleri
geniş bir perspektifte dikkatlere sunulmuştur.31
DİPNOTLAR
/. Cengiz Aytmatov’un hayatı ve eserleri konusunda daha
geniş bilgi için bkz.; Aİ. Kolcu, Milli Romantizm Açısından
Cengiz Aytmatov, Ötükenyay., ls!., 1997.
2. Türkeli Haftalık Haber Yorum Gazetesi, Y. I, S.34,15
Kasım 1996; Türkiye Gazetesi, 29 Kasım 1996, s. 13.
3. R. Özdek, “Cengiz Aytmatov ve Eserleri", Türk Edebiyatı,
S. 231, Ocak 1993, s.36-39.
4. Ayvazoğlu, "Tolomış Okayev, Kar Leoparının Soyu ve
Cengiz Aytmatov", Defterimde 40 Suret, Otüken yay.,
İst., 1996, S.2I1.
5. A i. Kol cu, a.g.e„ s. 38.
6. R. Özdek, a.g.m.
7. Isık-Göl’ün oluşumuyla ilgili şöyle bir efsane vardır:
Evvel zaman içinde işık Göl adlı bir kız varmış. Bu kız, çok
güzel ve çok akıllıymış. Dört bir taraftan elçiler gelmeye
başlamış. Günlerden bir gün kıza doğudan ve batıdan iki yi
ğit elçi olup gelir, iki denk halkın şöhreti, er yiğitlerinde de
görülür. Biri diğerinden üstün er, biri birinden kahraman,
biri birinden daha akıllı ve güzelmiş. Işık Göl iki genci de
aynı şekilde sevmiş. Hangisini seçeceğini bilemeyip gözyaş ı-
1 99 7/ Y az 13 B i lg e 83
nı göl edip akıtmış. Işte bugün çalkalanıp duran gölün, bu
şekilde Işık Göl'ün gözyaşlarından meydana geldiği söyle
nir. Gölün tuzlu olması gözyaşından olduğu içindir’ denir.
iki tarafa da gidemeyen kız. ortada savrulup, dövünüp kal
mış. ’’ Ali Berat Alptekin, "Issık Göl (Kırgızistan) ve Çevre
sinde Tespit Edilen Efsanelerin Anadolu Efsaneleriyle Mu
kayesesi", İpek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempoz
yumu Bildirileri 1-7 Temmuz 1993 Ankara, Ankara 1995,
s. 11-17.
8. Beyaz Gemi, Çev. Refik Özdek, Ötüken yay., 3. bs., İst., 199 5
(Daha sonraki yerlerde BG. Kısaltmasıyla vereceğiz ve
sayfa numaralan bu baskıya ait olacaktır).
9. AJ. Kolcu, a.g.e., s.42.
10. A I. Kolcu, a.g.e„ s. 167.
11. A. Akar, "Cengiz Aymalov'un 'Gün Uzar yüzyıl Olur’
Romanında Teknik ve İdeolojik Yapı", Türk Yurdu, S.369,
Aralık 1988, s.39-44.
12. Ş. Aktaş, Roman Sanatı ve İncelemesine Giriş, 2.bs., Akçağ
Yay., Ank., 1991, s. 128.
13. Ş. Aktaş, iLg.e., s. 128.
14. Ş. Aktaş, a.g.e., s. 127.
15. Ş. Aktaş, a,g.e., s.53.
16. A. Akar, a.g.m.
17. S.H.Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlüğü. 4.bs. Ank., 1987,
s. 112-113.
18. M. Şevket, ''Beyaz Gemi’nin Ideoloıik Yönü", Hareket der,
S. 75-76, Mart-Nisan 1972, s.68-72.
19. (Bulgar gazeteci Georgi Çalalbaşev’in Aytmatov’la Yaptığı
Röportaj) Çev. Dr. Şaban Kalkan, Kardaş Edebiyatlar,
Temmuz-Ağustos-Eylül 1996, s. 11-12.
** Sarı Özek bozkırının eski devirlerinde Juan Juanlar esir
aldıkları düşmanlarının kafasını kazıdıktan sonra, yeni у ü-
zülmüş deve derisini esirin kafasına geçirip, ellerini kollar ı-
m bağlayarak kızgın güneşte bekletirlerdi. Bu deri esirin
kafasını sımsıkı kavrar, büyümeye başlayan saçlar deriden
geri dönerek birer iğne gibi kafaya saplanırdı. Kurbanların
çoğu bu acıya dayanamayıp ölür, sağ kalanlar ise hafızala
rını yitirerek, geçmişlerini hatırlamayan birer Mankurt o-
turlardı. Gün Olur Asra Bedel, s. 150-153.
*** Giresun'un Çanakçı ilçesinde derlenen Ala Geyik efsane
sinde de geyiğin analık fonksiyonunu üstlendiğini görüyo
ruz. Efsane şöyledir: “Köyde, bir hanımın sekiz erkek çocu
ğu vardır. O dönemlerde, geçim, bilek gücü ile sağlandığı i-
çin, herkes bu aileye imrenerek bakmaktadır. Yaylaya gitme
vakti gelince, herkes gibi bunlar da hazırlıklara başlarlar ve
yola çıkarlar. Ancak, yolda en küçük çocuk hastalanır. An
ne: "Benim sekiz tane oğlum var, bunlardan birisi olmasa
ne olur" diyerek çocuğunu yolun kenarındaki bir ağacın ko
vuğuna bırakır. Yaylaya gelince, bu çocuklar bulaşıcı bir
hastalığa yakalanır ve hepsi orada ölür, üzüntülü anne, d a-
ha fazla yaylada kalamayarak, zamanından önce tekrar evi
ne dönmek ister. Yolda hasta çocuğunu bıraktığı yere gelin
ce: "Ben, buraya hasta çocuğumu bırakmıştım, acaba ne ol
du?" diyerek, ağaca yaklaşır. Kadm, ağaç kovuğunun yan ı-
na yaklaşınca, oradan bir geyik çıkıp, hızla uzaklaşır. Anne
bir de bakar ki, hastalıktan ölmek üzere olan çocuğu iyileş
miş, serpilmiş, sağlıklı bir çocuk olmuş! Çocuğu hemen ko
vuktan alarak evine döner. Geyiğin beslediği bu çocuktan
“Yaylaoğulları" sülalesi meydana getir. Rivayete göre, bu
gün bu sülalenin geyik eti yemesi haramdır ”. Esma Şimşek,
“Giresun ve Çevresinde Anlatılmakta Olan 'Ana Geyik' Ef
sanesinde Mitolojik Unsurlar, Millî Folklor, Yaz 26,1995,
s. 17-22.
21. Geyiğin Türk kültüründeki yeri üzerine bkz: Türk Dili ve
Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah yay., 3. cilt, Ist., 1979,
s.333-338; B. Ögel, Türk Mitolojisi, cilt i, 2.bs. TTK, yay.,
Ank.,1993, s.570; F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Muta
savvıflar, s. 92: M. Cunbur, "Folklorumuzda Geyik Motifi 0-
zerine", II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirile
ri, li. Cilt, Halk Edebiyatı, Ank., 1982, s. 71-95.
22. S. Turhan, Anadolu Halk Türküleri ve Ezgileri, Kül. Bak.
Yay. Ank, 1992, s.3.
23. O. Acıpayam/!, Türkiye’de Doğumla İlgili Âdet ve İnan
maların Etnolojik, Etüdü, Ata. Ûni. Yay. Ank., 1974,
24. Kayın mad. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 5.
Dergah Yay. Ist., 1982, s. 238: Hikmet Tanyu, Türklerde A-
ğaçla ilgili İnançlar, Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı
1975, Kültür Bak. Yay. Ank., 1976, s. 129-142.
25. Altaiskiy Geroiçeskiy Epos Masday Kara, Moskova 1973,
s.87
26. F. Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, 4. bs. Ötüken yay.,
İst., 1996, s. 15-16
27. M. Şevket, "Beyaz Gemi’nin ideolojik Yönü". Fikir ve
San ’atta Hareket, S. 75-76, Mart-Nisan 1972, s. 68-72.
*** San-Taş vadisi rüzgarıyla ilgili olarak birçok efsane anla
tılmaktadır: “Evvel zaman içinde iki yiğit, İşık adındaki bir
kızı sever. Kız yüzünden defalarca kavga ederler, yenişe-
meyince birbirlerine vermeye de razı olmazlar ve kızı öl
dürmeyi düşünürler. Böylece kızın cesedinin atıldığı yer ya
rılıp göl peyda olur. Ancak bu iki kahraman da biri gölün
doğusunda, diğeri ise batısında esen iki kuvvetli rüzgar o-
lur". Ali Berat Alptekin, “Issık Göl (Kırgızistan) ve Çevre
sinde Tespit Edilen Efsanelerin Anadolu Efsaneleriyle Mu
kayesesi", ipek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempoz
yumu Bildirileri 1-7 Temmuz 1993 Ankara, Ankara 1995,
s. 11-17.
28. Bu konuda Prof. Dr. Bilge Seyidoğlu 'nun, "Erzurum’da
Belli Yerlere Bağlı Olarak Derlenmiş Efsaneler Üzerinde
Bir Araştırma"; Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun "10i Ana
dolu Efsanesi": Mehmet Önder'in “Şehirden Şehre’’ adlı e-
serlerine bakılabilir.
29. Cengiz Aytmatov 'un din hakkındaki görüşleri için bkz. Ali
İhsan Kolcu, a.g.e., s. 220-224.
30. Cengiz Aytmatov, Gün Uzar Yüzyıl Olur, Çev. Mehmet
Özgül, Cem vay. İst., 1985, s.8
31. A. İhsan Kolcu, a.g.e., s.181.
B ilg e 8 4 1 99 7/ Y az 13