ArticlePDF Available

Bazı Halk Anlatıları ve Dinî Metinlere Göre Kahramanın Mucizevi (Babasız) Doğumu

Authors:

Abstract

Türk inanış ve düşünüş sistemine göre hakanlar ve büyük kahramanlar, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri olarak kabul edilirler. Onlar, Tanrı katında yaratılmış ve kutsal nesneler vasıtasıyla yeryüzüne indirilmişlerdir. Bu çalışmada, kahramanların babasız olarak dünyaya gelişleri, sine concubitu gebelik olgusu bağlamında ele alınmış ve söz konusu kavram, Türk kültürünün yakından tanıdığı “mucize” kavramıyla karşılanmıştır. Bazı destan ve halk hikâyelerinde karşımıza çıkan kahramanların da, mucizevi bir şekilde dünyaya geldikleri bilinmektedir. Sine concubitu hamile kalma olayında ise, doğumu yapan kadının bekâr olması ya da hamile kaldığı dönemde temel öge olarak babanın/erkeğin bulunmaması söz konusudur. Bu durumda Tanrı menşeli bir takım nesnelerin (ışık, nur, kan, kanlı abdest suyu, buğday tanesi, et parçası, buz parçası vs.) rahme bir şekilde girip kadını döllediği görülür. Sine concubitu gebelik, yalnızca ilahi bir nesneyle temastan sonra gerçekleşebilir. Bu çalışmada, Türk destan, masal, hikâye, efsane, menkıbe, mevlit vs. metinlerindeki sine concubitu gebelik olgusu, tanrısal simgecilik bağlamında ele alınmıştır.
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 111
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE
HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
Selahaddn BEKK*
Özet
Türk nanı ve düünü sstemne göre hakanlar ve büyük kahramanlar, Tanrı’nın
yeryüzündek temslcler olarak kabul edlrler. Onlar, Tanrı katında yaratılmı ve kutsal
nesneler vasıtasıyla yeryüzüne ndrlmlerdr.
Bu çalımada, kahramanların babasız olarak dünyaya geller, sne concubtu gebelk olgusu
balamında ele alınmı ve söz konusu kavram, Türk kültürünün yakından tanıdıı “mucze”
kavramıyla karılanmıtır. Bazı destan ve halk hkâyelernde karımıza çıkan kahramanların
da, muczev br eklde dünyaya geldkler blnmektedr. Sne concubtu hamle kalma
olayında se, doumu yapan kadının bekâr olması ya da hamle kaldıı dönemde temel öge
olarak babanın/erken bulunmaması söz konusudur. Bu durumda Tanrı menel br takım
nesnelern (ıık, nur, kan, kanlı abdest suyu, buday tanes, et parçası, buz parçası vs.) rahme
br eklde grp kadını dölled görülür. Sne concubtu gebelk, yalnızca lah br nesneyle
temastan sonra gerçekleeblr.
Bu çalımada, Türk destan, masal, hkâye, efsane, menkıbe, mevlt vs. metnlerndeksne
concubtu gebelk olgusu, tanrısal smgeclk balamında ele alınmıtır.
Anahtar Sözcükler:Sne concubtu, tanrısallık, Hz. Meryem, Hacı Bekta Velî, nefes evladı,
halk anlatısı.
MICULOUS (FATHERLESS) BIRTH OF A HERO ACCORDING
TO SOME FOLK TALES AND RELIGULOUS TALES
Abstract
According to Turkish beliefs and thoughts kings and great heroes are considered as
representatives of God on earth. ey have been created in the sight of God and have been
sent to earth through sacred objects.
In this work “sine concubitu” fatherless birth of heroes were taken in the context of pregnancy
as the “miracle” concept which is familiar with Turkish culture. In some epics and folk tales,
heroes come to the world in miraculous way. Some heroes come to world from very advanced
* Yrd. Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü.
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
112
age parents who cannot have a child by biological way, and in this kind of birth, eating an
object or some magical oerings, making a vow are eective. In order to be pregnant by cine
concubitu, procreator must be single, in other words the man must not exist as a fertilizing
agent. In this circumstance, basic fertilizing object to be pregnant must enter the womb and
fertilize it. To be pregnant as sine concubitu can only happen by a holy contact. In this work,
sine concubitu in Turkish epics, tales, legends, sagas, holy birth poets etc. will be examined
according to divine symbolism by divinity context.
Keywords: Sine concubitu, divinity, Virgin Mary, Hacı Bektas Veli, son of breath, folk
narrative.
Giri
nsan, kendsn tanımaya/tanımlamaya baladıı dönemlerden tbaren çevresnde
algıladıı bütün varlıklar ve tabatıyla kend köken üzernde de düünmü ve çetl
düünceler üretmtr. nsanolunun kends, algıladıı her türlü canlı ve cansız varlıklar
le evrenn oluumuna lkn ortaya koyduu tasavvurlar, mt olarak tanımlanır. nsanın
kend köken hakkında üre mtler M. Öcal Ouz, Xaver Yvano’tan naklen öyle
sıralamaktadır: “1) Yumurtadan türeme, 2) Sudan türeme, 3) Gökten nme, 4) Kozmk br
devn parçalarından türeme, 5) Topraktan türeme, 6) Tatan türeme, 7) Metalden türeme,
8) Aaçtan türeme 9) Btkden türeme, 10) Meyveden türeme 11) Ççekten türeme
(Ouz, 2007: 1538-1542).” Türklern dek boylar hâlnde kend kökenlerne ve çetl
nesnelere (ta, ate vs.) lkn ortaya koyduu türeyle lgl anlatıları da oldukça renkl ve
zengndr.1nsanın yaratılıına lkn tespt edlen anlatılarda, yaratma eylemnn çounlukla
Tanrılar tarafından gerçekletrldne vurgu yapılmaktadır. Bazı anlatılarda se, Ebubekr
bn Abdullah bn Aybek ed-Devadarî’de olduu gb lk erkek ve kadının yaratılıında br
yaratıcıdan bahsedlmez.2 lk Türk atasının dört unsur vasıtasıyla kendlnden olutuu
dle getrlr (Koçak, 2006: 1401-1413). Kendlnden oluma ve br yaratıcının dorudan
yaratma eylemne müdahl olmadıı türeyle lgl anlatılarda se yaratıcının brtakım
smgeler vasıtasıyla yaratma eylemne dolaylı olarak katılması söz konusudur.
Türklern türemelerne lkn anlatılar, Bahaeddn Ögel (1993: 13-108) bata olmak
üzere Dursun Yıldırım (2000: 61-149), F. Sema Barutçu Özönder (1999: 65-92) ve Jean-
Paul Roux (2005: 272-364) gb aratırıcılar tarafından vukua ele alınmıtır. Bu çalımada,
peygamber, vel, hakan, destan kahramanı ve aman gb olaanüstü özellklerle sahp klern
dünyaya gelmelerne aracılık eden tanrısal smgeler (ıık, nur, kan, kanlı abdest suyu, buday
tanes, et parçası, buz parçası, vs.), Türk destan, masal, hkâye, efsane, menkıbe ve mevlt
metnlernden hareketle sne concubtu [dölleyc br erkek olmaksızın br kadının hamle
kalması (Reux, 2000: 275)]” gebelk olgusu ve tanrısal smgeclk balamında ele alınmıtır.3
Evrensel br motf olarak karımıza çıkan sne concubtu gebelk türünün en esk
örneklernden br Buda’nın muczev doumudur:
“Buda, nsan olarak domadan önce Veda tanrılarının yaadıı 33’üncü Tuuta
(Tushta) cennetnde yaamaktaymı. Bu sırada kendsne gelen br esnle yeryüzünde
nsan olarak domak zorunda olduunu anlamı. Ayodhaya denlen yerde hüküm
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 113
süren kshavaku sülalesnn br kolu olan ve Katrya kastına balı Suddhona alesnn
br brey olarak domaya karar verm. Buda’nın annes sarayında uyurken br rüya
görmü. Rüyasında çevresne nurlar saçarak gökten br beyaz fl yanına nm ve sa
böründen karnının çne grm (Ruben, 2000: 81-82).”
Türk aman metnler, amanların türemelerne lkn verdkler blglerde de
“gene doum”dan bahsederler: Aaca aman, normal br nsan olarak doup öldükten sonra
esrarengz güçler tarafından mezarından çıkarılır ve amanların türed, tepes göe uzanan
dalları karlarla örtülü bulunan br aacın en üst yerne konur. Burada br geyk tarafından
üç yıl süreyle beslenen Aaca aman, üç yılın sonunda, “Onun vakt tamamdır. Onu aaı
götürün, br kadının rahmne koyun. Orada doup büyüsün ve kutsal günlerde ble adının
anılmasından sakınılan Aaca aman olsun (Bayat, 2004: 55).” dye br ses duyar. arkılar ve
hayır dualarla orta dünyaya götürülen Aaca aman, bundan sonra baına nelern geldn
hatırlamaz. Yalnız be yaına geldnde, evvelce nasıl doup büyüdüünü, yukarı dünyada
yenden nasıl olutuunu hatırlar (Bayat, 2004: 55). Burada, nsanın (Aaca aman) Tanrı
katında yaratıldıı ve br vasıtayla -k bu vasıta genellkle aaç olarak karımıza çıkar-
yeryüzüne ndrld, br kadının rahmne yerletrlmek suretyle de normal nsanlar gb
dünyaya getrld anlaılmaktadır. Aaca aman’ın yukarıda anlatıldıı eklde dünyaya
gelmesnde Budzm’n etkl olduunu söyleyeblrz.
Lord Raglan, kahramanın byografsn çözümled “Geleneksel Kahraman Kalıbı
(1998: 126-138)” adlı çalımasında kahramanın dünyaya geln, “Kahramanın anne
rahmne düü artları olaan dııdır ve kahraman aynı zamanda br tanrının olu olarak
kabul edlr.4 eklnde verr ve nceled kahramanlardan Perseus’un, Zeus’un Demae’yle
altın yamuru eklndek lksnden; Donysus’un, annes Semele’nn Zeus’un mek
eklndek görüntüsüne dayanamayıp yıldırım çapmasından; Joseph (Yusuf)’n se annesnn
“adamotu” yemes sonucu dünyaya geldklern belrtr (Raglan, 1998: 126-138).5
Dnler tarh söz konusu olduunda, üphesz en öhretl babasız doum hadses Hz.
sa’nın dünyaya gelmesdr. Kuran-ı Kerm’de, Meryem suresnn 16-30. ayetler bu konuya
ayrılmıtır. Müfessrler, ayetlern meallernden sonra öyle br açıklama getrr: “Allah ona
çocuk baılamak üzere Cebral’ gönderm, Meryem’n mele asıl eklyle algılaması
mümkün olmadıı çn onu el yüzü düzgün br nsan kılıında göstermtr (Karaman, 2007:
596).” Müfessrlern buradak yorumunu, tanrısallıın somutlatırılması eklnde algılamak
gerekr.
ncl’de de Hz. Meryem’n “kutsal ruh”tan gebe kaldıı dle getrlmektedr (Maa
I/18-25, ncl 1995: 5-6).6
Karaçay-Malkar Nart destanı kahramanlarından Debet, annes Akbyçe’nn gökten
nen br melekle lksnden dünyaya gelmtr. Bu yüzden destan, Debet’ “Salımçı ulu
Debet Batır (Melek olu Debet Batır)” olarak anar (Tavkul, 2001: 166-190).
Türk amanlarının menene lkn anlatılarda da yukarı dünyada yaadıı tasavvur
edlen tanrıların çocukları, zaman zaman nsan suretnde orta dünyaya nerek lerde ünlü
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
114
brer aman olacak klern babası olma rolünü üstlenrler: Mıtah Yakutları arasında mehur
olan Caavay Bçky le Ökökyuleey Örgön adlı aman kardeler, yukarı dünyada yaayan
Hara Suor’un olunun bakre br kızla lksnden domulardır (Bayat, 2004: 57-58).7
Hem Buda’nın hem Hz. sa’nın hem de brtakım amanların doumuna dkkat
edldnde, bunların yoktan var olmadıı, mutlaka br dölyataına br de dölleyc nesneye
htyaç olduu görülmektedr. Douma olaanüstülüü veren de dölyataına br eklde
gren nesnenn (ıık, nur, kan, kanlı abdest suyu, buday tanes, et parçası, buz parçası vs.)
özgünlüü veya döllenmenn çevres ve koullarıdır (Roux, 2000: 275).
Evrensel br motf olarak karımıza çıkan ıık, brçok kültürde güne/ıık tanrısı
olarak blnmektedr. Türk kültüründe de öneml br yer olan ııın mtlerden günümüze
halk nanılarındak yer Bahaeddn Ögel (1993: 43, 44, 132, 414, 558), smal Ta (2002:
113-115) ve Mehmet Nac Önal (2007: 145-158) gb aratırıcılar tarafından ele alınmıtır.
Türklern türey destanlarında, lah menel olduu düünülen ııın öneml br yer vardır.
Iık, gök (Tanrı) le olaanüstü br eklde dünyaya gelen k/kler arasında kozmk br
letm aracı olarak karımıza çıkmaktadır. Iık, Tanrı katında yaratılan nsan/nsanların
oradan yeryüzüne ndrlmesnde kutsal br vasıtadır. Ouz Kaan destanının Uygur har
nüshasında Ouz’un lk e, br ıık huzmes çnde yeryüzüne ndrlmtr (Sakaolu ve
Duymaz, 2003: 221).8 Alaaddn Ata Melk Cüveynî’nn “Tarh- Chan Güa” adlı eserne
göre, Tula ve Selenga ırmaklarının brlet Kamlancu denlen yerde br da vardır ve o daa
br gün gökten br ıık ner. Iıın dütüü yer günden güne büyümeye balar. Burada be ayrı
çadır oluur. Bu be çadırda be çocuk bulunur (Cüveynî, 1988: 116-117). Uygurlar, bu be
çadırda bulunan çocuklardan akıl, blg ve vücut güzell bakımından derlerne göre üstün
olan Buku’yu kendlerne han seçerler. Çn kaynaklarının, Uygurların türey hakkında
verd blgler de Cüveynî’y dorular mahyeedr (Atsız, 1997: 78).
Tıva kahramanlık destanlarından Arı-Haan’dak çocuk, ana ve baba olmaksızın
ırmak ve taygayla aynı karede yer alan yalnız bodur br aacın gövdesnde belren ve zamanla
büyüyen br urdan dünyaya gelmtr (Ergun ve Aça, 2005: 99).” “Yalnız, bodur aacın
gövdesnde belren urdan dünyaya gelle anasız ve babasız br eklde doum da çocuun
tanrısallıına aret etmektedr (Ergun ve Aça, 2005: 100).” Altın Arı destanında da Altın
Arı’a talp olan Ay Kara Ta, kendsn tanıtırken anasız ve babasız br eklde dünyaya
geldn söyler: “Yeryüzünün zrves Kara daın üstünde / Altı zrvel kara kayanın çnde /
Kendlnden yaratılmı / Ay Kara Ta… (Özkan, 1997: 235).
Ouz Kaan’ın lk enn ıık huzmes vasıtasıyla yeryüzüne ndrlmes, Uygurların
ataları kabul edlen Buku ve kardelernn de ıık aracılııyla dünyaya gönderlmeler, Arı-
Haan’ın “bodur br aacın gövdesnde belren ve zamanla büyüyen br urdan dünyaya gelm
olması” le Ay Kara-Ta’ın “kara kaya çnde kendlnden yaratılması” tanrısallıın üç farklı
eklde tezahür en göstermektedr. Yukarıda da dendmz üzere ıık, Tanrı katında
yaratılan nsan/nsanların oradan yeryüzüne ndrlmesnde kutsal br vasıta olarak karımıza
çıkmaktadır. Arı-Haan’ın yeryüzüne ndrlmesnde se vasıta görev aaca yüklenmtr. Arı-
Haan’ın “bodur br aacın gövdesnde belren ve zamanla büyüyen br urdan dünyaya gelm
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 115
olması” onu, aacın dourduu anlamına gelmez. O, Tanrı’nın yaraıı lk nsandır ve kutsal
aaç aracılııyla gökten, yan Tanrı katından yeryüzüne ndrlmtr (Aça, 2009: 59-75).9 Ay
Kara Ta’ın yeryüzüne gelne se da (kara kaya) aracılık etmektedr.
Orta Türklerde çok yaygın olan “Cengzname”de adı geçen Ülemâlk de muczev
güzell ve güne/ııktan hamle kalııyla dkkatmz çekmektedr: Evvel zamanda Akdenz’de
Malta denlen br ehr vardır. ehrn hâkm Altın Han ve e Körlevç’n güldüünde kuru
aaçta yaprak btren, kuru yere baktıında ölüyü drlten, saçını taradıında nc dökülen,
tükürdüünde altın, gümü btren çok güzel br kızları olur. Kızın adını Ülemâlk Körkl
koyarlar. Kızı hç kmseye, aya ve günee göstermeden kırk kulaç yükseklndek br ta
sarayda dadılara emanet ederler. Ay ve güne ııından korunarak büyütülen Ülemâlk,
br gün günen nasıl br ey olduunu merak eder. Dadılardan pencereler açmasını ster.
Güne ııı odaya dolunca Ülemâlk kendsnden geçer. Uyandıında, kursaından güne
ııının grerek kendsn hamle bıraktıını söyler. Durumu örenen babası, kızını br gemye
bndrp Tün Denz’ne salar (man, 2009: 20).
Daha sonra Ülemâlk Körkl, kendsn bulan Tumaul Mergen’le evlenr. Tumaul
Mergen çadır kurup o gece Ülemâlk Körkl le yatar. Kız, karnında çocuk olduunu söyled
hâlde Tumaul Mergen onu dnlemez ama kızın bakre olduunu anlayınca ona olan sevgs
daha da artar. Br zaman sonra Ülemâlk Körkl, muczev br eklde hamle kaldıı çocuu
dourur. Doan çocua Duyın Bayan adını verrler. Duyın Bayan, Altın Han soyundan Tökl
Han’ın kızı Alango le evlenr. Bu evllkten üç çocukları olur: Bodonçar, Kagınçar ve Salçut.
Duyın Bayan, on dokuz yıl hanlık yapar ve ölümünden üç gün önce halkını br araya toplar
ve onlara unları söyler:
Ecel yetp gelse, laç çare olmazmı. Ben, aldıım hatun Alango le brlkte ölürüm
derdm. md ecel geld ben ölüyorum, szler kalacaksınız. md szlere, ey halkım
vasyetm olsun. Bu benden doan üç oul Bodonçar, Kagınçar ve Salçut; bunlar yurt
tutmaya layık deller. md yne ey halkım, ben öldükten sonra hatunum Alango’ya
döl olup nerm, o zaman bu yurda layık y br oul peyda olur. Ey halkım, üphesz
onu koruyasınız. md yne aretm odur k ben öldükten sonra güne olur aaı
nerm, kurt olur çıkarım. Ben bu eklde blnz (tanıyınız)” ded. Bu sözler halka
vasyet kıldıktan sonra Duyın Bayan dünyadan geçt, g (man, 2009: 71).
Bell br zaman sonra Alango, yukarıda anlatıldıı eklde hamle kalır ve doan
çocua “Cengz” adını verrler (man, 2009: 74).
Dnler tarh aratırmaları, tanrılıın en uygun vahynn ııkla gerçeklet konusunda
aızbrl çndedr. Dolayısıyla yıldız ııı da tanrıların geçc ya da sürekl ulaı, yenden douu
ya da tezahürü olarak ayrıcalıklı nsanların doumunda etkl olmutur (Roux, 2000: 278):
“Nartların demrcs Debet, br gün dalarda demr flz toplarken gökten br yıldızın
kayarak yeryüzüne dütüünü görür. Üç gün, üç gece yürüyerek yıldızın dütüü yere
ulaır. Yıldızın dütüü yerde dern br çukur açılmıtır. Çukurun ortasında küçük br
çocuk boynundan yakaladıı d br kurdun sütünü emmektedr. Debet, o çocuu
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
116
alarak Nartların ülkesne getrr. Kayan br yıldızla yeryüzüne gelen ve kurt sütüyle
büyüyen bu çocua, Nartlar “Örüzmek” adını verrler. Örüzmek büyür ve Nartların
lder olur (Tavkul, 2001: 166-190).
Fahren Kırzıolu’nun nakle Dyarbakır’dan derlenen br efsanede de
ejderhaların ortaya çıkması, ceylanların Ülker yıldızından hamle kalmaları hadsesne
balanır:
“lkbaharda ehrn (Dyarbakır) batı güneyndek mehur Karacada (1919 m)
üzernde toplanan bulutlar arasındak ‘ejderha’nın aslı ve görünüü öyledr: Gazal
de denlen ceylan/ceyran sonbaharda ‘ülker yıldızı’nı görünce gebe kalır. Baharda
dourduu sırada bunlardan bnde br bazan torba eklnde kapalı tulum gb br ey
dourur ve gersne dönüp göz ucuyla yavrusuna bakarken bu hal gören ana ceylan
brden bre ürkerek arka ayaklarıyla bu tuluma br çe savurur. Anasından çe yyen
bu torbadak yavru brdenbre büyüyerek ejderha keslr. Sonunda gökten gelen
melekler bu hayvanı alıp bulutlar arasına götürürler (Kırzıolu, 1953: 697-698).
Türklern slamyet kabul etmeler, yabancı olmadıkları ıık motfn, “nur”a
çevrmelernde kolaylık salamıtır. lk Müslüman Türk hakanı Satuk Bura’nın kızı Âlâ
Nur’un hkâyes bu bakımdan lg çekcdr. Menkıbeye göre Âlâ Nur, Allah’ın arslanı kabul
edlen Hz. Al’nn parlak br ıık eklnde tezahür etmes sonucu gebe kalmıtır.10 Âlâ Nur’un
Hz. Al’den gebe kalıının zaman ve mekânla kayıtlı olmadıı, Hz. Al’nn Âlâ Nur’dan
yaklaık üç yüz yıl önce yaadıı düünülürse br ölçüde zah edleblr.
Türk-slam anlatıları, nur kavramı le nefes evladı nancına yabancı deldr. slam
nancında Allah (c.c.) nsanlıın babası Hz. Âdem’ yaratmadan önce Hz. Peygamber nur
olarak yaratmıtır. Buna nübüvvet nuru/smges denr:
“Hz. Havva, s’e hamle olunca alnında parıldamaa balayan nur, s’ dourduu
zaman onun alnına geçmt. Âdem Aleyhsselam, bundan, s’n kendsnden
sonra yern tutacaını anlamıtı. s Aleyhsselamın alnında parlayan Peygamberlk
Nur’u, zevcesne, olu Enu doduu zaman da Enu’un alnına, ondan da olu
Kayna’nın alnına geçm, asırlar boyunca alından alına geçm durmu ve nhayet
Abdulmualb’den Abdullah’a, ondan da Muhammed Aleyhsselam’a geçp son
temell sahbnde karar kılmıtır (Köksal, 2004: 67-68).”
Alev-Bektaler, bu nurun Abdulmualb’de kye bölündüünü ve br parçasının
peygambermzn babası Abdullah’a, br parçasının da Ebu Talp vasıtasıyla Hz. Al’ye
geçtne nanmaktalar. Bu nanıa göre nübüvvet nuru, Hz. Al’den çocukları Hz. Hasan
ve Hz. Hüseyn vasıtasıyla “on k mam”a geçp son mam Mehdî le maarada sır olduktan
sonra Hünkâr Hacı Bekta Velî’de tekrar zuhur etmtr.11
Hz. Abdullah’ta görülen nurun Hz. Âmne’ye geçne lkn brtakım anlatılar
mevcuur. Türk-slam gelenende ayrı br yer olan mevltlerden Hacı Mustafaolu
Za’f’nn “Mecma’ü’l-envar” adlı esernde, nübüvvet nurunun Âmne’ye nasıl geçt “Yemen
Padahının Kızı” balıklı bölümde öyle hkâye edlmektedr:
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 117
“Yemen padahının çok okuyan blgl kızı, br ktapta Mekke’de falan yıl, falan
gün br peygambern zuhur edecen örenr. Mekke’ye gelr ve Mekkellere bu
durumu anlatır. Bu arada Hz. Abdullah bulunduu yere gelnce alnındak nübüvvet
nurunu görür. Yemen padahının kızı kendsn tanıtır, bütün zengnln, servetn
paylaablecen, kendsyle evlenmek stedn söyler. Hz. Abdullah durumu
babasına aktarır. Hz. Abdulmualb bu e sevnr ama düünmek, görümek
gerektn söyleyerek kararı ertes güne bırakır. O gece Abdullah’tak nur Mekke’nn
güzel kızlarından Emne’ye (Âmne) ntkal eder ve Emne, Allah’ın hkmetyle hamle
kalır. Ertes gün Abdullah’ın alnındak nurun kaybolduunu gören Yemen padahının
kızı durumu anlar, çok üzülür ama çaresz memleketne döner (Köksal, 2010: 86-87)”.12
Ahmet Yaar Ocak, Hz. Peygamber’n “tarhsel klkten mtolojk kmle geç”
sürecnn aırlıklı olarak slam’ın antk medenyet sahalarına yayılmasından sonra baladıını
söyler ve Osmanlı sahasında XV. yüzyılda Süleyman Çeleb tarafından yazılan “Mevld-
Nebevî”nn Hz. Muhammed’ mtolojk olarak algılamanın tpk motern çerdn söyler
(Ocak, 2005: XVI). Hacı Mustafaolu Za’f’nn “Mecma’ü’l-envar”ı da Hz. Peygamber’n
mtolojk hüvyetne “nur” kavramı çerçevesnde katkıda bulunmutur.
Allah’ın aslanı kabul edlen Hz. Al’nn tanrısallıı brçok yerde kendn
göstermektedr.13 Yukarıda zkremz gb Âlâ Nur’un dourduu çocuk Hz. Al’den
olma kabul edlr ve adı “Seyît Al Arslan Han” olarak konulur. Türk boylarının ortak
destanlarından Körolu’nun br rvayetnde de Hz. Al, mezarda doan çocuun babası
olarak kabul edlmektedr: “19. yüzyılda yazıya alınan ve H. Zarfov’un 1936’da arvden
bulduu br varyanta göre Gorolu, Hz. Al’nn oludur. Del dye adlandırılan bu destandan
anlaılır k, Gorolu’nun anası Çambl’dr. Çambl, Hz. Al’nn hzmetçsdr. Hzmetç Hz.
Al’nn onun azına tükürmesyle hamle kalır. Bunu duyan Fatıma, Çambl’ evden kovar.
Hzmetç doum zamanına yakın ölür, çocuk mezarda doar (Memetyazov, 1982: 58 Bayat,
2003: 30’dan).
Kaz Daı Türkmenler arasında mehur olan Sarı Kız da Hz. Al’nn nefes evladı olarak
blnr. Pertev Nal Boratav’ın bu konudak tespt öyledr: “Zühre, Al’nn alnında ‘domu
ve Selman ona âık olmutur. –Bu nanıın Fâtıma’dan (kocası uzaklarda ken) domu br
kıza (batı Anadolu Tahtacılarının kutlu-erm k saydıkları ve Kaz Daında yatan Sarı Kız’a)
Selman’ın âık olmasını anlatan efsane le lgs bulunmaktadır (Boratav, 1984: 19).14
Nefes evladı konusunda br örnek daha vereblrz: Albülbak Gölpınarlı’nın
yayımlamı olduu “Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bekta Velî”de Kadıncık Ana’nın Hünkâr’ın
kanlı abdest suyunu çerek hamle kalması öyle anlatılmaktadır:
…Kadıncık, erenlern hmmetn ve duasını aldı, evne g, karar e, erenlern
hzmetne megul oldu. Kadıncık’ın âdetyd, Hünkâr, abdest alsa, yemekten sonra
ellern yıkasa o suyu, hemen çerd. Br gün Hünkâr, abdest alırken burnu kanadı.
Kadıncık ded, bu suyu, ayak demyecek br yere dök. Kadıncık leen kaldırıp
götürdü. mdye kadar o tertemz suyu çerdm, bunu ne dye dökeym, hayırlısı bu,
tksnmeden bunu da çeym ded. Leen kaldırıp çt, tekrar Hünkârın önüne getrd.
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
118
Hünkâr, Kadıncık’ın yüzüne baktı, bu hal, malum olmutu zaten kendsne, Kadıncık
ded bu suyu da çtn m? Kadıncık, erenlere ne malum del, erenlerden artanın
br yudumunu ble dökecek yer bulamadım; ancak karnımı buldum ded. Hünkâr,
Kadıncık ded bzden umduun nasb aldın; senden k olumuz gelecek adımızla,
onlar yurdumuz olu olacak, halkın yetm yaındakler, onların yed yaında olanın
eln öpsünler. Dünya bozulsa onlar sırtları üstüne yatsınlar, hç zahmet görmesnler
(Gölpınarlı, 1995: 63-64).
Kadıncık Ana’nın Hacı Bekta’ın kanlı abdest suyunu çerek hamle kalması, çevrede
brtakım dedkoduların çıkmasına sebep olur. Vlayetname, Hacı Bekta Velî’nn fzyolojk
olarak çocuk sahb olamayacaını gösteren br kerametn naklederek bu dedkoduların
önünü almak ster.15
Kadıncık Ana, Hacı Bekta’ın Anadolu’ya geldnde manev hmmetn vermek
çn terch e ve evnde konakladıı br Türkmen ermdr. Yaar Nur Öztürk, yukarıda
verdmz Kadıncık Ana le lgl menkıbey andıktan sonra öyle br açıklama getrr:
“Bektaî gelene, Hacı Bekta’ın yerne postnn olarak Hızır Lâle’y geçrmektedr.
Âıkpaazade’nn: ‘Hacı Bekta Kadıncık Ana’yı kız ednd.’ beyanıyla, Vlayetname’nn
beyanlarını brlkte düünürsek, Kadıncık Ana’nın çocuklarının babası olarak drs’
göstermek zorundayız. Bu durumda, burun kanı vs. keramet, br velnn çocuu olmayan
br kadına duası [nefes] olarak kabul edleblr k, bunun garpsenecek br yanı da yoktur
(Öztürk, 1992: 94).
Hacı Bekta’ın evlenp evlenmed tartımalarını br kenara bırakırsak Bektaîlern
günümüze k kola (Dedegan=Çeleblk ve Babaan=Dedebabalık) ayrılarak geldkler
görülmektedr. Bu da “yol evlatlıı” ve “bel evlatlıı” gb br ayrımın domasına sebep
olmutur. Dedeln soydan gelme (bel evlatlıı) esasına dayandıını savunan “Çelebler”,
Hacı Bekta’ın “bel evladı” olduuna nanırlar ve dedeln de bu soydan gelen kmselerce
yan kendlernce yürütülmes gerektn savunurlar. Bedr Noyan, bu görüün çok sonraları
Cemâleddn Efend tarafından ortaya konan ama spat edlemem br görü olduunu söyler
(1987: 22). Dedeln lyakat esasına göre belrlenmesn savunanlar (Babaan=Dedebabalık)
se Hacı Bekta’ın “bel evladı” olmadıını ler sürerler (Üçer, 2007: 185-204).
Bektalkte öneml br yere sahp olan nefes evladı kavramı, slam nanıtak Hz.
sa’nın dünyaya gel hadsesne balanablr: Allah’ın emryle Cebral Aleyhsselam Hz.
Meryem’n nzvaya çekld yere gelerek br erkek çocuk dünyaya getrecen müjdelem
ve nefesnden üemes suretyle hçbr erkekle teması olamadan Hz. Meryem’n hamle
kalmasına sebep olmutur. te, görünüte bu telakkden hareketle Bektalk ve Kızılbalık’ta,
br velnn nazarıyla veya onun kullandıı sudan çmekle br kadının gebe kalıp çocuk
douracaına nanılmıtır k, doan bu çocuk o velnn nefes evladı yahut nefes olu kabul
edlmektedr (Ocak, 2000: 246-247).16
Kan çerek hamle kalma motfne “Körolu’nun Sonu” le lgl anlatmalarda da
rastlıyoruz. Körolu’nu öldüren Pkr Kız’ın, onun kanını çmek suretyle hamle kaldıı
rvayet edlmektedr (Bayat, 2003: 106).17
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 119
Türklern Müslüman olmalarından sonra ortaya çıkan türeyle lgl anlatılarda esk
tasavvurlarla yen nançlar –Hz Al örnende olduu gb- brbr çnde mezcedlerek verlr
(Önal, 2009: 57-72). Kırgızların “kırk kız”dan türedklerne lkn anlatı da slam tarhnde
öneml br yere sahp olan Hallâc-ı Mansur (858-921)’un gerçek hayat hkâyesnden alınmı
gbdr. Müslüman olan Kırgızların kendlern, esk nanılarından koparma gayret çnde
ürekler türey mtnde; k sofu mümn olan ah Mansur ve kız karde Enel Pevr’n
cezbe halnde Hallâc-ı Mansur’un mehur “Enel Hak” sözünü söylemeler; bunun üzerne
öldürülüp yakılmalarından sonra küllernn br havuza atılması ve bakre olan kırk kızın o
havuzda oluan köpükler yutmak suretyle hamle kalmalarından bahsedlr (Roux, 2005:
319). Mte göre Kırgızlar, bu genç kızların soyundan gelmektedrler. Kırgızların, kend
kökenleryle lgl bu mt üretmelern Hallâc-ı Mansur’un “Türk ırkının slam’a grmesn
hazırlayan br numaralı msyonun sahb olmanın yanında, bu ırkın, Müslümanlıı tasavvuf
penceresnden seyretmesnde de tartımasız lder (Öztürk, 2007: 73)” olarak kabul
edlmesnn etks eklnde yorumlamak mümkündür. Burada dölleyc nesne olarak br
velnn küller devreye grmektedr k, bu da yukarıda verdmz Hacı Bekta Velî örne le
örtümektedr.
Bell br nesnenn yutularak hamle kalınması hususunda Türklern yok olu ve
türeylern anlatan destanlar/efsaneler, bze brtakım örnekler sunmaktadır.
Büyük br savaın sonunda yapayalnız kalan br bakre kız, yamur le beraber yere
düen br buz parçasının çnden çıkan k buday tanesn yemek suretyle hamle kalır. Bu
muczev hamlelkten olan çocuklardan brnn adı Koçkar Mundus, dernn adı se sadece
Mundus’tur (Ögel, 1993: 56-57). Mundus ve Tölesler, dolu, yamur, yıldırım ve mek
tanrısı kabul ekler Totoy-Bayana’ya htap ederken nasıl türedklerne de atıa bulunurlar:
“Buday tarlası gb dalgalanan / Buz burçak (dolu) gb dökülen / Buz burçaktan (doludan)
doan / Muzgan (Buz khan) ın yen / Babam Totoy Tanrı! (nan, 1998: 454-455).
knc asrın ortalarında büyük br ün kazanmı olan ve Çn tarhlernde adı “Tan-e-
hoay” olarak geçen Syenp yabgusunu, annes Mo-lo-heu, enn olmadıı br zamanda dolu
tanesn yutmak suretyle dünyaya getrr (Atsız, 1997: 69).
Herhang br nesnenn yenlmesyle hamle kalınması durumu, günümüze kadar
taınmıtır. Tarhn kayde lk dönemlerden tbaren karımıza çıkan bu olgunun
günümüzde nanca balı olarak tespt edlm olması son derece mandardır. Mustafa
Aksoy’un Tokat’ın Zle lçes Acısu Köyü’nden derlem olduu ve kuran türemey leyen
efsane, Türklern türey mtlernde her zaman varlıı korunan, “d kuran türeme veya
kurt atadan gelme veya Wu-sun’larda olduu gb kurtun korumasında olma eklndek ortak
ata mtnn (Özönder, 1999: 65-92)” günümüzdek tezahürü sayılablr. Söz konusu efsane
öyledr:
“Tokat-Zle’nn Acısu Köyü’nde Ana Bacı (Aye Bacı) türbes vardır. Bu türbe, Beydl
Sıraçları’nın öneml br nanç merkezdr. Yöredek Avarlar da bu ocaa balıdır. Aye Bacı
türbesnn kültür tarh açısından br baka özell se türbe etrafındak mezar talarının
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
120
Kazakstan mezarlarında sıkça görülen “kulplu mezar taı” eklnde yapılmı olmalarıdır.
Ayrıca Aye Bacının Hubyar Ocaının postuna oturduuna da nanılmaktadır.
Köyde derledmz blgye göre Aye Bacı fakr ve bekârdır. Br gün çemeden su alırken
çemeye br kurt gelr ve azı le getrd et orada bırakır gder. Et yerden alıp, evne
götürerek prp yyen Aye Bacı br gün hamle kalır. Bu hamlelkten br olu olur. Bugün
Zle ve cvarında soy sm kurt, kurtlu, kurtolu olan pek çok Sıraç ale ‘Kurtolu Ocaı’na balı
olduklarını fade ederler (Aksoy, hp://www.haberakadem.net / 03.01.2010).
Kök Türklern “Kuran Türey”18 efsaneleryle olan tarh genetk ba, burada
tersne dönmü; soyun türemesnde dölleyc unsur olan et parçası, br kurt marfetyle
kadının önüne bırakılmıtır. Anlatıda geçen Ana (Aye) Bacı, tarh klk olarak Tokat/
Zle’de faalyet gösteren “Hubyarlılar Ocaı”nın 1850’l yıllarda kurulan “Babacılar” kolunun
postnn olan Vel Baba’nın edr (Üçer, 2007: 185-204). Ana Bacı, kocası Vel Baba’nın
ölümü üzerne hem sosyal hem de dnî lderle yükselerek Anadolu Alevler arasında lk
kadın postnn olma unvanını almıtır (Selçuk, 2010: 136-147). Bu blgler ııında anlatıda
geçen et parçası yemek suretyle hamle kalınmasını, Anadolu’da çok yaygın olan kısırlık
gderme usullernden br olarak yorumlamak mümkündür. Ana Bacı’nın dünyaya getrd
çocukların soy smlernn “kurt, kurtlu, kurtolu” olarak günümüze kadar gelmesn de
Anadolu’da çok yaygın olan türbe ve yatır zyaretlernden sonra doan çocuklara o yatırın
smnn verlmes eklnde karımıza çıkan nanıın br benzer olduunu söyleyeblrz.19
Yukarıda örneklern verp yorumlamaya çalıtıımız belrl nesnelern dıında
kahramanın doumunu muczev hale getren brkaç farklı örnek daha vereblrz.
Duyunsun ulusuna mensup Dabayıı aman’ın ruhlarla gökyüzüne gtmeden
önce dokuz enden en küçüünü alnından koklamak suretyle hamle bıraktıı rvayet
edlmektedr:
…aman karısını yanına çaırıp:
Yanıma gel, sevdm! Eer, benm br çocuum olmazsa neslm tükenecek.
Yanıma gel k, gtmeden önce sen alnından koklayayım, ded.
amanın en çok sevd karısı, o zaman doksan yaındaydı. aman, karısının
alnından koklayıp:
md sen hamlesn. Senden doacak olan çocuk, aman olacak. Ona Ilgın
adını vern, öyle tanınsın. Onun br olu olacak ve o da aman olacak…(Bayat, 2004:
62)”
Meddah Behçet Mahr’den derlenen “Frdevs ah” le “Lâtf ah” adlı halk
hkâyelernde, kahramanların doumlarını muczev hale getren olgu, bakre olan kızların
Hızır tarafından kendlerne satılan güller koklamak suretyle hamle kalmalarıdır.
Frdevs ah’ın üç olu le Gatmer adında br kızı vardır. Gatmer, br gün Hızır
olduunu blmed br htyardan br gül satın alır ve onu koklar. Üç, be ay sonra hamle
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 121
olduunu örenr. Durumu örenen Frdevs ah, doan çocuu aynı gün saraydan
uzaklatırıp ıssız br yere kundaıyla bıraktırır. Derdl Çoban adında br çocuu bulur ve
ölmekten kurtarır. Derdl Çoban, çocua Gurbanî adını verr, sünnet err ve yaı gelnce
okuması çn hocalara teslm eder. Kısa br sürede lmde çok ler gden Gurbanî, bütün
ülkenn âlmlerne ders verecek hale gelr. Gurbanî’nn lmde bu kadar ler gtmesn anlatıcı,
onun dünyaya gelndek olaanüstülüe balar: “Gurbanî, bütün o ölkenn âlmlerne ders
veryord, ohudurd. Her yandan klm klm halg devam edyord. Çünküm bunn mayes
neyd? Hazret Hızır’ın gül vermes. Mayes bu d (Sakaolu vd., 1999: 51).
Hkâyenn devamında Gurbanî, klask halk hkâyelerndek br kahraman gb
karımıza çıkar.
Latf ah, raz’ın Horasan ehrnn hükümdarıdır. Üç olu ve Gatmer Ççek adında
br kızı vardır. Gatmer Ççek, Frdevs ah hkâyesnde anlatıldıı eklde hamle kalır. Durumu
örenen baba Latf ah, kızını öldürmek ster. Araya gren kmseler, kızın günahsız olduunu
spat ederler. Latf ah, kızını öldürmekten vazgeçer ama Fes padahının ülkesne sürgüne
gönderr. Burada br ormanda aaç dallarını yyerek hayaa kalan Gatmer Ççek, günü gelnce
çocuunu dünyaya getrr. Çocua Hekmet adını kor. Ava meraklı olan Fes padahının olu
Osman Bey, br av sırasında Gatmer Ççek’le karılaır. lk görüte Gatmer Ççek’e âık olan
Osman Bey, kızı sarayına götürerek onunla evlenr. Sarayda büyüyen Hekmet, yed yaına
gelnce hocalara verlr. Hekmet, br yıl sonra Fes topraındak tüm âlmlere ders verecek
yetknle ulaır. Anlatıcı, der hkâyede olduu gb burada da çocuun, çok küçük yata
lm sahb olmasını dünyaya gelndek olaanüstülüe balar (Sakaolu vd., 1999: 82).
Hkâyenn devamında muczev br eklde dünyaya gelen Hekmet’n öneml br
rolü yoktur. Hkâye, yaptıklarına pman olan baba Latf ah’ın kend ülkesn terk etmes ve
kızını bulmak üzere çıktıı yolculuklar le Osman Bey’n baından geçen brtakım hadselerle
devam etmektedr.
Anadolu’da çok yaygın olan “Muradına Ermeyen Kız/Dlber” adlı masalda da, bayan
kahramanın yanaında açan güllern br baka mekânda masalın erkek kahramanı tarafından
koklanması sonucu bayan kahramanın hamle kalmasından bahsedlmektedr. Muradına
Ermeyen Kız/Dlber adlı masalın çok sayıda e metn vardır: “Muradına Nal Olmıyan Dlber
Hanım (Caferolu, 1940: 67-70)”, “Muradına Ermeyen Dlber (Turul, 1969: 275-278)”,
“Muradına Ermeyen Dlber (Seydolu, 1975: 277-280; 281-284; 285-290)”, “Muradına
Ermeyen Kız (Kunos, 1998: 186-190)”, “Muradına Nal Olmayan Dlber (Sakaolu, 2002:
443)”, “Muradına Nal Olmayan Dlber (Alptekn, 2002: 332-336)”, “Muradına Ermeyen
Dlber (Alangu, 2006: 71-87).20 Söz konusu masallarda muczev br eklde doan çocuun
kutlu k veya kahraman olduuna lkn br blg bulunmamaktadır. Gülün koklanması
suretyle hamle kalınmasını, masal mantıı çnde düünmek doru olacaktır.
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
122
Muczev (babasız) doum motfn ele aldıımız bu çalımada, tanrısallıın yalnızca
babasız doumla/türemeyle olan lks üzernde durulmutur. nsanlık tarhnn en esk sözlü
vermler le günümüzde yaratılanlar da dahl olmak üzere tespt edebldmz anlatılarda,
normal nsanlardan brtakım özellkleryle ayrılan peygamber, aman, hakan/mparator,
destan kahramanı, vel vs. kmselern her zaman tanrısallıına atıa bulunulmaktadır.
ncelenen bütün metnlerde dölleyc unsur olarak karımıza çıkan tanrısal smgeler
erkek ama nsan olmayan (ık, nur, kan, kanlı abdest suyu, buday tanes, et parçası, buz
parçası) derken döllenen unsur; yan kadın aynı kalmaktadır. Bu da -Devadarî’den
naklemz lk erkek ve kadının yaratılıı kakındak anlatı harç- türemeyle lgl anlatılarda
mutlak kural olarak br nsanın doumunun yoktan gerçeklemed anlamına gelr. Doan
klere olaanüstülüü veren de douma vesle olan nesnenn özgünlüüdür.
Normal nsanlara göre ana rahmne düü artları çok farklı olan “kahramanlar”,
dünyaya gelmelernde etkl olan tanrısal smgeler dolayısıyla çne dodukları toplumu
yerne göre uyarma, onları çetl saldırılardan koruma, esr seler özgürlüklerne kavuturma
gb görevler fa etmekteler. Br baka fadeyle, söz konusu kahramanlar, çne dodukları
toplumun ntelne bürünerek o toplumun hürryetne, kurtuluuna ve kutsanmasına vesle
olmaktalar.
nsanlıın kurtulu ümd olarak muczev br eklde dünyaya gelen ve çne
dodukları toplumu her türlü yönlendreblme yetenene sahp olan bu kahramanların
doumlarındak olaanüstülük, onların yaptıkları lern hçbr eklde sıradan br doumla
dünyaya gelen nsanlara nasp olmayacaının da br göstergesdr.
Sonnotlar
1 Blge Seydolu, Mtoloj Üzerne Aratırmalar Metnler ve Tahlller, stanbul, 2002, adlı ktabında dek Türk
boylarından derlenm yaratılı ve türey mtlern br araya getrmtr.
2 Devadarî’nn yaratılıla lgl verd blgler çn bk. nan, 1995: 21.
3 Bu çalıma kapsamında ortaya koymaya çalıtıımız bakı açısı dıında, çetl kahramanların olaanüstü br eklde
dünyaya gellern ele alıp nceleyen çalımalar da vardır: Mustafa Cemlolu, Halk hkâyelerndek doum motf -
n ktaplatırmıtır (Cemlolu, 1999). M. Öcal Ouz, olaanüstü doum motf etrafında Manas’ın doumunu ele
alır (Ouz, 1995: 12-13). Sam Sakaolu, destan kahramanlarının doumunu ele aldıı bldrsnde, Er Manas’ın ola-
anüstü doumunun Anadolu Türklerndek benzerler üzernde durur (Sakaolu, 1999: 443-453). Mehmet Aça,
bazı Türk kahramanlık destanlarında k arımıza çıkan “öksüz ve yetm” bahadırlar üzernde durur (Aça, 2003: 67-
75). Nacye Yıldız, Türk destanlarındak çocuksuzluk motfn ele aldıı çalımasında, ler yalardak ebeveynlerden
dünyaya gelen çocukların olaanüstü doumlarına dkkat çeker (Yıldız, 2009: 76-88).
4 Lord Raglan’ın söz konusu makalesn Türkçeye kazandıran Metn Ekc, daha sonra yayımladıı Halk Blgs (Folk-
lor) Derleme ve nceleme Yöntemler, adlı çalımasında yukar ıda ktbas emz 4. Maddey, Kahramanın ana rahm-
ne dümes uygunsuz br lk sonucudur. eklnde çevrmtr (Ekc, 2007: 120).
5 Perseus ve Donysus hakkındak anlatılar çn bk.( Grımal, 1997: 157, 635).
6 “sa Mesh’n doumu öyle oldu: Annes Meryem, Yusuf ’la nanlanmıtı. Ama evlenp brlemelernden önce
Meryem’n kutsal ruhtan gebe kaldıı anlaıldı. Meryem’n nanlısı Yusuf, doru br adam olduu ve onu herkesn
önünde utandırmak stemed çn ondan gzlce ayrılmak nyetndeyd. Ama böyle düünmes üzerne Rabbn br
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 123
mele ona rüyada görünerek öyle ded. ‘Davut olu Yusuf, Meryem’ kendne e olarak almaktan korkma. Çünkü onun
rahmnde oluan Kutsal Ruh’tandır. Meryem br oul douracak. Adını sa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kur-
taracak olan Odur (Maa I/18-25, ncl 1995: 5-6).
7 Burada, kadının Tanrı veya Tanrı çocukları tarafından döllenmes, berabernde bu eklde dünyaya gelen kahra-
manların (peygamber, hakan, aman, destan kahramanı, velî vs.) “tanrı olu” olarak algılanmasına zemn hazırla-
mıtır. Bu eklde doumun gerçeklemes, bazı kültürlerde “gayrmeru” çocukların mer ulatırma çabaları olarak
da brtakım yanlı algılamalara sebep olmutur. Çalımamızın lerleyen k ısımlarında da görülece üzere, Türk na-
nı sstemnde “tanrı olu” kavramı yoktur. Kutsal kler ( peygamber, aman, hakan, destan kahramanı, velî vs.),
Tanrı’nın yeryüzündek temslcler olarak algı lanırlar. Bunlar Tanrı katında yaratılmı ve dünyaya gönderlmler-
dr. Bu durumun en güzel fades Orhun Yazıtları’nda, “Tengr teg tengrde bolmu Türk Blge Kagan… (Kül Tn
Abdes, güney cephes 1. satır) / Tengr teg Tengr yaratmı Türk Blge Kagan… (Blge Kagan Abdes dou cephes
1. satır) (Ergn, 1995: 65, 77)” eklnde geçmektedr. Ahmet B. Erclasun, söz konusu fadeler brçok çalımasında
ele alır ve Blge Kaan’ın “Bodunun adı sanı yok olmasın dye, bodun olsun dye gökten çok seyrek olarak yeryüzüne
nen ‘semavî br hükümdar’, ‘Tanrı gb gökte olumu/gökten gelm’ (2007: 126)” br kaan olduunu söyler. Dur-
sun Yıldırım da, Abdelerde geçen bu bareler, “Tanrı gb, Tanrı tarafından (kaan) yapılan / yaratılan (ben) Türk
Blge Kaan… eklnde anlamak gerektn söyler (1998: 112-123).
8 “Yne günlerden br gün Ouz Kaan br yerde Tanrı’ya yalvarmakta d. K aranlık bastı. Gökten br gök ıık nd.
Güneten ve aydan daha parlaktı. Ouz Kaan oraya yür üdü ve gördü k: O ııın çnde br kız var, yalnız oturu-
yor. Çok güzel br kızdı. Baında (alnında) atel ve parlak br ben vardı, demr kazık (kutup yıldızı) gb d. O kız
öyle güzeld k, gülse Gök Tanrı gülüyor; alasa Gök Tanrı alıyordu. Ouz Kaan onu görünce aklı g; sevd, aldı.
Onunla yaı ve dlen aldı (Sakaolu ve Duymaz, 2003: 221).” Ouz K aan, bu gök menel kızlarla evlenmekle
Tanrı kutunu kazanmı olur. Ouz Kaan, bu kut sayesnde “ ülkey yönetmek, yen fethler yaparak Tanrı nzamı-
nı, yan törey yaymak çn harekete geçmtr. Türk toplumunun han ya da beylern Tanrı tarafından Cennet’ten gönderl-
dne dar nancı, onların evlenecekler kadınların da bzzat Tanrı tarafından gönderldne dar nancın ortaya çıkması-
na neden olmutur (Aça, 2000: 5-17).
9 Arı-Haan’ın Tıvalarca lk nsan olarak kabul edlne lkn deerlendrmeler çn bk. (Ergun, 2006: 141-148;
Aça, 2009: 59-75.)
10Satuk Bugra Han’ın, Hasan, sen, Hüseyn ve Yusuf Kadr Han adında dört olu ve dört kızı vardı. Büyük kız Nesîbe
Türkân, Hk Mâdhî le evlend k bundan yalnız br kızı dünyaya geld. knc kızı Âlâ Nur, br gece sâ’nın annes Meryem
gb ona azından br damla ıık süzülen Cebral’n zyaretn kabul e. Vakt gelnce br oul dünyaya getrd. stare ve
sthare edlen hâkm ve âlmler, bunun Al’nn olu olduunu anladılar ve ona Seyît Al Arslan Han adını verdler (Turan,
1998: 150-151).
11 Günümüz Bekta arlernden Haydar Kam’n br “düvaz mam”ında bu nanıın zlern açıkça takp edeblyo-
ruz:
“Dünya cansız ken chan su ken
Kudretnden br nur yaraı Allah
Ol nurla bezend cümle kânat
Onu da Âdem’e verd br Allah”
Ol nur t le drs’e geçt
Âdemler çnde hem Nuh’u seçt
Hall brahm’le dünyadan göçtü
smal, sa’da göründü bu nur
Mührü Süleyman’da nurlar göründü
Kenan le Yakup nura büründü
Yakup, Yusuf dye yere süründü
Yusuf Peygamber’de göründü bu nur
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
124
Gökyüzünden ol nur dodu dolandı
Abdülmüalp’te taksm kılındı
Br parça Ebu Talp’e verld
Muhammet Al’de göründü bu nur
Hatce, Fatıma onda nur oldu
Ol nur Muhammet Al’de sır oldu
Al, Fatıma’yla geld br oldu
Hasan, Hüseyn’de göründü bu nur
Zeynel’de zndanda nura boyandı
mam Bâkır, Cafer nurdan uyandı
Musa-yı Kazım da nura bulandı
Muhammet Al’de göründü bu nur
mam Rıza nurdan br dolu çt
Tak ve Nak gönlümü det
Hasanü’l-Asker nur le göçtü
Muhammet Al’de göründü bu nur
Mehdî maarada nurla sır oldu
Hacı Bekta Velî nesl gül oldu
Prm Balım Sultan nurla bl’oldu
Hünkâr Hac[ı]Bekta’ta göründü bu nur
Canım Lütfü Dede’m sözlern nurdur
Aslın Ehl- Beyt cennee güldür
Al Haydar’ın da kapında kuldur
Aslın Pr Bekta’ta göründü bu nur (Bekk, 2008: 97-139).”
12 Toplam 62 beyt olan “Yemen Padahının Kızı” balıklı bölümde, nurun geç le lgl beytler öyledr:
“314Emìn adlu br òatun var-ıdı
Be-àÀyet òÿb-ıdı anı severd
315 Meger ol gce görüñ úudretullÀh
Neler ler k görüñ ókmetullÀh
316 Maóabbet dñz úaynadı ùadı
Meger ol gce ol nÿr raóme düd
317 Óamìle oldı ol gce Emìne
Be-àÀyet ÀõumÀn rd cÀnına
318 K èAbdullÀh alnındaàı ol nÿr
Gelüp Ámìne’ye hem oldı mesrÿr
319 äabÀh oldı çü èAbdullÀh yügürd
O dünk maãlaóat çün úayur
320 K vardı anda úızuñ òıõmetn
DuèÀlar eyled hem devletn
321 Çü görd úız k èAbdullÀh’dan ol nÿr
Gdüp br ayruàı úılmı o mesrÿr
322 Çü görmd o nÿrı anda ol mÀh
Daòı úıldı derÿnından o br Àh (Köksal, 2010: 130-131).
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 125
13 Bu konuda gen blg çn bk. Irène Mélko, 2005: 79-101.
14 Sad Yaver Ataman tarafından derlenen br rde, Sarı Kız efsanes öyle dle getrlr:
“Sen yaraın yer göü ezel
Heey kurbanın olam Zülfkar Al
Dünya hç görmem böyle güzel
Heey kurbanın olam Zülfkar Al!
Fatma’nın nurundan Kâbe’ye düen
Mevlâ nefesnden süzülüp geçen
Sarı Kız elnden doldurup çen
Heey kurbanın olam Zülfkar Al!
En yanında yan yatan Sultân
Sarı kız dvânında kurulan Arslan
Sırrı esrârını blendr Selman
Heey kurbanın olam Zülfkar Al
Malını canını helâl aldın mı?
Irzımı, kanımı helâl aldın mı?
Sarı Sultan’ımı helâl aldın mı?
Hey kurbanın olam Zülfkar Al! (Ataman, 1959: 1911-1912)”. Sarı Kız efsaneler konusunda br deerlendrme çn
bk. Duymaz, 2001: 88-102.
15 “Hacı Bekta Velî’nn yakınında bulunan Sarı smal, Hünkâr’ın brtakım kerametlern gözüyle müahede etse de onun
hakkındak olumsuz kanaat demez. Yukarıdak menkıbeye balı olarak ortaya çıkan söylentler üzerne Hacı Bekta
Velî, Sarı smal’ br zemher ayında gezmeye çıkarır. Vlayetname’de bu durum öyle anlatılır: “Br gün, Hünkâr, Saru’ya
kalk da ded, sennle braz bada, bahçede gezelm. Sulucakarahöyük’ün yakınında br bahçeye gler, br elma aacının
dbne vardılar. Hünkâr, Saru ded, gönlümüz yem ster, çık u aacından elma devr. Vakt kıtı, yer karla örtülmütü.
Saru, Hünkâr’a kı günü ded, hçbr aaçta br yaprak ble yokken yem m olur? Hünkâr, Saru ded, sen aaıda dur,
aaca ben çıkayım. Hünkâr, besmeleyle aacın üstüne çıktı. Aaç, hemen yeerd, yapraklandı, tomurcuklandı, ççeklend,
ççe döküldü, br anda dolu dolu elmalar b, oldu, salkım sallanmaya baladı. Hünkâr, Saru ded, yukarıya bak , nce
güzelm elmalar var, hangsn koparayım. Saru, yukarıya bakınca brden, Hünkâr’ın hayalarını gördü. Fakat baktı k br
ak gül, öbürü kızıl gül. Baını aaıya ndrd, onun gerçek erenlerden olduunu anladı (Gölpınarlı, 1995: 32).
16 Alev-Bekta zümreler arasında kabul gören “nefes evladı” kavramı Veysel Karanî’nn doumuna kadar götürül-
mektedr. Veysel Karanî, Hz. Peygamber’e ulaamayıp sahabeye ulaanlardandır. Sı în savaı esnasında Hz. Al’ye
bat edp savaa katılmı ve eht olmutur. Bu nedenle Alevler, Veysel Karanî’ye özel br muhabbet duyarlar. Bu
muhabbeen olsa gerek Alevler arasında Veysel Karanî’nn Hz. Peygamber’n nefes evladı olduuna dar br anla-
yı ortaya çıkmıtır. Ahmet Yaar Ocak’ın br Alev dedes olan Âık Feyzullah Çınar’dan bu hususla lgl tespt e-
 menkıbe öyledr: “Veysel Karenî’nn annes Hz. Muhammed’n yanında carye m ve devamlı onun hzmetnde
bulunurmu. Günün brnde Peygamber abdest alırken burnu kanamı ve leene akmı. Carye leendek suyu dök-
meye kıyamayıp çm. Derken br gün hamle olduunu fark etm. Durumu gören Peygamber, dedkoduya mey-
dan vermemek çn car yey g zlce Yemen’e yollamı. Kadın orada çocuunu dourmu ve adını Veysel koymu…
(Ocak, 2002: 130).
17 “Taauz’da yazıya alınmı ‘Görolının ahırk döv r’ destanında Gorolu’nu öldüren Pkr (Fkr) Kız olur. 120 yıl
Gorolu’nu bekleyen, ondan baka hç kmseye gönül vermeyen Pkr Kız’ın son arzusu, sevglsnn br damla kanı-
nı çmektr. Gorolu le karılaan Pkr Kız,  sten kahramana söyler. Bu sabır ve sevg karısında büy ük saygı du-
yan Gorolu da eln kolunu balaırıp kendn Pkr Kız’a teslm eder. Pkr Kız da el kolu balı kahramanı öldürüp
kanını çer ve br varyanta göre hamle kalır (Bayat, 2003: 106).
18 Gök Türklern menene lkn efsaneler konusunda bk. Bahaeddn Ögel, 1993: 20-23; Özönder, 1999: 65-92;
Yıldırım, 2000: 61-149.
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
126
19 Söz gelm Svas’ta, “Vahap, Abdulvahap, Gaz, Ahmet Turan, Turan” gb erkek smlernn öneml br kısmının
Abdulvahab Gaz”  le “Ahmet Turan Gaz” zyaret yerlernde tutulan dleklerden sonra doan çocuklara verld-
n görüyoruz (Pürlü, 2002: 631).
20 Söz konusu masalların ortak eması öyledr:
a) Fakr br adamın karısı hamamda br kız dourur.
b) Bu sırada üç derv (dört per kızı) ortaya çıkar. Dervlerden br s kıza “Muradına Nal Olmayan Dlber” adını
verr. knc derv , “Bu kızın yık andıı su altın olsun, güldükçe yanaında gül ler açsın, aladıkça gözlernden nc-
mercan dökülsün, yürüdükçe yerlerde çmenler btsn” der. Üçüncü derv  de kıza br pazıbent (blezk) verp bu
pazıbent kolunda durdukça kızın yaayacaını eer çıkarsa kızın ölecen söyler.
c) Ale, kızın sayesnde kısa sürede zengn olur.
ç) Padahın olu kızın özellklern örenr ve onunla evlenmek ster.
d) Kız, geln olup saraya gderken yolda cadı karısı (teyze, sütanne, vezrn karısı) kızın gözlern çıkarıp yanına alır
ve kızı ormana terk eder. Kend kızını padahın oluna götürür.
e) Ormana terk edlen kız br oduncu tarafından bulunur. Oduncu, kızın özellkler sayesnde kısa sürede zengn
olur.
f) Bu arada padahın olu der kızla evlenr fakat bekled özellkler onda bulamaz.
g) Br gün kız, yanaında açan güllerden k tanesn oduncuya verp saraya gderek k göz karılıı satmasını ster.
) Padahın olunu kandırmak steyen kız, güller alır ve gözler verr. Kız, gözlern yerne takar ve görmeye balar.
h) Padahın olu güller koklayınca kız bulunduu yerde (mezar vs.) hamle kalır.
ı) Güller gören cadı karısı, kızın hayaa olduunu anlar ve pazıbend almak çn yola çıkar.
) Pazıbend çaldıran kız ölür ve daha önceden hazırlanmı olan türbeye gömülür.
j) Kız mezarda br çocuk dourur. Br vesleyle türbey zyaret eden padahın olu çocuu bulur ve sarayına götürür.
k) Çocuk annesnn pazıbendn ele geçrr. Pazıbent kızın koluna takılınca kız tekrar canlanır.
l) Cadı karısı ve kızı cezalandırılır, padahın olu le yanaında güller açan kız evlenr.
Kaynakça
AÇA, Mehmet (2000): “Türk Destancılık Gelenene Bütüncül Yaklaablme ve Alp
Kavramı Üzerne Bazı Yen Yaklaım Denemeler”, Mllî Folklor, 48: 5-17.
AÇA, Mehmet (2003): “Türk Kahramanlık Destanlarının Öksüz-Yetm Bahadırları”, Mllî
Folklor, 58: 67-75.
AÇA, Mehmet (2009): ‘‘Ouz Kaan ve Arı-Haan Destanları Uygarlama Sürec Açısından
Nasıl Okunablr?”, Mllî Folklor, 82: 59-75.
AKSOY, Mustafa (2009): “Türk Kültüründe Zyaret Yerlernn Yaygın Etm Balamında
Sosyolojk Analz”, hp://www.haberakadem.net/ 03.01.2010.
Alaaddn Ata Melk Cüveynî (1988): Tarh- Chan Güa, çev. Mürsel Öztürk, Ankara, Kültür
ve Turzm Bakanlıı Yayınları.
ALANGU, Tahr (2006): Bllur Kök Masalları, stanbul, Dünya Yayınları.
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 127
ALPTEKN, Al Berat (2002): Tael Masalları, Ankara, Akça Yayınları.
ATAMAN, Sad Yaver (1959): “Kaz Daı’nda Sarı Kız”, Türk Folklor Aratırmaları, 118:
1911-1912.
ATSIZ, Hüseyn Nhal (1997): Türk Edebyatı Tarh, stanbul, rfan Yayıncılık.
BAYAT, Fuzul (2003): Körolu amandan Âıka, Alptan Erene, Ankara, Akça Yayınları.
BAYAT, Fuzul (2004): Türk aman Metnler, Efsaneler ve Memoratlar, Ankara, Pramt
Yayınları.
BEKK, Salahaddn (2008): “Bektaî Gelene çnde Yeten Hacıbektalı Br ar: Haydar
Kam ve rler”, Türk Kültürü ve Hacı Bekta Velî Aratırma Dergs, 46: 97-130.
BOTAV, Pertev Nal (1984): 100 Soruda Türk Folkloru, stanbul, Gerçek Yayınev.
CAFEROLU, Ahmet (1940): Anadolu Dalektolojs Üzerne Malzeme I, stanbul, stanbul
Ünverstes Yayınları.
CEMLOLU, Mustafa (1999): Halk Hkâyelernde Doum Motf, Bursa, VPA Yayınları.
DUYMAZ, Al (2001): “Kaz Daı ve Sarı Kız Efsaneler Üzerne Br Deerlendrme”,
Balıkesr Ünverstes Sosyal Blmler Dergs, 5: 88-102.
EKC, Metn (2007): Halk Blgs (Folklor) Derleme ve nceleme Yöntemler, Ankara,
Geleneksel Yayıncılık.
ERCLASUN, Ahmet B. (2007): Makaleler Dl-Destan-Tarh-Edebyat, der. Ekrem Arıkolu,
Ankara, Akça Yayınları.
ERGN, Muharrem (1995): Orhun Abdeler, stanbul, Boazç Yayınları.
ERGUN, Metn (2006): “Yaradılı Destanlarından Arı-Haan”, Men Meddaha Türk Halk
Anlatıları Uluslararası Sempozyum Bldrler, der. M. Öcal Ouz-Tuba Saltık Özkan,
Ankara, Gaz Ü. THBMER Yayını, s. 141-148.
ERGUN, Metn ve AÇA, Mehmet (2005): Tıva Kahramanlık Destanları 2, Ankara, Akça
Yayınları.
GÖLPINARLI, Aldülbak (1995): Vlâyet-Nâme –Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâ-ı Vel,
stanbul, nkılâp Ktabev.
GRENARD, M. F. (1998): “Satuk Bugra Han Menkıbes ve Tarh”, çev. Osman Turan,
Selçuklular ve slâmyet, stanbul, Boazç Yayınları, s. 145-187.
GRIMAL, Perre vd. (1997): Mtoloj Sözlüü Yunan ve Roma, çev. Sevg Tamgüç, stanbul,
Sosyal Yayınları.
NAN, Abdülkadr (1995): Tarhte ve Bugün amanzm Materyaller ve Aratırmalar, Ankara,
Türk Tarh Kurumu Yayınları.
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
128
NAN, Abdülkadr (1998): “slâm Türklerde amanzm Kalıntıları”, Makaleler ve ncelemeler,
C. I, Ankara, Türk Tarh Kurumu Yayınları, s. 454-455.
ncl (Müjde) ncl’n Çada Türkçe Çevrs, (1995), stanbul, Yen Yaam Yayınları.
MAN, Hayreddn vd. (2007): Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsr, C. III, Ankara, Dyanet
ler Bakanlıı Yayınları.
KIRZIOLU, M. Fahren (1953): “Gökten nen Ejderha Efsanes”, Türk Folklor
Aratırmaları, 44: 697-698.
KOÇAK, Aynur (2006): “Türk Mtolojsnde Varolu Sorunu Üzerne”, I. Uluslararası Türk
Dünyası Kültür Kurultayı Bldr Ktabı, C. IV, der. Fkret Türkmen-Gürer Gülsevn,
Ankara, Ege Ünverstes Türk Dünyası Aratırmaları Ensttüsü Yayınları, s. 1401-1413.
KÖKSAL, M. Fath (2010): Mevld-Nâme Türk Edebyatında Mevld Türü ve Yen Mevld
Metnler, Kırehr, Denzolu Ktap- Kırtasye.
KÖKSAL, Mustafa Asım (2004): Peygamberler Tarh, C. I-II, Ankara, Türkye Dyanet Vakfı
Yayınları.
MÉLKOFF, Irène (2005): “Bektaî-Alevîler’de Al’nn Tanrılatırılması”, Tarhten Teolojye
slam nançlarında Hz. Al, der. Ahmet Yaar Ocak, Ankara, Türk Tarh Kurumu Yayınları,
s. 79-101.
NOYAN, Bedr (1987): Bektaîlk Alevîlk Nedr, Ankara, Yay.
OCAK, Ahmet Yaar (2000): Alevî ve Bektaî nançlarının slâm Önces Temeller, stanbul,
letm Yayınları.
OCAK, Ahmet Yaar (2002): Sûfîlk Gelenenn Efsânevî Öncüsü Veysel Karenî ve Üveysîlk,
stanbul, Dergâh Yayınları.
OCAK, Ahmet Yaar der. (2005): Tarhten Teolojye slam nançlarında Hz. Al, Ankara, Türk
Tarh Kurumu Yayınları.
OUZ, Öcal M. (1995): “Destanlarımızdak Olaanüstü Doum Motf Etrafında Manas”,
Mllî Folklor, 27: 12-13.
OUZ, Öcal M. (2007): “nsanın Köken le lgl Mtler ve Dokuz Daldan Türemek”, I.
Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kurultayı Bldr Ktabı, C. IV, der. Fkret Türkmen-
Gürer Gülsevn, Ankara, Ege Ünverstes Türk Dünyası Aratırmaları Ensttüsü Yayınları,
s. 1538-1542.
ÖGEL, Bahaeddn (1993): Türk Mtolojs –Kaynakları ve Açıklamaları le Destanlar, C. I,
Ankara, Türk Tarh Kurumu Yayınları.
ÖNAL, Mehmet Nac (2007): “Türk Mtnn Oluumunda Iıın Rolü”, Journal of Tuksh
Studes (Türklük Blgs Aratırmaları, nas Tekn Hatıra Sayısı II), 31/II: 145-158.
BAZI HALK ANLATILARI VE DNÎ METNLERE GÖRE HMANIN MUCZEV (BABASIZ) DOUMU
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58 129
ÖNAL, Mehmet Nac (2009): “Kutsalın Türk Kültüründek zler: Tanrısal Smgeclk”, Mllî
Folklor, 84: 57-72.
ÖZN, Fatma (1997): Altın Arı Destanı, Ankara, Blg Yayınları.
ÖZÖNDER, F. Sema Barutçu (1999): “‘Türk’ler Ne Zaman Br ‘Mlletd? I. Ortak Br
Köken Mtler Vardı: Br ‘D-kurt’tan Türemlerd”, Kök Sosyal ve Stratejk Aratırmalar
Dergs, 2 (Güz): 65-92.
ÖZTÜRK, Yaar Nur (1992): Tarh Boyunca Bektaîlk, stanbul, Yen Boyut Yayınları.
ÖZTÜRK, Yaar Nur (2007): Ak ve Hak ehd Hallâc-ı Mansûr ve Eser, stanbul, Yen
Boyut Yayınları.
PÜRLÜ, Kadr (2002): Svas’ta lbeyl Türkmenler, C. II, Svas, Svas Beledyes Kültür
Yayınları.
GLAN, Lord (1998): “Geleneksel Kahraman, çev. Metn Ekc, Mllî Folklor, 37: 126-
138.
ROUX, J-Paul (2005): Orta Asya’da Kutsal Btkler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgl-Lale
Arslan, stanbul, Kabalcı Yayınev.
RUBEN, Walter (2000): Esk Metnlere Göre Budzm -Budacılıın Dyalektk Yorumu, hzl.
Lütfü Bozkurt, stanbul, Okyanus Yayıncılık.
SAOLU, Sam vd. (1999): “Frdevs ah”, Meddah Behçet Mahr’n Bütün Hkâyeler II,
Ankara, Atatürk Kültür Merkez Yayınları, s. 46-71.
SAOLU, Sam ve DUYMAZ, Al (2003): slamyet Önces Türk Destanları, stanbul,
Ötüken Neryat.
SAOLU, Sam (1999): “Destan Kahramanlarının Douu: Er Manas ve Anadolu
Türklerndek Benzerler”, XII. Türk Tarh Kongres, Bldrler II. Clt, Ankara, Türk Tarh
Kurumu Yayınları, s. 443-453.
SAOLU, Sam(1999): “Lâtf ah”, Meddah Behçet Mahr’n Bütün Hkâyeler II, Ankara,
Atatürk Kültür Merkez Yayınları, s. 71-104.
SAOLU, Sam (2002): Gümühane ve Bayburt Masalları, Ankara, Akça Yayınları.
SELÇUK, Al (2010): “Horasanda Eren Anadolu’da Evlya: Acısu Sıraç Köyü Örnende
Kahraman Atalar Kültü”, Mllî Folklor, 87: 136-147.
SEYDOLU, Blge (1975): “Erzurum Halk Masalları Üzernde Aratırmalar –Metnler ve
Açıklamalar, Ankara, Atatürk Ünverstes Yayını.
SEYDOLU, Blge (2002): Mtoloj Üzernde Aratırmalar Metnler ve Tahlller, stanbul,
Dergâh Yayınları.
Selahaddn BEKK
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTA VEL ATIRMA DERGS / 2011 / 58
130
MAN, Bekr (2009): Cengznâme -Haza Kıssa- Çngz Han, Samsun, Etüt Yayınları.
TA, smal (2002): Türk Düüncesnde Kozmogon-Kozmoloj, Konya, Kömen Yayınları.
TAVKUL, Ufuk (2001): “Karaçay-Malkar Nart Destanlarında Olaanüstü Doum Motf”,
Türk Dünyası Dl ve Edebyat Dergs, 11: 166-190.
TURUL, Mehmet (1969): Mahmutgaz Köyünde Halk Edebyatı -Menkabe, Hkâye, Masal,
Fıkra, stanbul, Mll Etm Basımev.
ÜÇER, Cenksu (2007): “Tokat Bölgesndek Alev Ocakların Yapılanması ve Dedelernn
Tanımlarından Hareketle Alevlk Üzerne Br Deerlendrme”, 2. Uluslararası Türk
Kültür Evrennde Alevlk ve Bektalk Blg ölen Bldr Ktabı, C. I, der. Flz Kılıç-Tuncay
Bülbül, Ankara, Gaz Ünverstes Türk Kültürü ve Hacı Bekta Velî Aratırma Merkez
Yayınları, s. 185-204.
YILDIRIM, Dursun (1998): “Köktürk Çaında Tanrı mı Tanrılar mı Vardı?”, Türk Bt
Aratırma / nceleme Yazıları, Ankara, Akça Yayınları, s. 112-123.
YILDIRIM, Dursun (2000): “[Ergene Kon]=[Erkn Kün] Mü?”, Türk Dl Aratırmaları
Yıllıı Belleten 1997, Ankara, Türk Dl Kurumu Yayınları, s. 61-149.
YILDIZ, Nacye (2009): “Türk Destanlarında ‘Çocuksuzluk”, Mllî Folklor, 82: 76-88.
... Hadisələr vəsiyyətini tamam edib gözlərini yuman Duyın Bayanın proqnoz verdiyi kimi cərəyan edər: Bəlli bir zaman sonra Alanqo yuxarıda anladıldığı kimi hamilə qalar və doğulan uşağa Çingiz adı verilər". Aydın olur ki, burda möcüzəli doğuluş motivi ikinci dəfə dünyaya gəlməni şərtləndirir, döl olub xatunun bətninə girən Duyın Bayan Çingiz simasında yenidən doğulur (15,115). ...
Book
Full-text available
MÖCÜZƏLİ DOĞULUŞ MOTİVİ VƏ İNİSİASİYA Açar sözlər: Azərbaycan folkloru, möcüzəli doğuluş motivi, inisiasiya, doğuluş, ölüb-dirilmə Ключевые слова: Азербайджанский фольклор, мотив чудесная рождения, инициация, рождение, возрождение Key words: Azerbaijanian folklore, miraculous birth motive, initiation, birth, resurrection İnisiasiya həm də ölüb-dirilmə anlamına gəlir. Dirilmə isə ölənnin yenidən doğulması kimi mənalandırıla bilər. Yenidən doğulma möcüzəli doğuluş motivinin ayrıca bir növü olaraq qəbul edilməlidir. Möcüzəli doğuluş motivinin özəyində yeni bir insanın yaradılışı və ya doğuluşu dayanırsa, inisiasiya prosesində doğulanın ölüb, bir daha, yəni təkrar doğuluşu müzakirə mövzusu olacaqdır. İlk insanların yaradılmasının aid edildiyi simvolik doğuluş inisiasiyanın da əsasını təşkil edir. Günəş batıb, yenidən doğdu, ifadəsinin kəsb etdiyi mənaya diqqət yetirdikdə aydın olur ki, insanın ölüb yenidən dirilməsi, elə onun yenidən doğması və ya doğulması anlamına gəlir. Avtomatik olaraq bu doğuluşun xarakteri möcüzəli, sehirli xarakterdə mənalandırılır. Azərbaycan folklor mətnlərində ölüb-dirilmə motivi çox təsadüf edilən situasiyalardan biridir. Rastlanan hər ölüb-dirilmə motivinin möcüzəli doğuluşa aidiyyatı varmı, sualı yaranacağı təqdirdə, ölünün qayıdışı-dönüşü onun təkrar-ikinci dəfə həyata doğuşunu ehtiva edirsə, "bəli" cavabı veriləcəkdir. V. Propp yazır ki, möcüzəli doğuluş motivi həddi-buluğa çatanda yerinə yetirilən simvolik doğuluş formaları ilə əlaqələndirilə bilər (18, 235). C.Bəydili inisiasiya ilə bağlı yazdığı açıqlamaların birində bu fikri bir az başqa tərzdə ifadə etsə də, məzmun üst-üstə duşür: Keçid yaşıyla bağlı inisiasiya mərasimləri fərdin sosial statusunda dəyişikliyi şərtləndirirdi (3, 167). Fikrimizcə, fərdin sosial statusundakı dəyişikliklərlə möcüzəli doğuluş motivi arasında bir əlaqə vardır. Keçirilən inisiasiya mərasimləri qahrəmanın yeni özəlliklərə sahiblənməsinə xidmət göstərib. Simvolik ölüm və ardınca yeni-yeni keyfiyyətdə diriliş ölüb-dirilmə anlamında qavranılıb. Sonradan bu qavrayışın simvolik elementlərə malik mifoloji məzmunu folklora daşınıb. Milli folklor motivlərindən görünür ki, qəhrəmanlar simvolik olaraq deyil, həqiqətən ölüb yenidən dirilirlər. Deməli, burda ölmək və dirilmək simvolik deyil, həqiqidir, doğuluş isə simvolik xarakter daşıyır. L.A.Sedov qeyd edir ki, möcüzəli doğuluş yenidən doğuluş ideyalarında aşkar edilib (17, 872). "Nardan qız" nağılına nağılına diqqət yetirək. Qısa məzmun ondan ibarətdir ki, qədimlərdə Qoquz adlı bir padşahın gördüyü yuxu münəccimlər tərəfindən yozulur. Deyilir ki, çox keçmədən dünyaya bir qız uşağı gələcək. O, 14 yaşına çatan kimi padşahı öldürəcək. Vəzir uzun zamandan bəri alıb, içini açmadığı sandıqda bir nar görür. Nar əlindən yerə düşüb 14 yaşlı bir qıza çevrilir. Qızı danışdırdıqda məlum olur ki, atası onu erkən evlilkikdən qorumaq üçün nara çevirib və sandığın içinə qoyub. Qız cildini dəyişmiş və yenidən doğulmuşdur. Ə.Əsgərin fikrinə görə, nardan qıza çevrilmənin yenidən doğulma kimi qavranılması ideyası meydana çıxır. Bu yöndə sandığın freydist anlayışı maraq doğurur. Həmin anlayışa görə, sandıq qadın bətni kimi simvolizə edilir (7, 82). S. Rzasoy "Əsli və Kərəm" dastanında baş qəhrəmanın ölərək yenidən doğulma prosedurundan keçməsini ana bətninin diğər bir simvolu ilə əlaqələndirib: "Təkcə doğumu-yaradılışı deyil, eyni zamanda bəsləməni və ya bəslənməni mümkün edəcək Yer canlı və cansız bütün varlığın yeganə anasıdır. İnisiasiya ritualının əsas ezoterik obrazlarından biri Yer anadır. Qəhrəmanın yeraltı dünyaya enməsində əsas məqsəd Yer ananın yanında təkrar doğulma-yenidənqurma prosedurundan keçməkdir. Bu halda qəhrəman öz köhnə varlığında ölür və Yer ana onu yeni statusda doğur (13, 259). A. Balkaya yeraltı dünyaya keçidin əsas mexanizmlərindən olan
Book
Full-text available
AMEA Folklor İnstitutu "Dədə Qorqud" şöbəsinin Böyük elmi işçisi xalide_1978@mail.ru MÖCÜZƏLİ DOĞULUŞ MOTİVİNDƏ OD VƏ SU KULTLARI Açar sözlər: Azərbaycan folkloru, möcüzəli doğuluş, od kultu, su kultu, günəş, ildırım Ключевые слова: Aзербайджанский фольклор, чудесное рождение, культ огня, культ воды, солнце, молния Key words: Azerbaijani folklore, miraculous birth, fire culture, water culture, sun, thunder a) Möcüzəli doğuluş motivində od kultu Təbiətin əsrarəngiz xarakteri qarşısında antik çağ insanlarının gərgin situasiyaları odun kəşv edilməsilə asanlaşmışdı. Əslində günəşin özü də göydə yanan od, yəni həm də tanrı işarəsi kimi qəbul edilərək müqəddəsləşdirilmişdir. Yunan mifologiyasının əsas qəhrəmanlarından bəhs edərkən odu oğurlayıb insanlara aparan Promotey diqqət mərkəzində olur. Onun Zefs tərəfindən ağır cəzaya məhkum edildiyi haqda mətnlərin sədası bütün dünyaya yayılmışdır. Promotey o qədər müqəddəsləşdirilmişdir ki, bəzilərinə görə, o, insan irqinin yaradıcısı, bəzilərinə görə isə insanlığın qoryucusu olaraq tanınır (20, 26). B. Ögələ görə, türklər də od mədəniyyətini çox qədimdən tanımışlar. Yakut türkləri də odun göydən endiyinə inanırdılar. Bütün Orta Asiya və Sibir mifoloqları odun göydən gəldiyi barədə yekdildirlər (15, 69). Əlbəttə ki, əsas vəzifəmizin odun kəşv olunması və ya əhəmiyyəti barədə məlumat vermək olmadığını bildiyimizdən uzatmadan doğuluşla bağlı əlaqələri təyin etməliyik. Od-atəş kultu ilə bağlı məlumat verəm M.Seyidov doğum prosesində aktuallaşan Alarvadını xeyirli, od-alovla bağlı ilahə saymışdır. Alimin fikrinə görə, mənası, uca demək imiş, sonradan dinlər, görüşlər dəyişdikcə o, pis təbiətli olmuşdur. Alarvadının sarı qız şəklində təsvir olunması onu Günəşlə bağlayır. Alın
Article
Bu çalışmada Uygur Dönemi destanlarından Göç Destanı, kahramanın yolculuğu bağlamında kişiler dünyası açısından incelenmiştir. Göç Destanı Türeyiş Destanı’nın bir uzantısı gibidir. Çin ve İran kaynaklarından edinilen bilgilere göre iki farklı söyleyişi vardır. Çin kaynaklarına göre destanın başında, Buğu Kağan’ın doğumu ve tahta gelişi anlatılır. Destanın olay örgüsünün anlatıldığı bölümün başkahramanı Galı Tekin’dir. Galı Tekin’in bir Çin prensesi ile evlenmesi ve Çinlilerin hain planlarını uygulamaya koymaları, Uygurların yerini yurdunu bırakıp göçmesine zemin hazırlar. Çalışmada Galı Tekin’in Çin prensesi ile evlenmesi ile başlayan ve ölümü ile son bulan yolculuğu, Christopher Vogler’in (2019) Yazarın Yolculuğu adlı eserinde kullandığı yolculuğun aşamalarından hareketle incelenmiş ve kişiler dünyası yorumlanmıştır. Destan metni belirlenen başlıklar düzleminde analiz edilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Çalışmanın birinci bölümü olan yolculuğun aşamalarında belge inceleme, ikinci bölümünde ele alınan kişiler dünyasında ise olgu bilim yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın sonunda Vogler’in belirlediği aşamalarla Göç Destanı’nın anlatı seyrinin uygunluğu görülmüştür. Vogler’in teorisinin Türk halk anlatılarına uygunluğunu ve geçerliğini iddia etmek için bu alanda çok daha fazla metin üzerinde çalışmaya ihtiyaç vardır.
Article
Full-text available
Kabile hayatının egemen olduğu eski dönemlerde çocuk sahibi olmak, düşmana karşı çok ve güçlü olmak anlamına gelmekteydi. Sürekli savaşların olduğu, yaşamın büyük bölümünün akınlarda geçtiği toplumlarda, çocuk toplumsal bir beklenti halindedir. Türk destan geleneğinde kahramanların olağanüstü doğumları sabit bir kural olarak görülmektedir. Çalışmamızda Başkurt destanlarından mitolojik, sosyal hayat, han ve beylerin zamanı ile tarihî-kahramanlık konularını içeren destanlarda anlatıya ismini veren kahramanların doğumu incelenmiştir. Başkurt destan kahramanlarının bir kısmı ışıktan doğma, iyeler tarafından müjdelenme, ağaçtan doğma, ölen anneden doğma gibi olağanüstü biçimde dünyaya gelmektedir. Kahramanların olağan dışı doğumları onların gelecekte göstereceği başarıların da habercisidir. Kahramanlar, Tanrı’dan kut alarak Türk milletini yüceltmek için yeryüzüne gönderilmiştir. Başkurt destanlarındaki kahraman tipi birçok yönden Türk destanlarında yer alan kahraman modeli ile uyum göstermektedir.
Article
Full-text available
Özet Türk destan geleneğinde tipler üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. Ancak Türk epik destan geleneğinin kahraman tipi olarak kabul edilen alp/erenin karşısında tüm epik anlatılarda karşımıza çıkan düşman kahraman tipi üzerinde durulmamıştır. Bu çalışma epik destanlarda karşımıza çıkan düşman kahraman tipi ile ilgili çalışmalara kapı aralamak amacıyla hazırlanmıştır. Bu amaçla Battal Gazi Destanı’nda düşman kahraman tipinin çeşitli nitelikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu niteliklerin belirlenmesiyle Türk destan kahramanı alp/eren tipi yeni bilgiler ışığında daha sağlıklı değerlendirilecektir. Çalışmada önce Battal Gazi Destanı ile ilgili kısa bilgi verilmiş, tip kavramına değinilmiş, yer yer alp/eren tipi ile karşılaştırmalar yapılarak destandaki düşman kahramanların nitelikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. İnceleme sonucunda düşman kahraman tipinin Türk destan kahramanlarının taşıdıkları güç, kuvvet ve olağanüstülük gibi bazı niteliklere sahip olduğu görülmüştür. Ancak onları Türk destan kahramanlarından ayıran bazı olumsuz nitelikler de bulunmaktadır. Farklı Türk destan metinlerindeki düşman kahramanlar üzerinde yapılacak çalışmalar, Türk boylarının destanlarındaki düşman kahraman tipinin ortaya konulmasını sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Tip, alp/eren, düşman kahraman, destan. TYPE OF ENEMY HERO IN BATTAL GAZI EPIC Abstract Many studies were about types in Turkish epic traditions. Yet type of enemy hero who appear in all epic narrations against alp/eren who is accepted as type of hero in traditions of Turkish epic saga wasn’t mentioned. This study was prepared to lead studies related to type of enemy hero that it emerges in epic saga. For this aim, different qualities of type of enemy hero is tried to be determined in Battal Gazi Epic. Thanks to these qualifications, type of alp/eren, Turkish epic hero will be evaluated healthier in the light of new information. In tis study, first of all short information related to Battal Gazi Epic was given, mentioned about type concept, 1 Dr., MEB., Türk Halkbilimi ABD., m_e_bars_21@hotmail.com The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 12, Haziran 2015, s. 264-277 265 Battal Gazi Destanı’nda Düşman Kahraman Tipi sometimes made comparisons with type of alp/eren and so qualities of enemy heroes in the epic were tried to be determined. At the and of the examination, it was seen that Turkish epic heroes have some qualifications and type of enemy hero has the same qualifications which separate them from Turkish epic heroes. Studies about enemy heroes in different Turkish epic texts will provide putting forward to type of enemy hero in epics of Turkish tribes. Key Words: Type, alp/eren, enemy hero, epic.
Article
Full-text available
It is known that one very important step humankind took is the transition from a hunter-gatherer society to a productire neolithic society. This step from a primitive society to a civilizied society left an important impact on beliefs and thoughts. Through the end of the Paleolithic era, probably due to not knowing the function of men in the process of conception, women gave birth on their own and therefore are seen as the creator. Within the gender based division of labor women take charge of growing plants in the primitive garden agriculture, which both raised their societal state and made grounds for a mythic thought process based on a goddess which relates to reproduction, birth, soil, abundance and fertility. Worshipping this mother goddess existed until the time of a dominantly patriarchal society based on slavery, which is strengthened by the invention of cultivation and by professional agriculture, arose. The mother goddess cult did not disappear suddenly in the society structured on patriarchy but rather it lived on in the back ground, entrenched in various beliefs, stories and rituals for a long time. In ancient societies, lover-lover or mother-son relationships were established between father gods and mother goddesses and therefore, a holy pregnancy and then a birth occurred. Therefore, anthropomorphized types of earlier gods’ births are seen in savior/hero myths. Traces of a mother goddess can be seen in ‘’the earth impregnated by sky’’ themed narrations, which are the products of the sky and earth dichotomy. In the fatherless birth motifs in origin myths, it can be seen that in cosmogony and anthropogony myths, which are connected to elements like tree, water, and soil, the impregnation by the light comes from sky motifs in which wolf zoomorphism is dominant within Turkish mythology. In this study, the impressions of a mother goddess cult prevalent in Turkish mythological thoughts are discussed in various ways within the context of the socio-economic structures effects on beliefs
Article
ZET Işık, Türk mitinin oluşumunda tanrıyı temsil eden kutsal bir boyut taşır. Türkler gökten inen bir nur sütununu, bir altın ışık olarak şeklinde tasvir ederler. Bu altın ışığın değdiği kişi veya nesne kutsallaşır. Kadınlara dokunsa onları hamile bırakır. Kutlu dağ, Kutlu meral, kutlu kent (Hokend) kutunu ışıktan alır. Kut olan varlılara saygı gösterilir ve onlara ibadet edilir. Parlak ışığı kadını dölleğini çeşitli destanlarda görürüz. Cengiz Han'ın annesi Alankova ışıktan hamile kalır. Oğuz Kağan ışıktan çıkan bir kadınla evlenir. Mitolojik anlatımlarda ışıkların dünyası tanrıların ve iyi olanların dünyasıdır. Karanlıklar dünyası şeytanın ve kötülerin dünyasıdır. Şaman inancına göre "uçmak" yani cennet de gök katındadır. Tanrı kayra Han göğün ışıklı on yedinci katında oturmaktadır. Eski Türklerde ışığa doğru ibadet etme, güneşe doğru ok atma gibi inanışlar ve ritüeller görülür. Rüyalarda ışık dünyasına ait olanlar olumlu olarak yorumlanır. Peygamberlerin mucizelerinde, erenleri kerametlerinde ışık önemli bir yere sahiptir. Musa peygamber Tur dağında ışık görür ve tanrıyla konuşur. Hacı Bektaş Veli'nin elinde yeşil bir ışık parlar. Nihayet Türkiye'nin pek çok yerinde erenlerin mezarlarında kutsal günlerde ışıklar görülür. Muğla'nın hemen hemen bütün dağlarında mutlaka ışıklı bir eren görüldüğü inanışı devam etmektedir. Anahtar Kelimeler: Işık, gelenek, halk inançları, destanlar, efsaneler ABSTRACT Light plays a sacred role, representing God in the establishment of Turkish myth. Turks describe the pillar of light descending from sky as golden. The person or the object the golden light touces become sacred. Women being touched by it become pregnant. Sacred mountains sacred deer, sacred towns (Hokend) take their sacredness, from that light. Sacret being are respected and worshipped.
Kaz Dağı'nda Sarı Kız
  • Sadi Ataman
  • Yaver
ATAMAN, Sadi Yaver (1959): "Kaz Dağı'nda Sarı Kız", Türk Folklor Araştırmaları, 118: 1911-1912.
  • Fuzuli Bayat
BAYAT, Fuzuli (2003): Köroğlu Şamandan Âşıka, Alptan Erene, Ankara, Akçağ Yayınları.
Bektaşî Geleneği İçinde Yetişen Hacıbektaşlı Bir Şair: Haydar Kaim ve Şiirleri
  • Salahaddin Bekki
BEKKİ, Salahaddin (2008): "Bektaşî Geleneği İçinde Yetişen Hacıbektaşlı Bir Şair: Haydar Kaim ve Şiirleri", Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 46: 97-130.
Anadolu Dialektolojisi Üzerine Malzeme I
  • Ahmet Caferoğlu
CAFEROĞLU, Ahmet (1940): Anadolu Dialektolojisi Üzerine Malzeme I, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Kaz Dağı ve Sarı Kız Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme
  • Ali Duymaz
DUYMAZ, Ali (2001): "Kaz Dağı ve Sarı Kız Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme", Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5: 88-102.
  • Muharrem Ergin
ERGİN, Muharrem (1995): Orhun Abideleri, İstanbul, Boğaziçi Yayınları.
Yaradılış Destanlarından Arı-Haan
  • Metin Ergun
ERGUN, Metin (2006): "Yaradılış Destanlarından Arı-Haan", Miten Meddaha Türk Halk Anlatıları Uluslararası Sempozyum Bildirileri, der. M. Öcal Oğuz-Tuba Saltık Özkan, Ankara, Gazi Ü. THBMER Yayını, s. 141-148.