ArticlePDF Available

Forest ecosystems and drought interactions

Authors:

Abstract

Drought is one of the important problems influencing forest ecosystems. This problem has been getting more attention recently due to impacts of global warming. Drought could decrease aboveground growth of plants by 30-70% and restrict their natural distribution boundary and biodiversity. Growth of trees is controlled by the availability of water up to 80-90%. In Turkey, drought triggered forest tree mortalities have been observed in leeward sides of Black Sea Region, Central Anatolian Region and Aegean Region. Dead trees of Scots pine and oriental spruce found in Black Sea Region, of black pine, scots pine and fir in Central Anatolian Region and of brutian pine in Aegean Region. In addition, drought triggered bark beetle infestation that caused dying of thousands of spruce trees in Eastern Black Sea Region. Main reasons of increasing drought effect are global warming, overgrazing, conversion of grassland and forest areas into croplands and increased erosion in Turkey. Grassland area in Turkey was 38.9 million ha in 1949 and this area had been decreased to 28.3 million ha till 1969 and today is 21.8 million ha. While agricultural land area was 8.5 million ha in 1935, it increased to 25 million ha in 1970 and today it is 28 million ha. Meanwhile forested land area had been decreased up to 2.6 million ha from 1950 to 1997. In Turkey, drought tolerant ecotypes of important timber species need to be selected in order to reduce the potential effects of global warming on tree mortalities. Additionally, drought risk maps of forest areas should be prepared to determine drought risk assessment and take necessary measures. Drought can further accelerate the effects and extent of erosion. Therefore, it is also important to account the effects of erosion on the productivity of agricultural and forest goods. Finally, effects of global warming need to be incorporated into afforestation strategies of Turkey.
Turkish Journal of Forestry | Türkiye Ormancılık Dergisi
2018, 19(1): 103-108 | Review article (Derleme)
a Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, 08000, Artvin
@ * Corresponding author (İletişim yazarı): atufekci27@hotmail.com
Received (Geliş tarihi): 11.10.2017, Accepted (Kabul tarihi): 26.03.2018
Citation (Atıf): Tüfekçioğlu, A., Tüfekçioğlu,
M., 2018. Kuraklık ve orman ekosistem
dinamikleri etkileşimi. Turkish Journal of
Forestry, 19(1): 103-108.
DOI: 10.18182/tjf.342931
Kuraklık ve orman ekosistem dinamikleri etkileşimi
Aydın Tüfekçioğlua,*, Mustafa Tüfekçioğlua
Özet: Kuraklık orman ekosistemleri üzerinde etkili olan önemli ekolojik faktörlerden biridir. Bu faktörün yaratmış olduğu
sorunlar son yıllarda artan küresel sıcaklık ile artmış ve gelecekte daha da artması muhtemel görülmektedir. Kuraklık bitkilerin
toprak üstü biokütle artımını %30-70 oranında düşürebilmekte ve uzun dönemli olduğunda ise doğal yayılışlarını ve
çeşitliliklerini sınırlayabilmektedir. Ağaçların büyümesi % 80-90 oranında suyun elverişliliği tarafından kontrol edilmektedir.
Ülkemizde 1990 yılı sonrasındaki kurak dönemlerde İç Anadolu, Karadeniz ardı kesimler ve Ege Bölgesinde çeşitli orman ağacı
türlerinde kurumalar görülmüştür. Karadeniz Bölgesinde sarıçam (P. sylvestris L.) ve ladinlerde (P. orientalis (L.) Link.), İç
Anadolu bölgesinde karaçamlarda (P. nigra Arn.), sarıçamlarda ve göknarlarda (Abies sp.), Ege Bölgesinde ise kızılçamlarda (P.
brutia Ten.) kurumalar tespit edilmiştir. Bahsedilen bu kurumaların dışında kuraklık ve sıcaklık artışına paralel olarak ladin
ormanlarında kabuk böceklerinin neden olduğu önemli oranda kurumalar gözlemlenmiştir. Ülkemiz koşullarında, kuraklığın
şiddetli olması üzerinde coğrafi konumun yanı sıra, iklim değişimi, aşırı otlatma, çayır-mera ve orman alanlarının tarım alanlarına
dönüştürülmesi ve şiddetli erozyon gibi etkenlerde önemli rol oynamaktadır. Ülke genelinde 1949 yılında 38.9 milyon ha olan
çayır-mera otlak alanları, 1969 yılında 28.3 milyon hektara, günümüzde ise yaklaşık 21.8 milyon hektara düşmüştür. Yine işlenen
arazi alanı 1935 yılında 8.5 milyon hektar iken bu miktar 1970 yılında 25 milyon hektara, günümüzde ise yaklaşık 28 milyon
hektara ulaşmıştır. 1950-1997 yılları arasında meydana gelen orman alakayıpları yaklaşık 2.6 milyon hektardır. Kuraklığın
orman ekosistemlerine vereceği zararları azaltmak için önemli orman ağacı türlerimizin kuraklığa dayanıklı orijinlerini veya
ekotiplerini belirlemeye dönük bilimsel çalışmaların bir an önce yapılması gerekmektedir. Ayrıca orman alanlarının kuraklık risk
haritalarının çıkarılması ve bu alanlarda ağaçları kuraklığa karşı dirençli kılacak silvikültürel müdahaleleri gerçekleştirerek
ağaçların kuraklığa hazırlanması gerekmektedir. İklim projeksiyonları göstermiştir ki gelecekte ülkemiz daha da ısınacağından
ağaçlandırma stratejileri buna göre şekillendirilmelidir; ağaç yetişmeyecek derecede az yağış alan alanlarda dikim yapılmamalı,
eğer yapılacaksa da yapraklı türler veya çalı türleri tercih edilmeli, erozyon kontrolu ve otlandırma çalışmalarına daha fazla önem
verilmelidir. Bu alanlara dikilen fidanlar kurak yıllarda kuruyacağından harcanan paralara yazık olacaktır. Ayrıca, Ülkemiz,
kuraklıkla ciddi şekilde mücadele etmek ve gerekli önlemleri almak zorundadır. Erozyonu azaltmak, toprak kaybını önlemek ve
neticesinde orman ve tarımsal üretimi artırmak için bu mücadele elzemdir.
Anahtar kelimeler: Kuraklık, Orman, Ekosistem, Orman ekosistemi
Forest ecosystems and drought interactions
Abstract: Drought is one of the important problems influencing forest ecosystems. This problem has been getting more attention
recently due to impacts of global warming. Drought could decrease aboveground growth of plants by 30-70% and restrict their
natural distribution boundary and biodiversity. Growth of trees is controlled by the availability of water up to 80-90%. In Turkey,
drought triggered forest tree mortalities have been observed in leeward sides of Black Sea Region, Central Anatolian Region and
Aegean Region. Dead trees of Scots pine and oriental spruce found in Black Sea Region, of black pine, scots pine and fir in
Central Anatolian Region and of brutian pine in Aegean Region. In addition, drought triggered bark beetle infestation that caused
dying of thousands of spruce trees in Eastern Black Sea Region. Main reasons of increasing drought effect are global warming,
overgrazing, conversion of grassland and forest areas into croplands and increased erosion in Turkey. Grassland area in Turkey
was 38.9 million ha in 1949 and this area had been decreased to 28.3 million ha till 1969 and today is 21.8 million ha. While
agricultural land area was 8.5 million ha in 1935, it increased to 25 million ha in 1970 and today it is 28 million ha. Meanwhile
forested land area had been decreased up to 2.6 million ha from 1950 to 1997. In Turkey, drought tolerant ecotypes of important
timber species need to be selected in order to reduce the potential effects of global warming on tree mortalities. Additionally,
drought risk maps of forest areas should be prepared to determine drought risk assessment and take necessary measures. Drought
can further accelerate the effects and extent of erosion. Therefore, it is also important to account the effects of erosion on the
productivity of agricultural and forest goods. Finally, effects of global warming need to be incorporated into afforestation
strategies of Turkey.
Keywords: Drought, Forest, Ecosystem, Forest ecosystem, Erosion
1. Giriş
İnsanoğlunun varoluş hikayesinde kuraklıkla mücadele
önemli bir yer tutmuştur. Sıtma ve benzeri hastalıklardan
kaçan ve gıdalarını uzun süre bozulmadan saklamayı
arzulayan insanoğlu, nemli yerlerden uzak durmak zorunda
kalmış; bu da onu kurak bölgelerde yaşamaya ve kuralıkla
mücadeleye önemli çaba sarf etmeye mecbur bırakmıştır.
Dünya yüzölçümünün yaklaşık %40’ı (54 milyon km2)
kurak alanlar olup, bu alanlarında %29’u çöl, %44.3’ü yarı-
Turkish Journal of Forestry 2018, 19(1): 103-108
104
çöl ve %26’sı da kurak-yarınemli bölgelerden oluşmaktadır
(Sivakumar, 2007). Kurak alanların %34’ü Asya, %24.1’i
Afrika, %24’ü Amerika, %15’i Avustralya ve % 2.5’i de
Avrupa kıtasında bulunmaktadır (Sivakumar, 2007). Önemli
ölçüde insan faliyetlerinden kaynaklanan çölleşme, dünya
yüzeyinde yaklaşık 20 milyon km2’lik alanı kaplamaktadır
(Mabbutt, 1994).
Türkiye, dünya üzerinde bulunduğu konum itibarı ile
önemli bir kısmında kuraklık problemlerinin söz konusu
olduğu bir noktada bulunmaktadır. Ülke yüz ölçümünün
%16’sı yılda 400 mm den az, %27’si 400-600 mm, %57’si
ise 600 mm’nin üzerinde yağış almaktadır. Bu sayısal
değerlere baktığımızda yıllık yağış miktarının çok az olduğu
alanlar fazla gözükmemektedir. Ancak, alınan bu yağışın
mevsimlere dağılışı düzensizdir. Ülkemiz yüz ölçümünün
%12.5’lik kısmı yazın 20 mm den az, %31.5’lik kısmı ise
20-50 mm arasında yağış almaktadır. Şu halde Ülkemizin
%44’lük kesimi yazın 50 mm den az yağış almaktadır
(Irmak, 1970). Bu durum yaz kuraklığının ülkemiz için çok
önemli bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla,
ülkemizde bitkiler yazın harcayacakları suyun büyük
çoğunluğunu, kış ve baharın toprakta biriktirmiş olduğu
sudan karşılamak durumundadırlar. Bu da toprakların derin,
kil ve organik madece zengin olmaları durumunda
mümkündür. Ancak milattan önce 4000 yıldan beri tarım
yapılan Anadolu topraklarının büyük çoğunluğu (yaklaşık %
75) organik madde bakımından oldukca fakirdir (Demirci ve
Özçelik, 1990; Aydeniz, 1985).
Kuraklık, doğal bir olgudur ve genel olarak, bir yere
uzun süre yağış düşmemesi sonucu toprak rutubetinin
azalması ve neticesinde bitkinin zarar görmesi olarak
tanımlanmaktadır (Kramer, 1983). Ancak, son yıllarda bu
olgunun oluşum sıklığında, şiddetinde, süresinde ve
etkilerinde bariz artışlar mevcuttur (Anonim, 2007a). 1995-
2006 yılları arasındaki 12 yılın 11'i, 1850 yılından beri
görülen en sıcak 12 yıl arasındadır (Anonim, 2007a).
Kuraklıktaki artmanın temel nedenlerinin başında, insan
faaliyetleri sonucu doğal süreçlerde meydana gelen
bozulmalar gelmektedir. Bu doğal süreçlerdeki değişim ve
bozulmaları tetikleyen ana nedenler olarak küresel ısınma,
şiddetli erozyon ve yanlış arazi kullanımı (hatalı ve aşırı
otlatma, ormanların ve çayır-meraların tarım arazilerine
dönüştürülmesi) gibi faktörler sıralanmaktadır (Sivakumar,
2007). Bu makalenin amacı bu faktörlerin kuraklık
üzerindeki etkilerini ve kuraklığın orman ekosistemleri
üzerindeki etkilerin, literatür verilerine bağlı olarak
tartışmaktır. Aşağıda bu faktörlerin her birine kısaca
değinilmektir.
2. Kuraklık oluşum, şiddet, süre ve etkilerini artıran
nedenler
2.1. Küresel iklimde değişim
Küresel iklimde değişim son yılların en çok üzerinde
durulan ve araştırıcıların en çok ilgilendiği konuların
başında gelmektedir. Uluslararası İklim Değişimi Paneli
(IPCC), dünya sıcaklığının gelecek yüzyılda 1.4-5.8 ºC
arasında artacağını tahmin etmektedir (Anonim, 2001).
Atmosferdeki CO2 miktarı endüstri devrimi öncesi 250 ppm
iken, bu oran son yıllarda 410 ppm’e ulaşmıştır (Anonim,
2017). Buzullara hapsolmuş hava kabarcıkları üzerinde
yapılan CO2 analizi sonuçlarına göre değerlendirildiğinde,
bu değer son 650 000 yılda görülen CO2 değişim aralığının
(180-300 ppm) oldukça üzerindedir. Yirmi birinci yüzyılın
ortalarına doğru atmosferdeki CO2 oranının 500-600 ppm’e
çıkacağı öngörülmektedir (Goudie, 1993). Atmosferdeki
yıllık ortalama CO2 artış oranı 1960-2005 yılları arasında
1.4 ppm iken, bu oranın son 10 yıllık süreçteki ortalaması
1.9 ppm’dir. Fosil yakıt kullanımından atmosfere geçen
yıllık karbon salınımı 1990’lı yıllarda 6.4 milyar ton C iken,
2000-2005 yılları arasında 7.2 milyar ton C’ye ulaşmıştır.
Ayrıca, arazi kullanım tipinin değişmesi sonucu atmosfere
verilen karbon miktarı da 1990’lı yıllarda 1.9 milyar ton C
olarak bildirilmektedir. Bütün bu değişimler irdelendiğinde,
araştırıcıların büyük çoğunluğu küresel iklim değişiminin
insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda birleşmekte
(Anonim, 2007b) ve artan küresel ısınma ile kuraklık
şiddetinin de artacağı bildirilmektedir (Gregory vd., 1997;
Hanson ve Weltzin, 2000).
Bulunmuş olduğu coğrafi konumu itibariyle, küresel
ısınmadan önemli oranda etkilenmesi beklenen ülkelerden
biride Türkiye’dir. Ülkemiz genelinde düzenli bir biçimde
dağıtılan 18 adet meteoroloji istasyonunun 1939-1989 yılları
arasındaki 50 yıllık kayıtlarını analiz eden Kadıoğlu, söz
konusu periyod sonunda minimum ortalama sıcaklığın 0,63
C yükseldiğini belirlemiştir (Kadıoğlu, 1997’e atfen, Asan,
1995). Birleşmiş Milletler Gelişim Programı (UNDP,
United Nations Development Program) tarafından
hazırlatılan bir rapora göre, 1950-2004 yılları arasında,
Ülkemizin özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaz
sıcaklıkları artmış, kış yağışlar ise azalmıştır (Anonim,
2007c). Aynı raporda, RegCM3 modeli kullanılarak,
Ülkemizin gelecekteki sıcaklık ve yağış durumuna ilişkin
öngörüler yapılmıştır. Buna göre, 2071-2100 yılları
arasında batı bölgelerdeki yaz sıcaklıkları artarken yağışlar
azalacaktır. Bu durum, Ülkemizde kuraklığın gelecekte daha
da önemli bir problem haline geleceğini, kuraklık şiddetinin,
süresinin ve etkilerinin daha da artacağını işaret etmektedir.
2.2. Orman ve otlak alanlarının tarım alanlarına
dönüştürülmesi
Dünyamızda 1850 yılından 2000'li yıllara kadar yaklaşık
6 milyon km2 orman alanı ve 4.7 milyon km2 çayır ve otlak
alanları tarım alanlarına dönüştürülmüştür (Ramankutty ve
Foley, 1999). Bu alanlar Ülkemiz büyüklüğünün yaklaşık 12
katından daha fazla bir sahaya karşılık gelmektedir. Çayır,
otlak ve orman topraklarının tarım alanlarına
dönüştürülmesi, toprak organik maddesinin hızlı bir şekilde
okside olarak ayrışmasına neden olmaktadır. Sivakumar
(2007), ılıman ve tropik bölge ormanlarının tarım alanlarına
dönüştürülmesinin, toprak organik maddesinin sırasıyla
%60 ve %75 oranında kaybedilmesine neden olduğunu
bildirmektedir. Ayrışan organik madde atmosfere CO2
olarak salıverilmekte, bu da küresel ısınmayı ve kuraklıkları
artırıcı yönde etki etmektedir. Ayrıca, ormanların ve
otlakların tarım alanlarına dönüştürülmesi erozyonu
hızlandırarak verimli üst toprağın denizlere taşınmasına
neden olmakta ve dolayısı ile karasal net üretimde düşüşlere
yol açarak atmosferden bağlanan karbon miktarında
azalmaya sebebiyet vermektedir.
Orman alanlarının tarım alanlarına dönüştürülmesi
karalara düşen yağış miktarını azaltıcı yönde etki ederek
kuraklık şiddetini artırmaktadır (Perry, 1994). Yirminci
yüzyılda Panama, Malezya, Hindistan ve Filipinler'de
Turkish Journal of Forestry 2018, 19(1): 103-108
105
ormanların tahrip edilerek tarım ve otlak alanlarına
dönüştürüldüğü yörelerde yağışlarda azalmalar
belirlenmiştir (Meyers, 1988; Windsor vd., 1986). Küresel
ölçekteki evapotranspirasyonun sadece % 15-20'lik bölümü
karalardan gerçekleşmesine rağmen (Spiedel ve Agnew,
1982; Westall ve Stumm, 1980); karalara düşen yağışların
sadece % 10'luk kısmı denizlerden buharlaşan suyun
yoğunlaşması ile oluşmaktadır. Küresel düzeyde karalara
düşen yağışların yaklaşık % 65'i başka bir kara parçasından
buharlaşan sudan kaynaklanmaktadır (Perry, 1994).
Denizlerden buharlaşan suyun önemli oranda yağış bıraktığı
alanlar kıyı alanları ve deniz yüzeyleridir. Dolayısı ile
ormanların, ormanlara kıyasla daha az transpirasyon yapan
otlak ve tarım alanlarına dönüştürülmesi, karalara düşen
yağış miktarında azalmalara neden olacaktır. Ormanların
otlak ve tarım bitkilerine göre daha fazla transpirasyon
yaptıklarının en çarpıcı örneği Avusturalya'da yaşanmıştır.
Burada geniş ormanlık alanların otlak ve tarım alanlarına
dönüştürülmesi sonucu taban suyu yükselerek, derinlerde
bulunan tuzu yüzeye taşımış, geniş tarım alanları tuzlanma
yüzünden tarım yapılamaz duruma gelmiştir (CSIRO,
1999).
Ülkemizde, önemli miktarda saha, orman, çayır ve otlak
alanından tarım alanına dönüştürülmüştür. Ülke genelinde
1949 yılında 38.9 milyon ha olan çayır-otlak alanları 1969
yılında 28.3 milyon hektara (Aydemir, 1974), günümüzde
ise 21.8 milyon hektara düşmüştür (Başaran, 2004). Yine
işlenen arazi alanı 1935 yılında 8.5 milyon ha iken bu
miktar 1970 yılında 25 milyon ha’a (Aydemir, 1974),
günümüzde ise yaklaşık 28 milyon hektara ulaşmıştır
(Başaran, 2004). 1950-1997 yılları arasında meydana gelen
orman alanı kayıpları yaklaşık 2.6 milyon hektardır (Çağlar,
1998’e atfen Çepel, 2007). Ancak, geçmişte çok yüksek
oranlarda gerçekleşen ormandan ve otlak alanından tarım
alanına dönüştürme son yıllarda artan göçün etkisiyle tersine
dönmüş bulunmaktadır. Bunun sonucu da son yıllarda
orman alanlarında artma söz konusudur.
2.3. Aşırı otlatma
Aşırı otlatma erozyonu artırması, toprak mikro klimasını
ve toprak-bitki-su ilişkilerini değiştirmesi gibi nedenlerden
ötürü kuraklığın şiddetini artırıcı yönde etki etmektedir
(Sivakumar, 2007). Aşırı otlatma, bitki örtüsünün azalması
neticesinde, verimli üst toprağın erozyonla kaybına neden
olarak, belli bir süre sonra otlakların verimden düşmelerine
ve çıplak alanlara dönüşmelerine neden olmaktadır. Bu
şekilde bitkisel üretim düşüşü otlaklar tarafından
atmosferden bağlanan CO2 miktarını azaltarak, küresel
ısınma ve kuraklıkları artırıcı süreçleri hızlandırmaktadır.
Verimli üst toprağı giden ve toprak derinliği azalan bu
alanlarda, yağışlı mevsimlerde toprakta yeterince su
depolanamadığı için buralarda yetişen bitkilerinde kuraklığa
karşı dirençleri oldukça zayıf olmaktadır.
Aşırı otlatma, Ülkemiz meralarının önemli
problemlerinden biridir. 6000 yıldan beri otlatılan Ülke
meralarının verim güçleri ve yem değerleri oldukça
düşüktür. Ülkemizde en yağışlı bölge olan Karadeniz
Bölgesinde bile çayır-mera yem bitkilerinin ot verimi
çayırlıklarda 3.5 ton/ha, meralarda ise 0.9 ton/ha’dır (Bakır
ve Açıkgöz, 1976). Aşırı otlatmanın, Erzurum’un
Palandöken ve Kargapazarı dağlarında bitki örtüsünün yok
olmasına paralel olarak böcek türlerinin yok olmasına yol
açtığı, yine aşırı otlatmanın diğer faktörlerle birlikte
Amasya yöresinde kelebek rlerinin 150 yıl öncesine göre
yaklaşık %30’unun neslinin yok olmasına veya ender
bulunan türler durumuna düşmesine sebep olduğu
belirtilmektedir (Avcı, 2005).
2.4. Erozyon
Erozyon, gerek Ülkemiz ve gerekse Dünyamız için
önemli bir ekolojik sorundur. Ülkemizde her yıl yaklaşık
500 milyon ton toprak erozyonla denizlere taşınmaktadır
(Çepel, 2007). Ülke topraklarının yaklaşık % 20.4’ünde
orta, % 36.4’ünde şiddetli ve % 22.3’ünde çok şiddetli
düzeyde erozyon sözkonusudur. Şu halde, Ülke
topraklarının yaklaşık % 80’inde orta ve şiddetli düzeyde
erozyon söz konusudur (Çepel, 2007). Erozyon, verimli üst
toprağın taşınmasına neden olarak toprak kalitesinin ve
bitkisel üretimin düşmesine sebebiyet vermekte, küresel
iklim değişimini ve kuraklık zararının şiddetini artırıcı
yönde etki etmektedir (URL1).
3. Kuraklığın orman ekosistemleri üzerindeki etkileri
3.1. Kuraklık-büyüme ilişkileri
Kuraklık bitkilerin toprak üstü artımını %30-70 oranında
düşürebilmekte ve uzun dönemli olduğunda ise doğal
yayılışlarını sınırlayabilmektedir (Çepel, 1989). Zahner
(1968), ağaçların büyümesindeki değişimlerin % 80-90
oranında suyun elverişliliği tarafından kontrol edildiğini
belirtmektedir. Ciais vd. (2005) 2003 yılında Avrupa’da
gözlemlenen kuraklığın ormanların toplam üretiminde %30
oranında düşüşe sebep olduğunu rapor etmişlerdir. Benzer
şekilde, Raspe vd. (2004) 2003 yılı kuraklığının
Almanya’nın Bavyera ormanlarında %40’a varan büyüme
kayıpları oluşturduğunu bildirmişlerdir. Vennetier vd.
(2004) 2003 yılı kuraklığı sonucu Fransa’nın Akdeniz’e kıyı
alanlarındaki çamların (Pinus sp.) ibrelerinin %50 ile 80
oranında döküldüğünü gözlemlemişlerdir.
Toprak üstü büyümenin aksine, kuraklık orta şiddette ve
uzun süreli olduğunda kök büyümesini genelde artırıcı
yönde etki etmektedir (Leuschner vd., 2001). Ancak çok
şiddetli kuraklıklarda kök büyümesi durmakta, hatta ince
köklerin bir kısmı suyunu kaybederek ölmektedir.
Helmisaari vd. (2004), kuraklığın Avrupa ladininin (Picea
abies (L.) H. Karst.) kılcal kök büyümesini azalttığını, buna
karşılık kök ölümlerini ise artırdığını rapor etmişlerdir.
Orman ağaç ve çalı türlerinin kuraklığa karşı dirençleri
farklılık göstermektedir. Ogaya vd. (2003) tarafından
yapılan kuraklık çalışmasında, Quercus ilex L., Phillyrea
latifolia L.ve Arbutus unedo L. türlerinden oluşan orman 2
yıl süre ile yapay olarak kuraklığa maruz bırakılmıştır.
Çalışma sonucunda A. unedo ve Q. İlex yümede sırasıyla
% 77 ve % 55 azalma göstermiş, P. latifolia türünde ise
herhangi bir azalma gözlenmemiştir. Benzer şekilde,
Leuzinger vd. (2005) da sapsız meşenin Avrupa kayını ve
adi gürgene kıyasla su stresine daha dayanıklı olduğunu
rapor etmişlerdir. Meşe ve lale ağacı (Liriodendron sp.)
türlerini karşılaştıran Turner vd. (1993); lale ağacının aşırı
kurak yıllarda büyümede % 50 düzeyinde azalma
gösterdiğini, meşe'nin ise herhangi bir azalma
göstermediğini belirlemişlerdir. Ayrıca, aynı türün gölgede
yetişen bireyleri, açıkta yetişen bireylerine göre; orman
altında yetişen genç bireyleri de üst kapalılığı oluşturan
Turkish Journal of Forestry 2018, 19(1): 103-108
106
yetişkin bireylere göre kuraklığa karşı daha dayanıksızdırlar
(Orwig ve Abram, 1997; Hanson ve Weltzin, 2000).
Ağaçların yeşerim dönemi içindeki yüme
davranışları(pattern), kuraklığa karşı dayanıklılıklarında
önemli rol oynamaktadır (Hanson ve Weltzin, 2000).
Yapraklı türlerin çoğu erken, yağışlı dönemde yeşermekte
ve çap artımını tamamlamakta, böylelikle şiddetli yaz
kuraklığından ibreli türlere göre daha az etkilenmektedirler
(Hanson vd., 1998). Ayrıca, yapraklı türler kurak
dönemlerde toprak üstü aksamın önemli bir kısmını
kaybetseler bile ertesi yıl yeniden gövde veya kütük sürgünü
vererek yaşamlarına devam ettirebilmektedirler. Oysaki
ibreli türlerin büyük çoğunluğunda böyle bir özellik yoktur.
Ayrıca, ibreli türlerin intersepsiyon ile kaybettikleri su
miktarı yapraklı türlere göre daha fazladır (Breda vd., 2006).
Yapraklı türler, suyun dal ve yapraklara daha hızlı
iletilmesine olanak tanıyan trahe iletim sistemine sahipken,
ibreliler suyun daha yavaş taşınmasına olanak sağlayan
traheid iletim sistemine sahiptirler (Kramer ve Kozlowski,
1979). Kurak koşullarda suyun topraktan köklere, oradan da
yapraklara hızlı taşınması bir avantaj olarak
değerlendirilmektedir. Bu nedenle şiddetli yaz kuraklığının
olduğu ve aynı zamanda yıllık yağışın az olduğu alanlarda
ağaçlandırmalarda ibreli türlerin kullanılmaması yerinde
olacaktır.
3.2. Kuraklık ve orman ekosistemlerinde kurumalar
Kuraklığın orman ekosistemleri üzerine olan en şiddetli
ve tahrip edici etkisi, ağaçlarda görülen kurumalardır.
Kuraklık, uzun süreli ve şiddetli olduğunda aşırı su stresine
maruz kalan ve artımları iyice azalan ağaçlar kurumaya
başlamaktadırlar. IPPC 2007 raporuna göre son 12 yılın
(1995-2006) 11'i, 1850 yılından beri görülen en sıcak 12 yıl
arasındadır (Anonim, 2007a). Artan sıcaklıklar ve
yağışlarda azalmaların tetiklediği kuraklıklar, ABD,
Avrupa, Türkiye ve Dünyanın değişik bölgelerinde
ağaçlarda kitle halinde veya münferit kurumalara neden
olmuştur (Guarin ve Taylor, 2005; Hanson ve Weltzin,
2000; Vennetier vd., 2004; Ciais vd., 2005; Raspe vd., 2004;
Semerci vd., 2004; Breda vd., 2006).
Kuraklığın kurumalara sebebiyet vermesi doğrudan veya
dolaylı olmaktadır. Direk etki ağaçların su stresi sonucu
kurumaları, dolaylı etki ise artan sıcaklık ve kuraklıkların
kabuk böceklerinin aşırı üremesine neden olması ve bu
böceklerin ağaçların kambiyumlarını yiyerek kurutmasıdır.
Sağlıklı ağaçlar reçine salgılayarak kısmen buna karşı
koyabilmektedirler. Ancak kuraklık ve aşırı rekabet sonucu
zayıf düşmüş ağaçlarda bu pek mümkün olamamaktadır.
Guarin ve Taylor (2005), Kaliforniya'nın Yosemita Milli
parkındaki ibreli ormanlarda görülen kurumalar üzerine
yaptıkları çalışmada, kuraklık ile kurumalar arasında ilişki
olduğunu ve bu ilişkinin ancak 3-5 yıl süren kuraklık
koşullarında anlamlı olduğunu belirtmektedirler. İlgi
çalışmada, kurumaların kuzey bakılarda daha yoğun olduğu
gözlemlenmiş, ancak bu durum istatistiki olarak anlamlı
bulunmamıştır. Ayrıca, uzun süreden beri aralama
yapılmaması ve geçmişte 5-10 yılda bir görülen hafif
şiddetteki yangınların engellenmesi neticesinde,
meşcerelerde sıklığın aşırı artmasının ağaçlar arasındaki
rekabeti artırarak kurumaları artırdığı belirtilmiştir.
Ülkemizde orman ağaçlarında kurumalara ilişkin ilk
bilimsel çalışmalar bildiğimiz kadarıyla Dündar (1973) ve
Aydemir'e (1974) aittir. Her iki yazarda Ankara ve
çevresinde karaçamlarda görülen kurumaları incelemiş,
Dündar (1973) kurumaların topraktaki bor fazlalığından
kaynaklandığını ileri sürmüş, Aydemir ise bu görüşe
katılmayarak buradaki kurumaların yağış yetersizliği ve
topraktaki yüksek pH'dan kaynaklandığını belirtmiştir.
Geçen süre zarfında sulanan karaçamların büyüyüp
gelişmesi, burada yağış noksanlığının önemli bir etken
olduğunu ve toprakta bulunan ksek bor
konsantrasyonunun sulama suyu ile uzaklaşarak zehir
etkisinin ortadan kalktığını göstermektedir.
Ülkemizde 1990 yılı sonrasındaki kurak dönemlerde İç
Anadolu, Karadeniz ardı kesimler ve Ege Bölgesinde çeşitli
orman ağacı türlerinde kurumalar görülmüştür. Karadeniz
Bölgesinde sarıçam ve ladinlerde, İç Anadolu bölgesinde
karaçamlarda, sarıçamlarda ve göknarlarda, Ege Bölgesinde
ise kızılçamlarda kurumalar tespit edilmiştir (Semerci vd.,
2004; Altun vd., 2002). Semerci vd. (2004), İç Anadolu
Bölgesinde görülen kurumaların % 37’sinin kuraklığa bağlı
kuruma olduğunu, diğerlerinin ise toprak koşulları, dikim
hatası ve böcek zararı gibi etmenlerden kaynaklandığını
belirtmektedir.
Bahsedilen kurumaların dışında, kuraklık ve sıcaklık
artışına paralel olarak ladin ormanlarında önemli oranda
kabuk böceklerinin neden olduğu kurumalar
gözlemlenmiştir. Artvin-Hatilla Milli Parkında kabuk
böceklerinin kuruttuğu ağaç sayısı 100.000’den fazladır
(Tüfekçioğlu vd., 2005). Benzer zararlar Avrupa ve
Amerikada da gözlemlenmiştir (Guarin ve Taylor, 2005;
Zausen vd., 2005). ABD’de yapılan bir çalışmada kabuk
böceklerine bağlı kurumalarda meşcerelerde aralama
çalışmalarının zamanında yapılmamasının etkili olduğu
belirtilmektedir (Zausen vd., 2005). İlgi çalışmada
araştırıcılar, aralamanın ağaçlara daha fazla yerleşim alanı
vermesi, su stresini azaltması, reçine üretimini artırarak
ağaçların kabuk böceklerine karşı direncini artırması ve
daha fazla fotosentez yapmalarını sağlaması gibi ekolojik
açıdan önemli yararlar sağladığını bildirmektedirler.
4. Sonuç ve Öneriler
Kuraklığın Ülkemiz orman ekosistemleri üzerine olan
olumsuz etkisi son yıllarda artmış ve gelecekte daha da
artması öngörülmektedir. Ülkemiz koşullarında, kuraklığın
şiddetli olması üzerinde, coğrafi konumun yanında iklim
değişimi, aşırı otlatma, orman ve çayır-mera alanlarının
tarım alanlarına dönüştürülmesi ve şiddetli erozyon gibi
etkenlerde önemli rol oynamaktadır. Ülkemiz, bütün bu
olumsuzluklarla ciddi şekilde mücadele etmek zorundadır.
Ülke olarak geçmişte yapılan hatalara, bu konuda yenilerini
ekleme lüksümüz yoktur. Önemli orman ağacı türlerimizin
kuraklığa dayanıklı orijinlerini veya ekotiplerini belirlemeye
dönük bilimsel çalışmaların bir an önce yapılması
gerekmektedir. Ülkemiz orman alanlarının kuraklık risk
haritalarının bir an önce çıkarılması ve bu alanlarda ağaçları
kuraklığa karşı dirençli kılacak silvikültürel müdahalelerin
bir an önce uygulamaya geçirilmesi ve ağaçların kuraklığa
hazırlanması gerekmektedir. Gelecekte, Ülkemiz daha da
ısınacağından ağaçlandırma stratejileri (uygun tür ve orijin
seçimi) buna göre şekillendirilmeli, ağaç yetişmeyecek
derecede az yağış alan alanlarda dikim yapılmamalı, eğer
yapılacaksa da yapraklı türler veya çalı türleri tercih
edilmeli, erozyon kontrolu ve otlandırma çalışmalarına daha
Turkish Journal of Forestry 2018, 19(1): 103-108
107
fazla önem verilmelidir. Kuraklık hassasiyetinin fazla
olduğu bu alanlara dikilen fidanlar kurak yıllarda
kuruyacağından bu faaliyetler için harcanan emek ve paralar
ne yazık ki heba olacaktır.
Kaynaklar
Anonim, 2017. Earth’s CO2 homepage.
https://www.co2.earth/ Erişim:11.12.2017.
Anonim, 2007a. Climate change 2007: The physical science
basis. Intergovernmental Panel on Climate Change
(IPCC) Working Group I of the IPCC, Paris, February,
2007.
Anonim, 2007b. IPCC WGI Fourth Assessment Report.
İsviçre.
Anonim, 2007c. UNDP Türkiye Raporu. Climate Change &
Turkey: Impacts, Sectoral Analyses, Socio-Economic
Dimensions. UNDP Türkiye Bürosu Yayınları, Ankara.
Anonim, 2001. Climate Change 2001: Impacts, Adaptation,
and Vulnerability. Intergovernmental Panel on Climate
Change (IPCC) Working Group II, MacCarthy, J.J. et
al., eds. Cambridge University Press, Cambridge, U.K.
Altun, L., Yavuz, H., Baskent, E.Z., Yilmaz, M., 2002.
Evaluating tree mortality in pure spruce stand using
environmental and dendroclimatic factors. Journal of
Balkan Ecology, 5(2):168-175.
Asan, Ü., 1995. Global iklim değişimi ve Türkiye
ormanlarında karbon birikimi. İstanbul Üniversitesi
Orman Fakültesi Dergisi, Cilt:45, sayı:1-2, s. 23-37.
Aydemir, H., 1974. Ankara çevresinde yapılan
ağaçlandırmalarda görülen kurumaların gerçek sebebi.
Ormancılık Araştırma Enstitüsü Dergisi, 21(2).
Aydeniz, A., 1985. Toprak Amenajmanı. A.Ü. Ziraat Fak.
Yay. No: 928. Ankara.
Avcı, Ü., 2005. Tehtidler ve biyolojik çeşitlilik. Ekoloji
Magazin, Temmuz, No: 7.
Bakır, Ö., Açıkgöz, E., 1976. Yurdumuzda yem bitkileri,
çayır ve mera tarımının bugünkü durumu, geliştirme
olanakları ve bu konuda yapılan araştırmalar. Çayır-
Mera Zootekni Araştırma Enstitüsü, Yayın No:61,
Ankara.
Başaran, M., 2004. Türkiyenin organik karbon stoğu.
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 8: 31-36.
Breda, N., Huc, R., Granier, A., Dreyer E., 2006. Temperate
forest trees and stands under severe drought: a review of
ecophysiological responses, adaptation processes and
long-term consequences. Ann. For. Sci. 63: 625644.
Çepel, N., 2007. Orman-Erozyon İlişkisi.
http://docplayer.biz.tr/9720254-Orman-erozyon-
iliskisi.html. Erişim:11.12.2017.
Çepel, N., 1989. Orman Ekolojisi. İstanbul Üniversitesi
Orman Fakültesi Yayınları, No 3140/337, İstanbul.
Ciais, P.M., Reichstein, N., Viovy, A., Granier, J., Ogée, V.,
Allard, M., Aubinet, N., Buchmann, Chr., Bernhofer, A.,
Carrara, F., Chevallier, N., De Noblet, A.D., Friend, P.,
Friedlingstein, T., Grünwald, B., Heinesch, P., Keronen,
A., Knohl, G., Krinner, D., Loustau, G., Manca, G.,
Matteucci, F., Miglietta, J.M., Ourcival, D., Papale, K.,
Pilegaard, S., Rambal, G., Seufert, J.F., Soussana, M.J.,
Sanz, E.D., Schulze, T., Vesala & R., Valentini, 2005.
Europe-wide reduction in primary productivity caused
by the heat and drought in 2003. Nature, 437, 529-533.
CSIRO, 1999. Salt: Australia’s greatest battle. CSIRO
Media Release, Ref 99/33, 15 February, 1999.
Demirci, R., Özçelik, A., 1990. Tarım Tarihi. A.Ü. Ziraat
Fak. Yay. No: 340. Ankara.
Dündar, M., 1973. Ankara çevresinde çam ağaçlarında
görülen bazı kurumalar üzerine düşünceler. İ.Ü. Orman
Fak. Dergisi, Seri B, Cilt 15, s. 137-147.
Goudie, A., 1993. The Nature of The Environment.
University of Oxford, pp. 227-230.
Gregory, J.M., Mitchell, J.F.B., Brady, A.J., 1997. Summer
droughts in northern mid-latitudes in a time-dependent
CO2 climate experiment. J. Climate, 10: 662-686.
Guarin, A., Taylor, A.H., 2005. Drought Triggered Tree
Mortality in Mixed Conifer Forests in Yosemite
National Park. California, USA.
Hanson, P.J., Weltzin, J.F., 2000. Drought disturbance from
climate change: response of United States forests. The
Science of Total Environment, 262: 205-220.
Hanson, P.J.D.E., Todd, M.A., Huston, J.D., Joslin, J.,
Croker, R.M., Auge, 1998. Description and field
performance of the Walker Branch Throughfall
Displacement Experiment: 1993-1996, ORNLrTM-
13586. Oak Ridge, Tennessee: Oak Ridge National
Laboratory.
Helmisaari, H.S., Nöjd, P., Lumme, I., 2004. Norway spruce
fine roots and seasonal drought results of a three-year
field experiment in southern Finland. Impacts of the
Drought and Heat in 2003 on Forests, 17-19 November,
2004, Freiburg, Germany.
Irmak, A., 1970. Orman Ekolojisi. Taş Mataası, İstanbul.
Kadıoğlu, M., 1997. Trends in surface air temperature data
over Turkey. Int. J. Climatology, 17: 511-520.
Kramer, P.J., 1983. Water relations of plants. Academic
Press, New York, pp. 489.
Kramer, P.J. Kozlowski, T.T., 1979. Pysiology of Woody
Plants. Academic Press, Orlando, FL, U.S.A.
Leuschner, C., Backes, K., Hertel, D., Schipka, F., Schmitt,
U., Terborg, O., Runge, M., 2001. Druoght responses at
leaf, stem and fine root levels of competitive Fagus
sylvatica L. and Quercus petraea (Matt.) Liebl. trees in
dry and wet years. For. Eco. and Management, 149: 33-
46.
Leuzinger, S., Zotz, G., Asshoff, R., Körner, C., 2005.
Responses of deciduous forest trees to severe drought in
Central Europe. Tree Physiol., 25(6): 641-50.
Mabbutt, J.A., 1994. Climate change: some likely multiple
impacts in Southern Africa. Food Policy 19, 165191.
Meyers, N., 1988. Tropical deforestation and climate
change. Environ. Conserv., 15: 293-298.
Ogaya, R., Peñuelas, J., Martínez-Vilalta, J., Mangirón, M.,
2003. Effect of drought on diameter increment of
Quercus ilex, Phillyrea latifolia, and Arbutus unedo in a
holm oak forest of NE Spain. Forest Ecology and
Management, 180: 175-184.
Orwig, D.A., Abrams, M.D., 1997. Variation in radial
growth responses to drought among species, site, and
canopy strata. Trees, 11: 474-484.
Perry, D.A., 1994. Forest Ecosystems. Jhon Hopkins
University Press, MA, U.S.A.
Ramankutty, N., Foley, J.A., 1999. Estimating historical
changes in global land cover: croplands from 1700 to
1992. Glob. Biogeochem. Cycles, 13: 9971027.
Turkish Journal of Forestry 2018, 19(1): 103-108
108
Raspe, S., Dietrich, H.P., Dobler, G., Gietl, G.,
Grimmeisen, W., Kroll, F., Schulze, B., Schulz, C.,
Schubert, A., 2004. Bavarian forest ecosystem
monitoring program: a useful tool to analyze the drought
2003 and its effects on forests. Impacts of the Drought
and Heat in 2003 on Forests, 17-19 November 2004,
Freiburg, Germany, pp. 19-20.
Semerci, A., Çelik, O., Şanli, B., Eczacibasi, B., Şahin, Ö,
2004. Drought induced damages and mortalities in Pinus
nigra Arn. subsp. pallasi-ana (Lamb.), Pinus sylvestris
L. and Abies cilicica (Ant. et Kotschy.) Carr. spe-cies in
Semiarid Central Anatolia Region of Turkey. Impacts of
the Drought and Heat in 2003 on Forests, 17-19
November 2004, Freiburg, Germany.
Sivakumar, M.V.K., 2007. Interactions between climate and
desertification. Agricultural and Forest Meteorology,
142: 143-155.
Spiedel, D.H., Agnew, A.F., 1982. The Natural
Geochemistry of Our Environment. Westview Press,
CO, U.S.A.
Tüfekçioğlu, A., Kalay, H.Z., Küçük, M., Kahriman, A.,
Özbayram, A.K., 2005. Artvin-Hatilla Milli Parkında
böcek zararı sonucu görülen kurumalar ve bunu
tetikleyen ekolojik nedenler. I. Çevre ve Ormancılık
Şurası, s. 1430-1438, Antalya.
Turner, R.S., Hanson, P.J., Huston, M.A., Garten, Jr. CT,
Mulholland, P.J., 1993. A large-scale throughfall
manipulation experiment on Walker Branch Watershed.
In: Rasmussen L, Brydges T, Mathy P, editors.
Experimental manipulations of biota and
biogeochemical cycling in ecosystems: approach-
methodologies-findings. Copenhagen, Denmark:
Commission of the European Communities, :96-105.
URL1; www. tema.org.tr. Erişim: 22.02.2007.
Vennetier, M., Vila, B., Keller, T., Eryuan, L., Guibal, F.,
2004. Impact of 2003 climate conditions on radial
growth and state of health accord-ing to soil water
balance for the main coniferous species of French
Mediterra-nean area. Impacts of the Drought and Heat in
2003 on Forests, 17-19 November, 2004, Freiburg,
Germany.
Westall, J., Stumm, W., 1980. The Hydrosphere. In The
Handbook of Environmental Chemistry. Vol 1. Part A.
Edited by O. Hutzinger. Springer Verlag, Berlin, p. 17-
49.
Windsor, G.M., Rand, A.S., Rand, V.M., 1986. Variation in
Rainfall on Barrow Colorado Island, Balboa, Panama.
Report of the Smithsonian Tropical Research Institute.
Zahner, R., 1968. Water deficits and growth of trees. In
“Water deficits and growth of trees” (T.T. Kozlowski,
Edt.). Vol. 2, pp. 191-254. Academic Press, New York.
Zausen, G.L., Kolb, T.E., Bailey, J.D., Wagner, M.R., 2005.
Long-term impacts of stand management on ponderosa
pine physiology and bark beetle abundance in northern
Arizona: A replicated landscape study. Forest Ecology
and Management, 218: 291305.
... It is reported in observations in Europe that aridness causes a 30% decrease in total forest production (Ciais et al. 2005). Similarly, there are reports of a 40% decrease in total wood production in forests due to drought (Tufekcioglu and Tufekcioglu 2018). ...
Article
The present study aims to identify the relations between the wood production (m3 per year) of the black pine (Pinus nigra Arnold.) and its habitat characteristics in the Eastern Mediterranean Region. A total of 120 samplings with different aspects, site altitudes, and site classes were studied. In each sample area, at least 5 trees were designated, and soil samples were taken by excavating earth pits. Certain characteristics of the soil samples were identified in the laboratory environment. The relations between the dominant height values of the trees in the sample areas and soil, climate, and physiographic factors were analyzed using correlation analysis, multiple regression analysis, and artificial neural network methods. Significant relations between the wood production values of the trees in the sample areas and slope from physiographic habitat characteristics, average annual temperature from climate characteristics, and pH and total carbonate from soil characteristics were found. The wood production of black pine was explained by multiple regression analysis at a level of 22.4% and by artificial neural network method at 72%.
... Ülkemiz, bütün bu olumsuzluklarla ciddi şekilde mücadele etmek zorundadır. Ayrıca ülkemiz orman alanlarının kuraklık risk haritalarının çıkarılması ve bu alanlarda ağaçları kuraklığa karşı dirençli kılacak müdahalelerin uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir (Tüfekçioğlu, 2018). Dünya Meteoroloji Teşkilatının 87 ülke arasında yapmış olduğu çalışmalara göre Türkiye'nin de arasında bulunduğu 74 ülkenin kuraklıktan etkilendiği tespit edilmiştir. ...
Article
Full-text available
Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler ve coğrafya öğretmenlerinin kuraklığa ilişkin görüşlerinin incelenmesidir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Nitel araştırma desenlerinden olgubilim (fenomenoloji) kullanılmıştır. Fenomenolojik yaklaşımlar, insanların bazı fenomenleri nasıl tecrübe ettiklerini metodolojik, özenli ve derinlemesine bir şekilde resmedilmesini ve betimlenmesini gerektirir. Bu araştırmada da; sosyal bilgiler ve coğrafya öğretmenlerinin kuraklık fenomenini nasıl algıladıkları ve betimlediklerine odaklanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2020-2021 eğitim öğretim yılında MEB’e bağlı ortaokul ve liselerde görev yapmakta olan sosyal bilgiler ve coğrafya öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmaya toplam 57 öğretmen katılmıştır. Araştırmada öğretmenlerin görüşlerini almak amacıyla, araştırmacılar tarafından geliştirilen açık uçlu sorulardan oluşan bir anket formu kullanılmıştır. Açık uçlu sorulardan yorumlama türünde olanlar tercih edilmiştir. Koronavirüs salgını nedeniyle araştırmada yüz yüze görüşerek bilgiler, veriler elde etmek yerine online olarak - Google form üzerinden- veriler elde etmenin daha uygun olacağına karar verilmiştir. Verilerin analizine başlamadan önce her öğretmenin anket formu incelenmiş ve formlar kodlanmıştır. Formlar branş ve cinsiyetlerine göre kodlanarak bir sıraya konulmuştur. Açık uçlu sorulardan oluşan anket formu ile toplanan veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Analiz dört aşamada gerçekleştirilmiştir: Verilerin kodlanması, temaların bulunması, kodların ve temaların düzenlenmesi ile bulguların tanımlanması ve yorumlanması. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; öğretmenler kuraklığı yağış miktarının az olması, susuzluk, su kıtlığı, afet ve son şeklinde tanımlamışlardır. Öğretmenlere göre; kuraklık nedeniyle gelecekte yaşanması muhtemel durumlar arasında savaşlar, kıtlık, salgın hastalıklar, göçler, türlerin yok olması, açlık, toplu ölümler ve çölleşme yer almaktadır. Kuraklık konusunda öğrencilerde farkındalık oluşturmak adına eğitim öğretim sürecinde yapılması gerekenler ise şunlardır: Görsellerin kullanılması, etkinliklere ve gezilere yer verilmesi, bazı müfredat çalışmalarının yapılması. Araştırma bulgularından hareketle; öğrencilerde kuraklık konusunda bilincin artması adına derslerde yaparak ve yaşayarak öğrenmeye daha çok yer verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kuraklık, öğretmen görüşü, sosyal bilgiler, coğrafya.
Article
Full-text available
In this study, changes in water relations and biochemical characteristics of trees during summer drought in 22- year-old Taurus cedar (Cedrus libani A. Rich.) and Anatolian black pine [Pinus nigra Arn. subsp. pallasiana (Lamb.) Holmboe] afforestation area located in central of Isparta were investigated. Soil water content and soil temperature, water relation parameters [osmotic potential at turgor loss point (ΨπTLP), osmotic potential at full turgor (Ψπ100), dry weight fraction (DWF), symplastic water at saturated point per dry weight of the shoot (Vo/DW) and relative water content (RWC)], total soluble sugar and proline content were determined between June and September. Soil water content and soil temperature showed a periodical change in our study. Measurement periods have a significant effect on soil water content and soil temperature. The effect of measurement periods on ΨπTLP, Ψπ100 and DWF was found to be insignificant in Anatolian black pine. Taurus cedar has a significant effect on the measurement periods as to ΨπTLP, Ψπ100 ve RWC. The osmotic potential at turgor loss point has the lowest value in September. Taurus cedar has lowest osmotic potential at turgor loss point than Anatolian black pine in September. The highest total soluble sugar content in Anatolian black pine was determined in June. There were no significant effects on measurement periods both Anatolian black pine and Taurus cedar in proline content. No significant differences were found between tree species as to total soluble sugar and proline content. According to measurement results in the studying year, in Taurus cedar and Anatolian black pine afforestation area, it can be said that Taurus cedar against drought is more tolerant than Anatolian black pine in September.
Article
Full-text available
 Radial growth responses to drought were examined in the tree-ring records of six species growing within two locations of differing land-use history and soil moisture characteristics, and in overstory and understory canopy positions in northern Virginia. Tree species experienced differential ring-width reductions during or immediately following four severe drought periods occurring from 1930 to 1965 and were influenced by climatic variables including annual and summer temperatures, annual precipitation, and annual Palmer Drought Severity Index. Relative growth comparisons averaged across species before and after drought years indicated that understory trees on dry-mesic sites grew 11% faster after drought compared to pre-drought rates while mesic site trees in both canopy positions grew approximately 4% slower. Superposed epoch analysis indicated that Liriodendron tulipifera growing on mesic sites experienced greater ring-width reductions associated with drought than co-occurring, more drought-tolerant Quercus alba and Q. velutina. On dry-mesic sites, L. tulipifera also experienced greatly reduced growth as a result of drought but exhibited significant growth increases following individual drought events. Quercus alba was the only species that exhibited a consistent, significant ring-width decrease associated with all droughts on dry-mesic sites. In contrast, Pinus virginiana was least impacted by drought on dry-mesic sites but was much more impacted by drought on mesic sites, indicating a drought×site interaction for this species. Overstory Carya glabra and Q. alba experienced larger growth decreases during drought on dry-mesic versus mesic sites. Understory tree growth reductions did not differ between site types but were often significantly larger than overstory responses of the same species on mesic sites. Following drought, most trees exhibited growth reductions lasting 2–3 years, although several species experienced reductions lasting up to 6 years. The results of this study suggest that tree rings represent an important long-term proxy for leaf-level ecophysiological measurements of growth responses to drought periods.
Article
The authors present what is known about these natural processes based on the concept of geochemical cycles: elements exist in sinks or reservoirs in knowable quantities and move from reservoir to reservoir in measurable fluxes. They stress that this movement is primarily controlled by the behavior of water, that materials moved in solution in streams, as sediment, or adsorbed on that sediment account for more than 90 percent of all geochemical movements. - from Authors
Chapter
The electronic configuration of atomic oxygen is 1s2 2s2 2p4 and of atomic hydrogen is 1s1. In the water molecule the three nuclei are surrounded by ten electrons; the two 1s electrons of oxygen are confined to the vicinity of the oxygen nucleus, and the other eight electrons are in four approximately sp3 hybrid orbitals which point to the corners of a distorted tetrahedron (Fig. 1).
Article
Deserts are known to mankind, but the term desertification has always been an elusive concept. It is now defined in the United Nations Convention to Combat Desertification (UNCCD) as land degradation in the drylands (land falling within arid, semi-arid and dry sub-humid areas) resulting from various factors, including climatic variations and human activities. This definition, which is now being used worldwide to describe desertification and its impacts, leads to the need to consider carefully the two-way interactions between climate and desertification. Dramatic changes in agricultural practices during the last several decades are one of the main driving forces for land degradation in the drylands and examples of land degradation are given for several regions around the world. The effects of desertification on climate have been described mainly in terms of changes in land use and land cover leading to land degradation; overgrazing; biomass burning and atmospheric emissions; agriculture's contribution to air pollution; forest and woodland clearing and accelerated wind erosion; anthropogenic land disturbances and wind erosion; and the impact of irrigated agriculture on surface conditions in drylands. It is equally important to consider the impact of dryland climates on soils and vegetation and the impact of climate change on desertification. It is important to adopt uniform criteria and methods to assess desertification and encourage monitoring of dryland degradation in all the regions around the world. To better understand the interactions between climate and desertification, it is also important to identify the sources and sinks of dryland carbon, aerosols and trace gases in drylands.
Article
The inter-annual variability of four growth-related parameters (light-saturated photosynthesis Amax, leaf area index L, annual stem diameter growth S, and fine root production P) was investigated together with various leaf water status parameters in adult Fagussylvatica and Quercuspetraea trees during five summers with weak, moderate or severe soil water deficit. Study aims were (i) to identify differences in drought sensitivity among the tree organs (leaf, stem or root) and between the tree species, and (ii) to test the hypothesis that differences in whole-tree drought response are relevant for competition between Fagus and Quercus in Central European mixed stands. Drought had only weak or no influence on Amax and L of the two species during the 5 years; the only exception being a severe drought in 1990 with an Amax reduction of Fagus by 30%. Stem diameter growth of Fagus was significantly smaller in dry than in wet summers; in contrast, no clear stem growth/moisture relationship was detected for Quercus during the study period. Soil water deficits apparently stimulated fine-root growth of Fagus during the dry mid-summer 1995, thus compensating for root biomass losses due to high root mortalities in this period. Quercus fine-root biomass and productivity were not significantly influenced by this drought. A higher drought sensitivity of stem diameter growth, fine-root production and photosynthesis in Fagus corresponded to a larger inter-annual variability of the predawn leaf water potential between wet and dry summers and generally smaller leaf conductances of this species compared to Quercus. Quercus was less sensitive to drought in its growth processes, but showed larger inter-annual variabilities of the osmotic potentials of the leaf symplasm and of the seasonal minima of bulk leaf turgor compared to Fagus. Thus, Fagus is competitively superior in mixture with Quercus despite its higher sensitivity to soil water deficits. It is concluded that a whole-plant perspective rather than a leaf-centred view of drought response is needed to predict the consequences of water shortage for ecosystem-level processes, such as tree competition and succession driven by climate change.
Article
A time-dependent climate-change experiment with a coupled ocean-atmosphere general circulation model has been used to study changes in the occurrence of drought in summer in southern Europe and central North America. In both regions, precipitation and soil moisture are reduced in a climate of greater atmospheric carbon dioxide. A detailed investigation of the hydrology of the model shows that the drying of the soil comes about through an increase in evaporation in winter and spring, caused by higher temperatures and reduced snow cover, and a decrease in the net input of water in summer. Evaporation is reduced in summer because of the drier soil, but the reduction in precipitation is larger. Three extreme statistics are used to define drought, namely the frequency of low summer precipitation, the occurrence of long dry spells, and the probability of dry soil. The last of these is arguably of the greatest practical importance, but since it is based on soil moisture, of which there are very few observations, the authors' simulation of it has the least confidence. Furthermore, long time series for daily observed precipitation are not readily available from a sufficient number of stations to enable a thorough evaluation of the model simulation, especially for the frequency of long dry spells, and this increases the systematic uncertainty of the model predictions. All three drought statistics show marked increases owing to the sensitivity of extreme statistics to changes in their distributions. However, the greater likelihood of long dry spells is caused by a tendency in the character of daily rainfall toward fewer events, rather than by the reduction in mean precipitation. The results should not be taken as firm predictions because extreme statistics for small regions cannot be calculated reliably from the output of the current generation of GCMs, but they point to the possibility of large increases in the severity of drought conditions as a consequence of climate change caused by increased CO2.
Article
The authors are conducting a large-scale manipulative field experiment in an upland oak forest on the Walker Branch Watershed in eastern Tennessee to identify important ecosystem responses that might result from future precipitation changes. The manipulation of soil water content is being implemented by a gravity-driven transfer of throughfall from one 6400-m{sup 2} treatment plot to another. Throughfall is intercepted in {approx}1850 subcanopy troughs suspended above the forest floor of the dry plot and transferred by gravity flow across an ambient plot for subsequent distribution onto the wet treatment plot. Soil water content is being monitored at two depths with time domain reflectometers at 310 sampling locations across the site. The experimental system is able to produce statistically significant differences in soil water content in years having both dry and wet conditions. Maximum soil water content differentials between wet and dry plots in the 0- to 0.35-m horizon were 8 to 10% during summers with abundant precipitation and 3 to 5% during drought periods. Treatment impacts on soil water potential were restricted to the surface soil layer. Comparisons of pre- and post-installation soil and litter temperature measurements showed the ability of the experimental design to produce changes in soil water content and water potential without creating large artifacts in the forest understory environment.