ArticlePDF Available

Ballistic missile threat and NATO'S missile defense shield: An analysis from Turkey's perspective

Authors:

Abstract and Figures

Concerns emanating from the inexorable link between Iran's growing ballistic missile inventory and it ambitions to acquire nuclear weapons capability are at the heart of recent US and NATO efforts to constitute a ballistic missile defense shield. EPAA (European Phased Adaptive Approach) pushed on the table by US in 2010 and endorsed by most NATO states is in harmony with Turkey's traditional positioning in the face of missile threat. Thence, not only Turkey has endorsed EPAA, but it has also become a pivotal ally in its implementation. Additionally, handing over the task of missile defense to NATO and US would enable Turkey to allocate its limited defense funds elsewhere. On the negative side, during the upcoming phases of EPAA Turkey should not underestimate the possibility of new requests and even fait-accomplis imposed upon herself, and Ankara should carefully consider possible ramifications of those on her relations with Russia, as well as her traditional policy line of observing a balance between US and European elements of her overall relationship with the West.
No caption available
… 
No caption available
… 
Content may be subject to copyright.
Yayın ilkeleri, izinler ve abonelik hakkında ayrıntılı bilgi:
E-mail: bilgi@uidergisi.com
Web: www.uidergisi.com
Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği | Uluslararası İlişkiler Dergisi
Web: www.uidergisi.com | E- Posta: bilgi@uidergisi.com
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı:
Türkiye Açısından Bir Değerlendirme
Sıtkı EGELİ*
* Dr., Ankara
Bu makaleye atıf için: Egeli, Sıtkı, “Füze Tehdidi ve
NATO Füze Kalkanı: Türkiye Açısından Bir
Değerlendirme”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40 (ş
2014), s. 39-73.
Bu makalenin tüm hakları Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği’ne aittir. Önceden yazılı izin
alınmadan hiç bir iletişim, kopyalama ya da yayın sistemi kullanılarak yeniden yayımlanamaz,
çoğaltılamaz, dağıtılamaz, satılamaz veya herhangi bir şekilde kamunun ücretli/ücretsiz
kullanımına sunulamaz. Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır.
Aksi belirtilmediği sürece Uluslararası İlişkiler’de yayınlanan yazılarda belirtilen fikirler
yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.
ULUSLARARASIiLiŞKiLER, Cilt 10, Sayı 40, Kış 2014, s. 39 - 73
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı: Türkiye Açısından
Bir Değerlendirme
Sıtkı EGELİ*
ÖZET
ABD ve NATO’nun son yıllarda üzerine önem ve öncelikle eğildiği füze savunma kalkanının teme-
linde, İran’ın nükleer silah edinme emellerinin doğrudan bir uzantısı olarak değerlendirilen İran’ın
balistik füze envanterinden duyulan kaygılar ve tehdit algılamaları yatmaktadır. ABD’nin 2010 yı-
lında gündeme getirdiği ve NATO ülkeleri nezdinde kabul gören EPAA (European Phased Adap-
tive Approach) adlı füze savunma yaklaşımı, Türkiye’nin füze tehdidi karşısındaki geleneksel yak-
laşımlarıyla uyumlu olduğundan Ankara tarafından da benimsenmiş ve Türkiye EPAA için kritik
önemde bir ülke konumuna yükselmiştir. Diğer taraftan, aslında ABD’nin tahsis ettiği askeri ve tek-
nolojik kaynaklar üzerine inşa edilen EPAA yapılanmasında, NATO’nun Avrupalı müttefiklerinin
katkıları ve olası bir çatışmanın seyri üzerindeki kontrolleri sınırlı düzeyde kaldığı gibi, EPAA’ya yö-
nelik olarak önemli bazı teknolojik, operasyonel, takvimsel ve siyasi/stratejik belirsizlikler mevcuttur.
Diğer taraftan, EPAA’nın ilerleyen safhalarında Türkiye’nin yeni bazı talep ve oldu-bittilerle karşı
karşıya kalabileceği ihtimali göz ardı edilmemeli, bu olasılıkların Rusya ile ilişkiler ve Batı ile iliş-
kilerde ABD-Avrupa dengesinin gözetilmesi gibi farklı açılardan hesaba katılması gerekmektedir.
Anahtar Sözcükler: Balistik Füzeler; Füze Savunması; Kitle İmha Silahları; Caydırıcılık
(Strateji); NATO.
Ballistic Missile reat and NATO’s Missile Defense Shield:
An Analysis from Turkey’s Perspective
ABSTRACT
Concerns emanating from the inexorable link between Iran’s growing ballistic missile inventory and
it ambitions to acquire nuclear weapons capability are at the heart of recent US and NATO efforts to
constitute a ballistic missile defense shield. EPAA (European Phased Adaptive Approach) pushed on
the table by US in 2010 and endorsed by most NATO states is in harmony with Turkey’s traditional
positioning in the face of missile threat. ence, not only Turkey has endorsed EPAA, but it has also
become a pivotal ally in its implementation. Additionally, handing over the task of missile defense to
NATO and US would enable Turkey to allocate its limited defense funds elsewhere. On the negative
side, during the upcoming phases of EPAA Turkey should not underestimate the possibility of new
requests and even fait-accomplis imposed upon herself, and Ankara should carefully consider possible
ramifications of those on her relations with Russia, as well as her traditional policy line of observing a
balance between US and European elements of her overall relationship with the West.
Keywords: Ballistic Missiles, Ballistic Missile Defenses, Weapons of Mass Destruction,
eterrence (Strategy), North Atlantic Treaty Organization.
* Dr. Sıtkı Egeli, Ankara. E-posta: sitki@mezun.bilkent.edu.tr. Bu makale, yazarın İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınevi tarafından Mustafa Aydının editörlüğünde hazırlanan Güvenlik
Çalışmaları Serisi’nin ikinci kitabı olan Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı: Türkiye Açısından
Bir Değerlendirme, (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, No.404, Aralık 2012.) başlıklı
kitabı esas alınarak hazırlanmıştır.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
40
Giriş
Soğuk Savaş yıllarında Doğu ile Batı blokları arasındaki nükleer dehşet dengesinin ana
unsurlarından birisini oluşturan, 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’nin komşularının en-
vanterine de girmeye başlayan balistik füzelerin Türk kamuoyunun gündemine gelmesi
ve Türkiye’nin tehdit algılamaları arasında kendine yer bulması 1991 Körfez Savaşı sıra-
sında olmuş, Irak’ın Scud ve türevi balistik füzelerine karşı Türkiye’nin kendini koruyacak
imkânlara sahip olmadığının fark edilmesi kaygı ve şaşkınlık yaratmıştır.1 Irak’ın mağlup
olması ve tehlikenin geçmesinden sonra bu konudaki farkındalık ve kaygılar unutulmuş,
konu 2003’de kadar Türk kamuoyunun gündeminde kendine yer bulamamıştır.
2003’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a yönelik işgal harekâtı sırasında Sad-
dam Hüseyin rejiminin denetimlerden kaçırarak bir kenara saklamış olabileceği balistik
füzelerle komşu ülkelere intikam saldırılarında bulunabileceği iddiaları ve bazı Kuzey
Atlantik İttifakı Örgütü (North Atlantic Treaty Organization - NATO) üyelerinin bu
türden bir tehdidi bertaraf etmek için Doğu Anadolu’ya Patriot hava savunma sistemleri
konuşlandırması konusunda gösterdiği isteksizlik, Türk kamuoyunun ve siyasi mercileri-
nin dikkatini tekrar füze tehdidi üzerinde yoğunlaştırmıştır.2 1991’deki Körfez Savaşı’nın
üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına karşın henüz kazanılmamış füze savunma yetenekleri-
nin süratle ve birinci öncelikle tesis edileceği yönünde açıklamalar yapılmıştır.3
Bu yönde somut bir adım atılmamış, 8 yıl aradan sonra konunun başka bir bo-
yutuyla tekrar gündeme gelmesi için NATO’nun Kasım 2010’daki Lizbon Zirvesi’nin
beklenmesi gerekmiştir. Lizbon Zirvesi’nde Türkiye, İttifak’a yönelik balistik füze teh-
didinin birincil ve öncelikli kaynağı olarak İran’ın adının açık bir şekilde zikredilmesine
karşı çıkarak gerek yurtiçi gerekse uluslararası kamuoyunda tartışma yaratmıştır.4 Lizbon
Zirvesi’nden sadece 9 ay sonra bu kez de, İrandan fırlatılacak balistik füzelere yönelik
1 “Gökte Füze Savaşı, Yerde Panik”, Milliyet, 22 Ocak 1991; “Scud’un panzehiri Patriot”, Milliyet,
19 Ocak 1991; Hakkı Arıs, Türkiye’nin Hava avunması: Genel Bir Bakış”, Savunma ve
Havacılık, 1/1992, s. 52.
2 “Germany reluctant to defend Turkey if Iraq retaliates”, Washington Post, 22 Ocak 1991, p.
A20; Süleyman Mermut, “Türkiye’nin Patriot açmazı”, NTVMSNBC, 6 Şubat 2003, http://
arsiv.ntvmsnbc.com/news/200570.asp (Erişim Tarihi: 13 Nisan 2012); Güldener Sonumut,
“NATO’da güven bunalımı”, NTVMSNBC, 7 Şubat 2003, http://arsiv.ntvmsnbc.com/
news/200850.asp (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2012); “Deadlock Broken, NATO to Defend
Turkey”, CBS News, 17 Şubat 2003, http://www.cbsnews.com/stories/2003/02/17/iraq/
main540829.shtml (Erişim Tarihi: 14 Nisan 2012).
3 “200 Patriot için görüşme sürüyor”, Milliyet, 9 Mart 2003; Hava Kuvvetleri Komutanlığı,
“TSK’nde Hava ve Füze Savunması Konusundaki Gelişmeler ve Geleceğe Yönelik Hedefler”,
Savunma & Havacılık, 2003/97, s. 48-54; “Amerikan-Türk Konseyi 2003 Toplantısı (ATC-03)”,
Savunma ve Havacılık, 2003/95, s. 43; Lale Sarıibrahimoğlu, “Ankara clears missile defence
purchase”, Jane’s Defence Weekly, 3 Mayıs 2006, s. 14.
4 “Karar yok, NATO’nun adımları izlenecek”, Radikal, 13 Kasım 2010; “Kalkana Türk-Fransız
çelmesi”, Radikal, 15 Ekim 2010; Deniz Eyrek, “ABD ile kılıç kalkan dansı”, Radikal, 14 Ekim
2010; Ümit Enginsoy ve Burak Ege Bekdil, “Options Complicate Turkish Role in NATO
Plan”, Defense News, 29 Kasım 2010, s. 8; Gerrard Cowan, “Agreement on missile defence plan
looks to include Russia”, Jane’s Defence Weekly, 1 Aralık 2010, s. 13.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
41
olduğu hakkında hiç kimsenin tereddüt duymadığı bir füze tespit radarının ABD ta-
rafından Kürecik/Malatya’ya konuşlandırılmasına Ankara tarafından onay verilmesiyle,
füze kalkanı iç siyasi tartışmaların ve kamuoyu gündeminin öncelikli konularından birisi
konumuna yükselmiştir. Bu radara gerçekten gerek duyulup duyulmadığı, Türkiye’nin sa-
vunma ve dış politika dinamikleri üzerindeki yansımaları, iktidardaki hükümetin ABD ile
ilişkileri, Kürecik’teki radarın İsrail’in füze savunmasına katkısının olup olmayacağı gibi
muhtelif açılardan irdelenir ve hararetli şekilde tartışılır olmuştur. 5
Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990’lı yıllardan bu yana Türkiye topraklarındaki ABD
ve NATO askeri varlığının giderek azaldığı 20 yıllık sürecin tersine çevrilerek, bölgesel
ve hatta küresel yansımaları olabilecek kritik önemdeki bir radar sisteminin ve ona bağlı
olarak NATO ve ABD’nin gelecek 15-20 yıllık döneme yönelik füze savunma mimari-
lerinde Türkiye’nin üstleneceği rolün hararetli tartışmalara yol açması doğaldır. Fakat bu
bağlamda dikkat çeken husus, tartışmaların daha ziyade siyasi ve stratejik düzlemdeki
görüş ve değerlendirmelerle sınırlı kaldığı, füze savunmasının teknik, teknolojik ve taktik
boyutlardaki bazı temel kurallarını ve gerçeklerini tam manasıyla anlamadan gerçekleş-
tirilen iddialı değerlendirme ve çıkışların çoğunlukla yetersiz, tutarsız, bazen de hatalı
çıkarımlarla sonuçlanabildiğidir.
Takip eden sayfalarda, hem NATO hem de ABD ile ikili ittifak ilişkileri düzle-
minde Türkiye’nin gündemine taşınan füze tehdidi ve füze savunması konularındaki bazı
teknolojik, teknik ve taktik gerçekler ile bunların olası stratejik ve siyasi yansımaları fazla
teknik olmayan bir lisan ve içerikle incelenecektir. Bu inceleme sonucunda, teknolojik ve
stratejik düzlemdeki gelişmelere paralel olarak Türkiye’nin füze kalkanı bağlamında karşı
karşıya kalabileceği yeni konular, talepler, ikilemler ile yapılması gerekecek seçimlerin or-
taya konması amaçlanmıştır.
Balistik Füze Tehdidi
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından geliştirilerek İngiltere ve Belçi-
ka’daki hedeflere karşı kullanılan balistik füzeler, askeri stratejinin birçok boyutu ve veçhe-
sini geri dönüşü olmayan şekilde değiştirmiştir.6 Balistik füzeyi diğer saldırı silahlarından
ayıran belki de en önemli özelliği, isminde barındırdığı “balistik” olgusunun bir yansıması
olarak, fırlatılmasını takiben dik açıya yakın bir açıyla atmosferin üst tabakaları ve uzaya
doğru süratle yükseldikten sonra dünyanın çekim gücüyle yavaşlayıp uçuşunun tepe nok-
tasına ulaştığında, yer çekimini kullanarak bu kez daha büyük bir süratle hedefine doğ-
ru tepeden dalışa geçmesidir. Rakamsal bir örnek vermek gerekirse; 250 kilometre (km)
5 Füze’yi Meclis’e sormak gerek”, Cumhuriyet, 20 Eylül 2011; Güldener Sonumut, “Füze
kalkanı sistemiyle ilgili gerçekler”, NTVMSNBC, 19 Eylül 2011, http://www.ntvmsnbc.com/
id/25251983/ (Erişim Tarihi: 29 Aralık 2011); Bahadır Selim Dilek, “Yeni Patriot’lar geliyor”,
Cumhuriyet, 22 Ağustos, 2011; “Turkey Agrees to Host NATO Radar System”, Voice of America,
2 Eylül 2011.
6 Balistik füzelerin özellikleri, tarihçesi ve kullanımı hakkında daha kapsamlı bilgi için Bkz.: Sıtkı
Egeli, Taktik Balistik Füzeler ve Türkiye, Ankara, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, 1993, s. 2-31.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
42
menzile sahip, yani 250 km mesafedeki hedefleri vurabilecek kapasitedeki İkinci Dünya
Savaşı’nın Alman V-2 füzeleri yerden 100 km (atmosfer-uzay sınırına) kadar yükselmekte
ve yere doğru tekrar dalışa geçtiklerinde 2.500 km/saat, yani ses hızının 2 mislinden fazla
bir sürate ulaşmaktadırlar. Balistik füzenin menzili arttıkça, ulaştığı irtifa ve buna bağ-
lı olarak hedefine doğru dalışa geçtiğindeki sürati de artmaktadır. Örneğin, günümüzde
İran’ın balistik füze envanterinin temelini oluşturan Şahap-3 füzelerinin 1.300 km men-
zilli türevi için tepe noktası takribi 300 km’ye, yani 100 km’de sona eren atmosferin bir
hayli dışına, yere yaklaşma sürati ise 5.500 km/saat, yani ses hızının 5 misline yükselmek-
tedir. 5.500 km ve daha üstündeki menzillere sahip kıtalararası balistik füzeler söz konusu
olduğunda, tepe noktası artık uzayın derinlikleri sayılabilecek birkaç bin kilometreye, yere
yaklaşma sürati ise ses hızının 10-15 misline ulaşmaktadır.
Yüksek sürat ve uçuşunun bir kısmını uzayda gerçekleştirerek hedefe doğru tepe-
den yaklaşma şeklinde özetlenebilecek bu ayırt edici özellikler, balistik füzelerin hede-
finde olup korunma yolları arayan ülkeler açısından önemli bazı zorlukları beraberinde
getirmektedir. Her şeyden önce 250-300 km civarında menzile sahip bir balistik füze için
3 dakika, 1.300 km menzile sahip bir füze içinse 10 dakikadan az olan uçuş süresi, hedef
alınan ülkeye tanınan reaksiyon süresini başka hiçbir silah sisteminde görülmediği kadar
kısaltmaktadır. Karşılaştırma olması açısından, aynı rakamlar 1.300 km menzile gitmeleri
söz konusu olduğunda savaş uçakları için 1,5 saat civarındadır. Dolayısıyla, balistik füze
saldırısının hedefindeki bir ülkenin fırlatılan füzeyi tespit edip yere yaklaşık temas nokta-
sını belirlemek, ardından bu noktada eğer varsa savunma önlemlerini devreye sokmak için
sahip olduğu zaman dakikalar, hatta saniyeler mertebesindedir. Füze savunmasının özel
gereksinimlerine göre yapılandırılıp elden geçirilmediği sürece, Dünya’daki hiçbir ülkenin
klasik manadaki hava savunma önlemleri ve mimarisi, bu kadar kısa sürelerde reaksiyon
verip arzu edilen sonuçları sağlayabilecek silah sistemlerine, komuta-kontrol unsurlarına,
karar ve yetkilendirme süreçlerine sahip değildir.
Savunma önlemleri açısından ikinci zorluk, balistik füzelerin savaş uçakları ve di-
ğer konvansiyonel hava tehditlerine kıyasla çok daha yüksek hedefe yaklaşma süratine
sahip olmalarından, ayrıca alışılmışın dışında bir uçuş hattı izleyerek uçuşlarının önemli
bir kısmını uzayda gerçekleştirdikten sonra yere neredeyse dik açıyla yaklaşmalarından
kaynaklanmaktadır. Bu sıra dışı özellikler, bir ülkenin sahip olduğu ve atmosfer için-
de uçan hedeflere karşı geliştirilmiş hava savunma silahlarını ve taktiklerini etkisiz ve
çaresiz kılmaktadır. Hava savunma radarlarının pek çoğu balistik füzeleri tespit edecek
tarama açı ve tekniklerine sahip değildir. Savaş uçakları da, balistik füzelere karşı etkili
olabilecek silahlar taşımazlar. Normalde uçakları durdurmak üzere dizayn edilmiş uzun
menzilli satıhtan-havaya füze sistemleri ise doğru zamanda ve doğru yerde, yani balistik
füzenin hedefinin yeterince yakınında konumlanmış olsalar bile, “havadaki mermiyi başka
bir mermiyle vurmak” şeklinde ifade edilebilecek füze savunmasının gerektirdiği manev-
ra yeteneğine ve güdüm hassasiyetine sahip değillerdir. Sonuç olarak, füze savunmasının
özel gereklerine göre tasarımlanmış veya tadil edilmiş algılayıcı ve silah sistemleri devreye
sokulmadığı sürece, geleneksel hava savunma önlemleri balistik füze tehdidi karşısında
çaresiz kalmaktadır.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
43
Balistik füzelere karşı savunma önlemlerini güçleştiren üçüncü bir husus ise nispe-
ten kolay gizlenip taşınabilmeleri, ayrıca ateşlenmeleri için kapsamlı altyapı veya tesislere
ihtiyaç göstermemeleridir. Dolayısıyla, balistik füzelere karşı “ön alma” (preemption) tabir
edilen ve daha fırlatılmadan önce yerde imha edilmelerine yönelik müdahaleler de kolay-
lıkla yapılamamaktadır. Balistik füzeler genelde bir ülkenin yollarında yüzlercesine rastla-
nabilecek sıradan kamyonlardan ayırt edilemeyen taşıyıcı araçlar üzerinde taşınmakta veya
yer altındaki korunaklı silolarda muhafaza edilmektedir. Bunların geniş arazi dilimleri
üzerinde bulunup imha edilmesi samanlıkta iğne aramaya benzetilebilir. Bu türden bir
askeri harekât teoride mümkün olsa dahi, rakip ülkenin hava gücü ve hava savunma un-
surlarının daha çatışmanın başında saf dışı bırakılması, büyük miktarda keşif ve muharip
unsurun bu göreve tahsis edilmesi ihtiyacı ve girişimin başarıya ulaşması için uzun zamana
ihtiyaç duyulacak olması gibi sebeplerle, gerçek hayatta uygulama bulması ve başarıya
ulaşması zayıf bir ihtimaldir.
Tüm bu nitelikleri ve avantajlarından dolayı balistik füzeler, özellikle ileri ve mo-
dern bir hava gücünün gerektirdiği finansal, insan gücü veya teknolojik imkânlara sahip
olmayan ülkeler açısından cazip bir seçenek olarak ön plana çıkmış ve komşularının üstün
askeri gücüne karşı stratejik bir denge unsuru arayışı içerisindeki ülkelerce tercih edilir
olmuşlardır.
Diğer taraftan, balistik füzelerin yukarıda değinilen avantajları kadar önemli de-
zavantajlarının bulunduğu da unutulmamalıdır. Her şeyden önce bunlar tek kullanımlık
silahlar olup, hedefe nispeten küçük bir patlayıcı yükü taşımak için bu kadar pahalı bir ta-
şıyıcı platformun feda edilmesi israf olarak nitelendirilebilir. Rakamsal olarak örneklemek
gerekirse, ortalama bir balistik füzenin harp başlığı 500 ila 1.000 kg arasında değişirken,
F-16 sınıfındaki bir savaş uçağı bunun 4-5 misli ağırlıktaki patlayıcı yükünü herhangi
bir çatışmada defalarca, kullanım ömrü itibarıyla da yüzlerce, hatta binlerce kez hedefine
ulaştırabilmektedir. İlaveten, sadece önceden belirlenmiş hedeflere karşı kullanılabilen ve
ateşlendikten sonra geri çağrılmaları veya farklı bir hedefe yönlendirilmeleri imkânı bu-
lunmayan balistik füzelere kıyasla, savaş uçakları kendi hedeflerini bulup taarruz etme,
ya da o an ortaya çıkan “fırsat hedeflerine” saldırma esnekliğini tanımaktadır. Sonuçta,
modern bir hava gücünün gerektirdiği mali, teknolojik ve insan gücü kaynaklarına sahip
ülkelerin taktik silahlanma bağlamında tercihlerini balistik füzelerden yana kullanmadık-
ları görülmektedir.
Balistik füzelerin bir diğer ve stratejik dengeler açısından belki de en kritik za-
yıflığı, özellikle bölgesel güçlerce konuşlandırılmakta olan görece eski teknolojiye sahip
versiyonlarının isabet yüzdesinin çok düşük olması, dolayısıyla askeri veya stratejik açıdan
kritik önem taşıyan nokta hedeflerine karşı etkinliklerinin yetersiz kalmasıdır. Başka bir
ifadeyle, balistik füzeler konvansiyonel bir çatışmanın seyrini ve sonucu değiştiremeyecek
denli zayıf silahlardır. Bu önemli dezavantajı aşmak için balistik füzelere sahip ülkelerin
sahip olduğu seçenek, füzelerini nokta hedefi niteliği taşıyan askeri ve stratejik noktalar-
dan ziyade, geniş alanlara yayılmış büyük şehirlere, yani hedef ayrımı gözetmeksizin sivil
nüfusa karşı bir nevi dehşet silahı olarak kullanılmasıdır. Bu kapsamda sahip olunan ve
uluslararası dengeler açısından daha büyük kaygı uyandıran cazip bir seçenek ise, balistik
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
44
füzelerin kitle imha silahları, yani biyolojik, kimyasal ya da tercihen nükleer başlıklarla do-
natılarak, düşük isabet yüzdesinden kaynaklanan zaaflarının kapatılmasıdır. İşte bu sebep-
le, herhangi bir bölgesel gücün balistik füzelere ilgi göstermeye başlaması, bu ülkenin er
veya geç kitle imha silahlarına da ilgi duyacağı yönündeki kaygı ve şüpheleri beraberinde
getirmekte, balistik füzeler tekil ve bağımsız bir askeri yetenekten ziyade, kitle imha silah-
larının yaygınlaşmasından duyulan kaygıların bir uzantısı olarak algılanmaktadır. Nitekim
1990’lı yıllarda Pakistan, Kuzey Kore, Irak ve Libya gibi örnekler, bir ülkenin balistik
füzelere duyduğu ilginin nükleer silah elde etme çabalarının habercisi olduğu algılamasını
teyit etmiştir. Günümüzde de İran’ın balistik füzelerinin sebep olduğu ciddi rahatsızlığın
ve buna cevaben ABD, NATO ve İsrail tarafından hayata geçirilmekte olan kapsamlı füze
savunma önlemlerinin ardında, İran’ın askeri nitelik taşıdığından artık şüphe duyulmayan
nükleer programının yarattığı kaygıların yattığı, İran’ın balistik füze stoklarının Tahran’ın
nükleer silah programının doğrudan bir uzantısı ve vurucu unsuru olarak algılandığı ra-
hatlıkla söylenebilir.
Türkiye’ye Yönelik Tehdit
Türkiye’nin komşuları arasında yer alan Sovyetler Birliği’nin 1950’li yıllardan itibaren
giderek artan yetenek ve çeşitlilikte balistik füzeleri envanterine dâhil etmiş olması,
ardından Soğuk Savaş’ın ilk evresinde ABD’nin Türkiye topraklarına nükleer başlık
taşıyan Jupiter füzelerini konuşlandırması, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyanın
balistik füzelere hiç de yabancı olmadığına işaret etmektedir.7 Diğer taraftan, Sovyet-
ler Birliği’ne ait balistik füzeler Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’nin tehdit algılamaları
ve ulusal düzeydeki savunma planlamalarında kendine yer bulamamıştır. Bu durum
açıklamasını, Sovyetler’in balistik füze envanterinin bloklar arası nükleer dehşet den-
gesi perspektifinde algılanması bulmaktadır. Yıllar içerisinde Türkiye’nin Yunanistan
haricindeki tüm komşuları (Suriye, Irak, İran, Bulgaristan) balistik füzelere sahip ol-
maya başladığında da Türkiye’nin füze tehdidine yönelik savunma politikaları, NATO
çerçevesinde sahip olunan ya da en azından sahip olunacağına inanılan güvenlik ga-
rantileri üzerine şekillenmeye devam etmiş ve Batı İttifakı’nın sağladığı garantile-
rin bölgesel güçlere ait füzeler karşısında da devreye gireceği varsayılmıştır. Fakat,
daha önce de değinildiği üzere 1991 Körfez Savaşı ve 2003 Irak harekatı öncesinde
bazı NATO müttefiklerinin İttifak’ın ortak savunma hükümlerini devreye sokarak
Türkiye’nin yardımına koşmakta sergilediği isteksizlik, Türkiye’yi füze tehdidine yö-
nelik olarak kendi ulusal politika ve savunma önlemlerini şekillendirmeye zorlamış,
ama bu kez de füze savunmasının gerektirdiği astronomik mali kaynaklar ciddi bir
engel olarak Türkiye’nin karşısına çıkmıştır.8
7 omas Blanton, “Annals of Blinksmanship”, e Wilson Quarterly, Yaz 1997, http://www.gwu.
edu/~nsarchiv/nsa/cuba_mis_cri/annals.htm (Erişim Tarihi: 6 Nisan 2012).
8 Şükrü Elekdağ, “Türkiye ve füze teknolojisi”, Milliyet, 15 Eylül 1997.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
45
Suriye
Suriye’nin 1960’lı yılların sonlarından itibaren Sovyetler’den önce Frog, daha sonra Scud
tipi balistik füzeler alması, hatta bunları 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail’e karşı kul-
lanması Türkiye tarafından Doğu-Batı blokları arasındaki dengeler çerçevesinde algılan-
mış, Sovyetler’in yakın müttefiki konumundaki Suriye’den kaynaklanacak herhangi bir
tehdidin NATO’nun güvenlik garantileri kapsamında karşılık göreceği varsayımıyla ha-
reket edilmiştir.9 Bu arada Suriye, 1980’li yıllardan günümüze balistik füze envanterini
geliştirmeye ve çeşitlendirmeye devam etmiş, kimyasal başlıklarla bir araya getirdiği en
azından birkaç yüz balistik füzeden oluşan stoklarını İsrail’in tartışmasız hava üstünlü-
ğü karşısında stratejik denge unsuru olarak kullanma yoluna gitmiştir.10 Suriye şu anda
Türkiye’nin komşuları arasında İrandan sonra kayda değer balistik füze stokuna sahip tek
ülke olup, Ankara’ya kadar ulaşabilecek 600 km menzilli ve bazıları kimyasal harp başlığı
taşıyan Suriye füzeleri, Şam’ın Ankara’ya karşı devreye sokabileceği belli bir caydırıcılığı
haiz belki de tek askeri yetenek konumundadır. Nitekim 1998’de PKK liderinin Türkiye’ye
iade edilmesi bağlamında yaşanan gerginlik sırasında Suriye, Türkiye’yi balistik füze sal-
dırısıyla tehdit etmiştir.11 Bu çerçevede, 2011’den itibaren zor günler geçirmeye başlayan
Şam yönetiminin, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu dış güçlerin olası müdahalesini
caydıracak son koz olarak kimyasal başlıklı balistik füzelerini kullanma tehdidini gün-
demde tutması hiç de şaşırtıcı değildir.12
Irak
Türkiye’nin bir diğer komşusu Irak da uzun yıllar boyunca balistik füzeleri stratejik caydı-
rıcı gücünün önemli bir unsuru olarak kullanmış, hatta bu bağlamda caydırıcılığın ötesine
geçerek balistik füzelerinden takribi 500’ini önce İran-Irak Savaşı sırasında İran’daki sivil
hedeflere karşı, ardından 100’e yakın Scud füzesi türevini 1991 Körfez Savaşı’nda İsrail,
Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn’deki hedeflere karşı kullanmıştır.13 2003’de ABD ta-
rafından işgale uğradıktan sonra Irak bu alandaki yeteneklerinden arındırılmış olup, işgal
sonrası ABD ile tesis edilen ilişkilerin niteliği gereği, en azından kısa ve orta vadelerde
tekrar balistik füze edinme yoluna gitmesi beklenmemektedir.
9 Suriye’nin balistik füze temin etme çabalarının tarihçesi ve stratejik gerekçeleri için Bkz.: Egeli,
Balistik Füzeler, s. 75-79.
10 Alf red B. Prados, Syria: U.S. relations and Bilateral Issues, Congressional Research Service Report
for Congress, Washington, D.C., 27 Temmuz 2006, s. 8-9, http://fpc.state.gov/documents/
organization/70195.pdf (Erişim Tarihi: 6 Nisan 2012).
11 Şamil Tayyar, “Yılmaz’dan Füze Uyarısı”, Yeni Yüzyıl, 11 Eylül, 1998.
12 Mehmet Koca, “Suriye, füzelerini Türkiye’ye çevirdi”, Türkiye Gazetesi, 26 Kasım 2011.
13 Irak’ın balistik füze edinme çabaları ve kullanımına ilişkin daha kapsamlı bilgi ve
değerlendirmeler için Bkz.; Egeli, Balistik Füzeler, s. 26-31.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
46
Tablo-1: Bölgedeki balistik füzeler.14
Menzil (km) Menşei Kullanan bölge ülkeleri
Scud-B 320 SSCB, K.Kore Suriye, İran, Ermenistan, Gürcistan,
Rusya.
Scud-C 600 K.Kore Suriye, İran
Şahap-3 1.300-1.900 İran (K.Kore) İran
Sejil-2 2.000+ İran İran
DF-3 (CSS-2) 2.700 Çin H.C. Suudi Arabistan
Jericho-2 1.500 İsrail İsrail
Jericho-3 4.800 İsrail İsrail
SS-26 İskender 400 Rusya Rusya
SS-21 Tochka 120 SSCB Suriye, Rusya, Ermenistan
ATACMS 145 ABD Türkiye, Yunanistan
İran
İran’ın balistik füze programının kökeninde, İran-Irak Savaşı sırasında Irak’ın İran şehir-
lerine karşı balistik füze saldırıları düzenlemiş olması, İran’ın ise bu saldırılara kendi ba-
listik füzeleriyle karşılık verme isteği yatmaktadır.15 İran, önceleri Libya daha sonra Kuzey
Kore’den satın aldığı Scud füzelerini bir süre sonra kendi imkânlarıyla üretme yeteneğini
kazanmakta gecikmemiş, savaşın sona ermesinden sonraki 20 yılda giderek daha uzun
menzilli, daha güvenilir ve daha isabetli füzeler geliştirmiştir. Bugün geldiğimiz noktada
İran, 600 km’ye kadar menzile sahip ve sayıları yüzler, belki binlerle ifade edilen pek çok
farklı tipte balistik füzenin yanı sıra, kimi kaynaklarda 500 adedinin konuşlandırıldığı
kaydı geçen Şahap-3 füzelerini de envanterine dâhil etmiştir. İlk versiyonları 1.100 ila
1.300 km, 2010’da test edilen en yeni versiyonları ise takribi 1.600 km, bir iddiaya göreyse
1.900 km menzile sahip Şahap-3 füzeleri Türkiye topraklarının tamamına ulaşabilmek-
tedir.16 2010 sonundan itibaren sınırlı miktarlarda da olsa hizmete girmeye başladığına
inanılan Sejil-2 füzesi ise, 2.000 km’nin üzerindeki menziliyle sadece Türkiye değil, Güney
ve Doğu Avrupa ülkelerini de etki sahası içine almaktadır.17 Füzelerin menzilindeki bu
etkileyici artışa paralel olarak, İranın balistik füzelerini daha isabetli ve daha güvenilir
kılmak istikametinde de önemli adımlar attığı, ayrıca Şahap-3’te uçuşun belli bir anından
14 Rusya Federasyonu’nun nükleer caydırıcı gücünü teşkil eden kıtalararası balistik füzeler bu
tablonun kapsamı dışında tutulmuştur.
15 İran’ın balistik füze edinme çabalarının kökeni ve kullanımına ilişkin daha kapsamlı bilgi ve
değerlendirmeler için Bkz.; Egeli, Balistik Füzeler, s. 69-75.
16 Alon Ben-David, “Expanded Reach”, Aviation Week & Space Technology, 18-25 Temmuz 2011,
s. 27-28; Duncan Lennox, “Iran could still extend an unclenched fist”, Jane’s Defence Weekly, 11
Şubat 2009, s. 40-42; Robin Hughes, “Long-Range Ambitions”, Jane’s Defence Weekly, 13 Eylül
2006, s. 22-27.
17 Ben-David, “Expanded Reach”, s. 27-28; İbrahim Sünnetçi, “Lizbon Zirvesi NATO’nun Yeni
Füze Savunma Stratejisi’nde Türkiye’nin Rolü!”, Savunma ve Havacılık, No.141, s. 146-149.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
47
sonra füze gövdesinden ayrılarak yoluna devam eden harp başlığının, hatta bazı aldatma
önlemlerinin dahi kullanılmaya başlandığı, dolayısıyla füzesavar sistemlerin İran füzeleri
karşısındaki işinin giderek zorlaştığı anlaşılmaktadır. 18
İran’ın önce komşu ülkeler ile İsrail, ardından Avrupa’daki hedeflere ulaşabile-
cek menzile sahip füzeleri envanterine dâhil etmesinin önemini misliyle artıran paralel
süreç, son yıllarda İran’ın nükleer programının tüm engellemelere karşın istendiğinde
nükleer silah yapımı için gerekli radyoaktif maddeleri sağlayabilecek olgunluğa ulaş-
ması, dolayısıyla İran’ın balistik füze-nükleer başlık kombinasyonunun eşiğinde bulun-
masıdır.19 Temelleri ülkenin Şahlık rejimiyle yönetildiği yıllarda uygulamaya aktarılan
nükleer enerji çalışmalarına dayanan İran’ın nükleer programı, özellikle 1990’lı yıllar-
dan bu yana istikrarlı bir şekilde gelişerek nükleer enerji tesisi inşası ve nükleer tekno-
lojinin bilimsel veya tıbbi amaçlarla kullanımının ötesine geçmiş, uluslararası camianın
şüphe ve kaygıyla izlediği uranyum zenginleştirme faaliyetlerine doğru genişlemiştir.20
Zenginleştirilmiş uranyumun aynı zamanda nükleer silahların da ana bileşeni niteliğini
taşımasından duyulan kaygılar, Birleşmiş Milletler bünyesindeki Uluslararası Nükleer
Enerji Ajansı’nın İran’da yaptığı denetimlerde nükleer harp başlığı tasarım ve test alt-
yapısına dair somut bazı ipuçları tespit edilmesiyle daha ciddi ve acil bir hal almıştır.21
Nükleer silah emellerini gerçekleştirmiş bir İran, bölgesel bazı dengeleri alt üst etmenin
ötesinde, Türkiye ile arasında son 500 yıldır varlığını koruduğu iddia edilen stratejik
dengenin İran lehine bozulması gibi Türkiye’nin hiç hoşuna gitmeyecek bir olasılığı da
beraberinde getirmektedir.22 Bu yönüyle İran’ın sahip olduğu balistik füzeler, İran’ın
nükleer silah emellerinin Türkiye’de sebebiyet verdiği tehdit algılamasının doğrudan bir
uzantısı olarak ele alınmalıdır.
Rusya
Sovyetler Birliği’nden Rusya’ya geçen ve sayıları binlerle ifade edilen nükleer başlıklı kı-
talararası menzile sahip balistik füzelerin yanı sıra, Kızıl Ordu’ya ait önemli bir taktik
balistik füze envanteri de Rusya Federasyonu tarafından devralınarak Türk topraklarına
ulaşabilecekleri Kafkaslar’daki Rus kuvvetlerinin emrine verilmiştir.23 Rus Ordusu’nca
konvansiyonel kara harekâtında kullanılabilecek sıradan ve meşru silah sistemleri mua-
18 Ben-David, “Expanded Reach”, s. 27-28.
19 Mustafa Kibaroğlu, “İran bir nükleer güç mü olmak istiyor?”, Avrasya Dosyası, Güz 1999, s. 271-282.
20 “An Iranian nuclear bomb, or the bombing of Iran?”, e Economist, 5 Aralık 2009, s. 27-29.
21 Lauren Gelfand, “UN reveals new evidence of Iran’s nuclear designs”, Jane’s Defence Weekly, 16
Kasım 2011, s. 6; Lauren Gelfand, “Iran plans to boost uranium enrichment”, Jane’s Defence
Weekly, 15 Haziran 2011, s. 28.
22 Mustafa Kibaroğlu, “İran nükleer silah yaparsa en çok Türkiye zarar görür”, Voice of America,
6 Ocak 2012, http://www.voanews.com/turkish/news/ran-Nukleer-Silah-Yaparsa-En-Cok-
Turkiye-Zarar-Gorur-136826253.html, (Erişim Tarihi: 6 Nisan 2012).
23 Dennis Gormley, “Prevent a Ballistic Missile Fire Sale”, Defense News, 17 Şubat 1992, s. 31-
32; omas Ries, “Russia’s Military Inheritance”, International Defense Review, Mart 1992, s.
225; Duncan Lennox, “Missile Race Continues”, Jane’s Defence Weekly, 23 Ocak 1993, s.20; e
Military Balance 1992-1993, Londra, International Institute for Strategic Studies, 1992.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
48
melesi gören bu balistik füzelerden bazıları, 2008’daki çatışmalarda Gürcistan’daki taktik
ve stratejik hedeflere karşı ateşlenmiştir ve gelecekteki çatışmalarda da Rus konvansiyonel
kuvvet yapısının bir parçası olarak tekrar kullanılmaları beklenmelidir.24 Belki daha da
önemlisi Moskova’nın, NATO’nun füze kalkanı çerçevesinde kendisini tatmin eden bir
noktaya varılamaması durumunda Güney Rusya’ya NATO’nun füze kalkanını hedef alan
balistik füzeler konuşlandıracağı yönündeki tehditlerde bulunmasıdır.25 Dolayısıyla, gerek
Karadeniz veya Kafkaslar’daki bir gerginliğin Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmesi,
gerekse Rusya’nın NATO füze savunma kalkanını hedef alması bağlamında, önümüzdeki
dönemde Türkiye’ye yönelik Rusya kaynaklı bir balistik füze tehdidinden bahsedilebilir.
Ermenistan ve Diğerleri
Ermenistan’ın, 1990’lı yılların ortalarında Rusya Federasyonu’ndan 32 adet 320 km men-
zilli Scud füzesi temin ettiği yönündeki iddialar, 2011’de bu füzelerden bazılarının Eri-
van’daki bir resmigeçitte, hem de daha kısa menzilli ama daha modern SS-21 Tochka fü-
zeleriyle birlikte boy göstermesiyle doğrulanmıştır.26 Ermenistan’ın sahip olduğu balistik
füze sayısının Türkiye cüssesindeki bir ülkeye ciddi tehdit oluşturamayacak kadar küçük
olduğu varsayılabilir. Bu çıkarımı değiştirebilecek uzak bir olasılık, Ermenistan’ın füzeleri-
nin ülkedeki nükleer enerji santralinden temin edilebilecek radyoaktif atıkları fırlatmakta
kullanılması, yani bir nevi “kirli bomba” ya da “radyolojik silah” şekline dönüştürülmesidir.
Gürcistan’ın da aynen Ermenistan gibi 1990’larda Sovyetler’den devraldığı birkaç
Scud füzesine sahip olması mümkündür. Bulgaristan ise Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler
Birliği’nden azımsanmayacak sayıda Frog, Scud ve SS-23 tipi balistik füze almış, fakat
NATO üyeliği arifesinde bu füzeler imha edilmiştir.27 Kıbrıs Rum Kesimi balistik füze
kategorisinde sistemlere sahip değildir. 1997 yılında Rusya’dan satın alınarak sonradan
Kıbrıs yerine Girit’e konuşlandırılan S-300 sistemleri, isim benzerliği haricinde balistik
füzelerle herhangi bir alakası bulunmayan ve sadece satıhtan-havaya kullanılabilen uçak-
savar füzeleridir. Yunanistan’ın sahip olduğu 145 km menzilli ATACMS (Army Tactical
Missile System) füzeleriyse, aynılarına Türkiye’nin sahip olduğu taktik saha kullanımına
yönelik konvansiyonel silahlar olarak değerlendirilmelidir.
24 David A. Fulghum et al., “Georgian Military Folds Under Russian attack”, Aviation Week &
Space Technology, 15 Ağustos 2008, http://www.aviationweek.com/aw/generic/story_generic.
jsp?channel=awst&id=news/aw081808p2.xml (Erişim Tarihi: 27 Kasım 2011).
25 Vladimir Ivanovski, “Füze kalkanında ısrar misilleme getirir”, Cumhuriyet, 4 Mart 2012.
“Moskova’dan kalkan uyarısı”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2011; “Russia warns of response to US
missile shield”, Voice of America, 23 Kasım 2011, http://www.voanews.com/english/news/
europe/Medvedev-Accuses-USNATO-Ignoring-Russias-Worries-134400498.html (Erişim
Tarihi: 27 Kasım 2011).
26 Grzegorz Holdanowicz, “Armenia shows new UAV”, Jane’s Defence Weekly, 5 Ekim 2011, s. 22;
Jeremy Binnie, “Radar affray: Israeli-Azeri contract threatens Iran”, Jane’s Defence Weekly, 28
Mart 2012, s. 21.
27 SS-23 Spider, http://www.globalsecurity.org/wmd/world/russia/ss-23.htm (Erişim Tarihi: 27
Kasım 2011).
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
49
Türkiye’yle ortak sınırı bulunmadığı halde, son birkaç yıldır ortaya çıkan sürtüşme
ve gerginlikler nedeniyle Türkiye’nin tehdit algılamalarına girdiği farz edilebilecek İsrail,
Türkiye topraklarına ulaşabilecek menzilde balistik füze konuşlandıran bir diğer bölge
ülkesidir. 1.500 km menzilli Jericho-2 füzelerinin takribi birkaç düzinesi ile ilki 2008’de
test edilen yaklaşık 4.800 km menzilli Jericho-3 füzelerinin, İsrail’in sahip olduğu nükleer
başlıkları taşımak suretiyle ülkenin caydırıcı gücünün önemli unsurlarını teşkil ettiği sır
değildir.28 Her ne kadar ulusal çıkarlar ve stratejik mülahazalar itibarıyla İsrail ile Türkiye
arasında geniş çaplı bir askeri çatışma pek mümkün görünmese de, böyle bir çatışmanın
yaşanması durumunda İsrail’in sahip olduğu balistik füzeleri Türkiye’ye karşı kullanması-
nın zayıf bir ihtimal olduğu söylenebilir. Zira İsrail’in nükleer caydırıcı gücüyle özdeşleş-
miş balistik füzelerini “sıradan bir çatışmada devreye sokması, nükleer başlıkların sadece
İsrail’in varlığına yönelik tehditlere karşı son çare silahı olarak elde bulundurulduğu yö-
nündeki geleneksel İsrail söylemini geçersiz kılacaktır. Burada belirtilmesi gereken ilave
bir nokta, İsrail’in 3.000km’ye kadar balistik füzeleri durdurabilecek yetenekte Patriot ve
Arrow füze savunma sistemlerine sahip tek bölge ülkesi olduğudur.29
Özetlemek gerekirse, kendi başlarına ortaya koydukları tehdidin ötesinde nükleer
silahların doğrudan bir uzantısı olarak görülmeleri sebebiyle balistik füzelerin, önümüzdeki
10 veya 20 yıllık zaman diliminde Türkiye’nin güvenliğine yönelik öncelikli dış askeri teh-
dit kategorilerinden birisini teşkil edeceği ve bu çerçevede balistik füze tehdidi etrafındaki
tartışmalar ile girişimlerin de Türkiye’nin dış güvenlik ve savunma gündeminin öncelikli
konusu ve meşguliyetini oluşturacağı öngörüsünde bulunulabilir. Tehdidin bir boyutunu,
NATO’nun füze kalkanını engellemek veya geciktirmek gerekçesiyle Rusya’nın “kendine
yakın NATO üyelerine yönelik balistik füze saldırılarında bulunmaktan çekinilmeyeceği”
şeklinde Soğuk Savaş yıllarını çağrıştıran bir söylem içine girmiş olması oluşturmaktadır.30
İlaveten, “nükleer İran” faktörünün de önümüzdeki dönemde Türkiye’nin güvenlik ve savun-
ma politikalarını şekillendirmekte daha fazla ağırlık taşıyacağı öngörülmelidir. Türkiye’deki
siyasi otoritenin tepesinde bulunan bazı isimlerin bundan kısa süre öncesine kadar İran’ın
nükleer programının askeri boyutunu ve Türkiye’nin güvenliği üzerindeki yansımalarını
azımsayan diplomatik, ideolojik veya epistemolojik temelli bazı demeçleri bir yana31, ABD
ve NATO’nun füze savunma kalkanı bağlamında Türkiye’nin son dönemde aldığı kararlar
ve hükümetin İran’a yönelik eleştirel tutumundaki yükseliş Ankara’nın gerçek güvenlik ve
savunma algılamalarının yerleştiği ekseni ortaya koymaktadır. 32
28 “Israel launches leap in IRBM capabilities”, Jane’s Defence Weekly, 23 Ocak 2008, s. 5; Scott
Johnson ve Emily Chorley, “Options to prevent a nuclear Iran: studies in preemption”, Jane’s
Defence Weekly, 28 Mart 2012, s. 28.
29 “Israel tests upgraded Arrow 2 system”, Jane’s Defence Weekly, 2 Mart 2011, s. 19; Alon Ben-
David, “Tit for Tat”, Aviation Week & Space Technology, 28 Şubat 2011, s. 24.
30 “Moskova’dan kalkan uyarısı”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2011; Brooks Tigner, “Russia ramps up
anti-BMD rhetoric”, Jane’s Defence Weekly, 30 Kasım 2011, s. 4.
31 “İran’ın nükleer silahı, dedikodudur”, Dünya, 16 Mart 2010, http://www.dunya.
com/%E2%80%9Diranin-nukleer-silahi-dedikodudur%E2%80%9D_81328_haber.html
(Erişim Tarihi: 27 Kasım 2011); “Gül’den İsrail ve İran mesajları”, Radikal, 22 Eylül 2010.
32 “Erdoğan: Tahran ipe un seriyor”, Cumhuriyet, 6 Nisan 2012; Nilgün Cerrahoğlu, “Tahran’a da
Van Minüt!”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2012.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
50
Türkiye’nin Seçenekleri
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu balistik füze tehdidi düz mantık çerçevesinde ele
alındığında, verilebilecek en doğrudan karşılık Türkiye’nin kendi balistik füzelerini gelişti-
rip konuşlandırması gibi gözükebilir. Fakat tehdidin kaynağı konumundaki İran ve Suriye
gibi komşularıyla karşılaştırıldığında, daha gelişmiş teknik ve teknolojik imkânlara sa-
hip bulunan ve hem maliyet-etkinlik, hem de taktik/stratejik esneklik açılarından önemli
avantajlara sahip hava gücünü tesis edebilmiş bir ülke olarak Türkiye’nin, ancak çok özel
stratejik ve taktik şartlarda fayda sağlayan balistik füzelere yönelmesi gerçekçi ve isabetli
bir seçenek değildir. Son dönemde balistik füzeler lehindeki demeçler ve başlatıldığı iddia
edilen çalışmalar, bu gerçeği değiştirmemektedir.33
Bu durumda Türkiye açısından bir kriz veya çatışma halinde balistik füze saldırı-
larının caydırılması, bu mümkün olmaz ise tehdit oluşturan füzelerin yerde veya havada
saf dışı bırakılması, bir de hedefe ulaşmaları durumunda verebilecekleri zararı en aza indi-
recek önlemlerin alınmasıyla ilgili seçeneklerden bahsedilebilir. Türkiye’nin sahip olduğu
gerek siyasi gerekse askeri güç temelindeki ağırlığın ve etkinliğin, bir kriz veya çatışma
anında balistik füzelere sahip ülkeleri bunları kullanmaktan vazgeçirmek için zaten sonu-
na kadar devreye sokulacağı varsayılabilir. Tehdit oluşturan balistik füzelerin daha fırla-
tılmadan tespit ve imha edilmesi, yani “karşı kuvvet” ya da “ön alma” tabir edilen harekât
türü, daha önce balistik füze tehdidi kısmında da belirtildiği gibi balistik füzelerin yer-
deyken tespitinin zor olması sebebiyle hem başarılı sonuçların garanti edilemeyeceği, hem
de ihtiyaç göstereceği hava gücü unsurlarının fazlalığı itibarıyla Türkiye gibi bir bölgesel
gücün imkânlarının ötesine geçen bir seçenektir. Hedefine ulaşan balistik füzelerin verdiği
hasar veya can kaybının azaltılması ise esas itibarıyla pasif savunma veya sivil savunma ön-
lemlerini ilgilendirmekte, Türkiye gibi geniş bir coğrafyaya yayılmış kalabalık nüfusa sahip
ülkeler açısından, hele bir de nükleer başlıklarla donatılmış füzeler söz konusu olduğunda,
gerçekçi ve uygulanabilir bir seçenek olmaktan çıkmaktadır.34
Dolayısıyla, füzelerin fırlatıldıktan sonra tespit edilip daha hedeflerine ulaşmadan
havadayken durdurulması seçeneği, yani “aktif füze savunması, içerdiği teknolojik zor-
luklar ve getirdiği kabarık mali faturaya karşın diğer tüm seçenekler içerisinde en gerçek-
33 Türkiye açısından balistik füze – hava gücü edinimi karşılaştırması için bkz.: Egeli, Balistik
Füzeler, s. 90-100. 500 km, 1.500 km ve 2.500 km menzilli füzelerin geliştirilmesine yönelik
çalışmaların başlatıldığına dair Türk yetkililerce 2011 sonlarında yapılan açıklamalar, balistik
füzelerden ziyade seyir (cruise) füzeleri bağlamında yapılmış olabilir. Bu kapsamda, balistik
füzelere kıyasla daha ucuz ve daha isabetli oldukları için çok daha geniş taktik kullanım alanına
sahip seyir füzeleri, Türkiye’nin mevcut teknoloji edinme ve tedarik programlarının doğal bir
uzantısı olarak geliştirilip üretilebilecekleri için, yatırım ve tedarik maliyetleri açısından daha
cazip bir seçenek teşkil etmektedir. “TÜBİTAK: Hedefimiz 2 bin 500 kilometre menzilli füze
yapmak”, rriyet, 14 Ocak 2012; “Türk Füzesi SOM İçin Geri Sayım Başladı, Türkiye 2
bin 500 kilometre menzilli füze için gün sayıyor”, TRT, 13 Ocak 2012, http://www.trt.net.tr/
trtavaz/turk-fuzesi-som-icin-geri-sayim-basladi--haber-detay,tr,24107.aspx (Erişim Tarihi: 13
Nisan 2012).
34 Balistik füze tehdidi bağlamında karşı güç seçeneği ile pasif ve sivil savunma önlemlerinin daha
detaylı bir analizi için Bkz.: Egeli, Balistik Füzeler, s. 101-108.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
51
çi ve uygulanabilir olanıdır. Buna karşılık Türkiye’nin son 20 yıl zarfında en azından üç
kez balistik füze tehdidi altında kalmasına rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri bugüne kadar
balistik füzelere karşı herhangi savunma yeteneği kazanmamıştır. Kitle imha silahları ta-
şımadıkları sürece balistik füzelerin geniş çaplı bir çatışmanın akışı ve sonucu üzerinde
fazlaca bir etkiye sahip olamayacakları, dolayısıyla Türkiye’nin üstün konvansiyonel saldırı
yetenekleri karşısında balistik füzelerin ciddi bir tehdit ortaya koyamayacağı varsayımı
bu durumu açıklayan etmenlerin ilkidir. Gerçekleşecek bir füze saldırısında NATO ve
ABD ile mevcut ittifak bağları ve savunma garantilerinin devreye gireceği beklentisi, füze
savunmasına yönelik ulusal önlem ve kabiliyetlerin kazanılmasında yaşanan gecikmeyi
açıklayabilecek ikinci bir etmendir. Balistik füzelere karşı etkin savunma sağlayacak ve
geniş arazi dilimlerini koruyabilecek nitelikteki füze savunma sistemlerinin en azından
2000’li yıllara kadar ortaya çıkmamış olması, füze savunma teknolojisinin belli bir ol-
gunluğa erişmesi sonrasındaysa bu kez de bu kategorideki sistemlerin gerektirdiği milyar
dolarlar seviyesindeki mali kaynakların kolaylıkla tahsis edilememesi, bu konuda yaşanan
gecikmenin üçüncü sebebi olarak gösterilebilir.35
Sonuç itibariyle Türk Hava Kuvvetleri’nin yüksek irtifa hava savunmasını dayan-
dırmaya devam ettiği Nike Hercules füzeleri 50 yaşını doldurmuş ve balistik füzeler bir
yana, modern savaş uçaklarına karşı dahi etkinliklerini yitirmiş durumdadır.36 Hem uçak,
hem balistik füzelere karşı etkili olabilecek yeni nesil uzun menzilli hava savunma sistem-
lerinin satın alınmasına yönelik tedarik projeleri son 20 yıldır zaman zaman gündeme
gelmiştir.37 Fakat, süratle hayata geçirileceği beklentisiyle projelendiren bu girişimler yü-
rütülmekte olan diğer pek çok savunma teçhizat alımı arasından sıyrılarak bütçesel önce-
lik kazanamamış ve bugüne kadar uygulamaya aktarılamamıştır.38 2009’dan bu yana teklif
değerlendirme çalışmaları devam eden LORAMIDS uzun menzilli hava/füze savunma
projesi kapsamında mali kaynaklar tahsis edilse ve süratle karara varılarak sipariş verile-
bilse dahi, ihaleye konu sistemlerin performansı ve tedarik miktarları itibarıyla sadece
birkaç stratejik nokta veya şehire nispeten kısa menzilli balistik füzelere karşı koruma
35 Elekdağ, Füze Teknolojisi; Hava Kuvvetleri Komutanlığı, TSK ’nde Hava ve Füze Savunması, s. 49.
36 İbrahim Sünnetçi, “Türk Hava Kuvvetleri Yarınlarını Tanımlıyor”, Savunma ve Havacılık, No:
147, s. 34, 127.
37 “Orduya 30 trilyonluk silah”, Milliyet, 5 Şubat 1991; “200 Patriot için görüşme sürüyor”,
Milliyet, 9 Mart 1991; “Ordudan modernizasyon hamlesi”, Milliyet, 22 Kasım 1994; “İran
tehdidine İsrail füzesi”, Milliyet, 14 Mayıs 1997; “İran’a karşı füzesavar”, Milliyet, 9 Temmuz
2001; Mustafa Seven, İstanbul ve Ankara’ya füze kalkanı”, Milliyet, 10 Ağustos 2008.
38 Türk Silahlı Kuvvetleri son 10 yıl içerisinde hava/füze savunma sistem tedariki ile aynı seviyede
(birkaç milyar dolar) veya daha fazla mali kaynak gerektiren takip eden tedarik projelerini daha
fazla bütçesel öncelik tanıyarak uygulamaya aktarmıştır: Havadan Erken İhbar ve Kontrol
Uçağı, A400M nakliye uçağı, Keşif ve Taarruz Helikopteri, PO-III F-16 modernizasyonu,
PO-IV üçüncü paket F-16 alımı, MİLGEM korvet, Havadan Bağımsız Tahrikli Denizaltı,
Genel Maksat Helikopteri, F-35 Geleceğin Savaş Uçağı. Bkz.: Savunma Sanayii Müsteşarlığı
Stratejik Plan 2012-2016, s. 32-33, http://www.ssm.gov.tr/anasayfa/kurumsal/Documents/
SP/Sp2012_2016/index.html (Erişim Tarihi, 5 Nisan 2012); Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2010 Yılı Faaliyet Raporu, s. 46-59, http://www.ssm.gov.tr/anasayfa/kurumsal/Faaliyet%20
Raporlar/2010/2010%20Y%C4%B1l%C4%B1%20Faaliyet%20Raporu.html (Erişim Tarihi:
10 Nisan 2012).
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
52
sağlayan bir yetenek kazanılabileceği anlaşılmaktadır.39 İlaveten, pek çok NATO ülkesinin
savaş gemilerine balistik füze tespit veya imha yeteneği kazandırma yönündeki adımla-
rının benzeri Türkiye tarafından henüz atılmadığı için, istense dahi bu yetenekte hava
savunma firkateynlerinin 2020’li yılların ortalarından önce göreve başlamasının müm-
kün olamayacağı sonucu çıkmaktadır. Balistik füzelerin fırlatıldıkları andan itibaren tes-
pit, teşhis ve takibini yaparak füze savunma sistemlerinin hedeflerine angaje olabilmeleri
açısından vazgeçilmez nitelikteki erken ihbar ile komuta-kontrol-haberleşme (command-
control-communication - C3) imkânları ele alındığında da, son birkaç yıldır NATO’nun
C3 altyapısının Türkiye’deki uzantıları üzerinde NATO tarafından yapılmakta olan bazı
iyileştirmeler haricinde, Türkiye’nin ulusal seviyedeki altyapısı ile karar süreçlerinin füze
savunmasının özel gereklerine göre elden geçirildiği veya takviye edildiğine dair en azın-
dan kamuoyuna yansımış herhangi bir işaret mevcut değildir.
Sonuç itibarıyla, balistik füze tehdidi karşısında Türkiye’nin sahip bulunduğu tek
gerçekçi seçenek aktif füze savunmasının tesis edilmesi olduğu halde, bugüne kadar bu
alanda herhangi bir yetenek kazanılmadığı ve geleceğe yönelik projeler ile mali kaynaklar
dikkate alındığında da bu nitelikteki ulusal önlemlerin en azından öngörülebilir bir ge-
lecekte ve tüm ülkeyi kapsayacak bir çerçevede hayata geçirilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla, hem günümüzde hem de geleceğe yönelik olarak mevcudiyeti yadsınamaz ba-
listik füze tehdidi ve onunla bağlantılı nükleer tehdidin karşılanması ve etkisiz kılınması
anlamında Türkiye’nin, stratejik değerlendirmelerin ötesinde biraz da füze savunmasının
NATO üzerinden temininin sağladığı tasarruf boyutunu hesaba katarak, bu alanda ABD
ve NATO ile ittifak bağlarına ve garantilerine güvenmeye devam ettiği söylenebilir. 40 Bir
yandan İran etrafında şekillenmekte olan balistik füze-nükleer silah kombinasyonunun
yarattığı tehdit algısı, diğer yandansa Türkiye’nin füze savunmasına tahsis edebileceği nis-
peten sınırlı ulusal kaynaklar dikkate alındığında, Ankara’nın füze tehdidi karşısındaki
tavrını ve politikalarını daha uzun süre NATO ve ABD’nin sağladığı savunma garantileri
etrafında ve bu garantilerin bir uzantısını teşkil eden füze kalkanı çerçevesinde şekillen-
dirmek zorunda kalacağı öngörüsü yapılabilir.
Hatta bir yönüyle, NATO ve ABD tarafından tesis edilmekte olan füze savunma
kalkanının, Soğuk Savaş yıllarının nükleer “genişletilmiş caydırıcılık” (extended deterrence)
ve buna bağlı “mahrum bırakma yoluyla caydırıcılık” (deterrence by denial) kavramlarının
bir uzantısı ve tamamlayıcısı niteliğini kazandığı, bir bakıma operasyonel manada nükleer
caydırıcılığı da içine alan yeni ve daha geniş bir çerçeve oluşturarak Türkiye’nin savunma
konjonktürünün önemli bir unsuru haline geldiği söylenebilir.41
39 Sünnetçi, Lizbon Zirvesi, s.154; Ümit Enginsoy ve Burak Ege Bekdil, “Raytheon Touts Local
Benefits In Turkish Missile Defense Bid”, Defense News, 13 Haziran 2011.
40 “Savunma Bakanı Gönül: Füze Kalkanı tasarruf sağlayabilir”, Vatan, 15 Ekim 2010; “Türkiye’den
iki koşul”, Cumhuriyet, 15 Kasım 2010.
41 “Genişletilmiş caydırıcılık” yaklaşımında, ABD’nin müttefiklerine karşı bir saldırının gerekirse
nükleer silahlar kullanılarak karşılıksız ve cezasız bırakılmayacağı mesajı verilerek saldırının
caydırılması hedeflenmektedir. “Mahrum bırakma yoluyla caydırıcılık” yaklaşımında ise, ABD
tarafından devreye sokulacak etkili savunma önlemleri sayesinde, müttefiklere yapılacak bir
saldırının askeri ve siyasi hedeflerine ulaşmasının ABD tarafından engelleneceği olgusu ağırlık
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
53
Füze Savunması ve NATO
Bölgesel güçlerin elindeki nispeten ilkel balistik füzelerin ortaya koyduğu tehdidin ve bu
tehdide karşı alınabilecek savunma önlemlerinin NATO’nun gündemine girmesi, 1991
Körfez Savaşı sırasında Saddam rejiminin füze saldırıları gerçekleştirmesi sayesinde ol-
muştur. NATO’nun füze savunmasına yönelik bakış açısı ve alabileceği önlemler 1991
Körfez Savaşı’nı takip eden dönemden itibaren yoğun tartışmalara ve çalışmalara konu
olmuş, İttifak’ın güney ve doğu sınırlarında süratle yaygınlaşan balistik füzelere karşı ko-
runma sağlayabilecek füze savunma yapılanması ve sistemlerine gerek duyulduğu üzerin-
de uzlaşma sağlanarak bu hususun NATO Stratejik Konsepti’ne dâhil edilmesi 1999’u
bulmuştur.42 Ardından Haziran 2004’deki İstanbul Zirvesi’nde, “Aktif Kademeli Taktik
Balistik Füze Savunması” (Active Layered Tactical Ballistic Missile Defense - ALTBMD)
adıyla anılan bir füze savunma kalkanı kurulması için düğmeye basılmıştır. Bugün hala
NATO’nun füze savunma mimarisi ve yetenekleri için ana çerçeveyi oluşturmaya devam
eden ALTBMD ile İttifak askeri kuvvetlerine 3.000 km’ye kadar menzili olan balistik
füzelere karşı korunma sağlanması hedeflemiş, bu amaçla NATO’nun C3 altyapısının füze
savunmasının gereklerine göre yeniden yapılandırılması kararlaştırılmıştır. Buna karşılık,
füze savunmasının asıl vurucu unsuru olan önleyici füzelerin üye ülkelerin sahip olduğu
ve ihtiyaç halinde İttifak’a tahsis etmelerinin beklendiği sistemlerden oluşması kararlaş-
tırılmış, yani NATO’nun kendine ait önleyici füzelere sahip olmayacağı bir çerçeve be-
nimsenmiştir. Benzer şekilde, bazı üye ülkelerin tehdidin niteliği ve acilliği konusundaki
çekinceleri, ayrıca ihtiyaç duyulan fakat ortada olmayan çok büyük çaplı mali kaynakların
bir yansıması olarak, sivil hedefler ile NATO ülkelerindeki nüfusun korunması ilk saf-
hada ALTBMD’nin kapsamı dışında bırakılmıştır.43 Ama bu durum uzun sürmemiş ve
Nisan 2008’deki Bükreş zirvesinde sadece askeri birlikler ile yüksek değer taşıyan hedef-
lerin değil, tüm NATO toprakları ile sivil nüfusun da füze şemsiyesi kapsamına alınması
karara bağlanmıştır. Bu önemli gelişmeye vesile teşkil eden ise, ABD’nin kendi toprakla-
rını korumak için ABD anakarasında hizmete sokmaya başladığı “Karada Konuşlu Yarı
Yol Savunma Sistemi” (Ground Based Mid-Course Defense System – GMD) füze savunma
sisteminin Avrupa’ya yerleştirilecek ileri unsurlarının, ABD’nin baskısı ve zorlu pazarlık-
lardan sonra NATO’nun füze savunma mimarisine dâhil edilmesi olmuştur.44
Burada değinilmesi gereken önemli bir husus, gerek Ortadoğu kaynaklı füze teh-
didinin öncelikli bir konu olarak ele alınması, gerekse füze savunması alanında artık sa-
kazanmaktadır. ABD stratejisinin bu konuda son yıllarda geçirmekte olduğu dönüşüm için bkz.:
Michael Bruno, Bettina H. Chavanne ve Bill Sweetman, “Closing Pandora’s Box”, Aviation
Week and Space Technology”, 12 Nisan 2010, s. 24-25.
42 NATO’nun füze savunma alanında geçtiği aşamaların incelenmesinde faydalanılan başlıca
kaynaklar: Ian Davis, NATO and Missile Defence”, Military Technology, 2/2005, s. 55; John
C. Rood, “BMD after Bucharest NATO Summit”, Military Technology, 8/2008, s. 18; “Missile
Defence: e Alliance Perspective”, Report to NATO Parliamentary Assembly, Military
Technology, 8/2008, s. 19-25.
43 Davis, “NATO and Missile Defence”, s. 55; Rood, “BMD after Bucharest”, s. 18.
44 Amy Butler ve Robert Wall, “Defense Complex”, Aviation Week & Space Technology, 17 Kasım
2008, s. 26-27.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
54
hip olmaya başladığı kayda değer yetenekler itibarıyla ABD’nin 1990’lı yıllardan itibaren
NATO içerisinde bu alanda yürütülen çalışmalarda lokomotif rolünü üstlendiği, Avrupalı
müttefiklerini füze tehdidinin ciddiyetine ve bir an önce somut tedbirler alınmasının ge-
rekliliğine ikna etmeye çalışan ülke görüntüsü çizdiğidir. Başkan Reagan’ın 1983’teki ünlü
“Yıldız Savaşları” konuşmasından itibaren ABD anakarasını balistik füze tehdidinden ko-
ruyacak teknoloji ve sistemlerin geliştirilmesi için yoğun çaba ve kaynak harcayan ABD,
Soğuk Savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği kaynaklı füze tehdidinin önceliğini yitir-
mesiyle füze savunması alanındaki harcamaların gerekçilendirmesini Irak, Kuzey Kore ve
İran gibi bölgesel güçlere yöneltmiştir.45 Bu kapsamda, ABD’nin 2000’li yıllarda Avrupalı
müttefiklerinin önüne getirdiği teklif, ABD anakarasını korumaya yönelik ABD mülkiye-
tindeki GMD sistemine ait bazı radarlar ile önleyici füzelerin “Üçüncü Mevzi” adı verilen
bir yaklaşım çerçevesinde süratle Avrupa’ya yerleştirilmesidir.46 Avrupa’nın kendisinden
ziyade ABD anakarasının savunmasına hizmet edeceği algılamalarına yol açan bu teklif,
Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi Rusya’yı hala birincil tehdit olarak gören bazı Doğu
Avrupa ülkelerinin verdiği destek ve 2008 Bükreş Zirvesi’nde alınan lehte karara rağmen
ilerleme kaydedememiştir.
Bu kapsamda belki daha da önemlisi, Ortadoğu kaynaklı ya da daha doğrudan
bir ifadeyle İran kaynaklı balistik füzeleri durdurmak üzere Avrupa’ya yerleştirilmesi-
nin gerektiği savlanan ABD füze kalkanına ait “Üçüncü Mevzi” unsurlarının, aynı za-
manda Rus kıtalararası füzelerini de düşürülebilecek olmasından endişe duyan Rusya
Federasyonu’nun şiddetli tepkisi ve direnciyle karşılaşmış olmasıdır. Rusya’nın itirazları
İttifak’ın Avrupalı üyelerinden bazılarının tereddütleriyle birleştiğinden, NATO’nun füze
kalkanı girişimi bu yıllarda belli bir duraklama evresine girmiştir.47
En nihayet, 2009’da ABD’de Obama Yönetimi’nin görevi devralması ve ABD’nin
anakara füze şemsiyesinin ileri unsurlarının Avrupa’ya yerleştirilmesi ısrarını bir kenara
bırakarak, Eylül 2009’da “Avrupa Aşamalı Uyum Yaklaşımı” (European Phased Adapti-
ve Approach – EPAA) adı verilen yeni bir füze savunma yaklaşımını masaya sürmesiyle
NATO’nun füze kalkanına yönelik çalışmaları tekrar ivme kazanabilmiştir. Bu kapsamda
Obama Yönetimi, İran gibi bölgesel güçlerin balistik füze yeteneklerinde yaşanacak ge-
lişmelere paralel olarak yıllar içinde ve fazlar halinde uygulamaya aktarılacak daha esnek
45 1983-2011 döneminde ABD’nin füze savunma çalışmalarına harcadığı meblağ 150 milyar dolar
olarak tahmin edilmektedir. Bkz.: Eliot Blair Smith ve Gopal Ratnam, “$35B missile defense
misses bullet with bullet”, Bloomberg, 3 Ağustos 2011, http://www.bloomberg.com/news/2011-
08-03/missile-defense-costing-35-billion-misses-bullets-with-bullets.html (Erişim Tarihi: 10
Nisan 2012).
46 Burada “Üçüncü Mevzi”den kasıt, Kaliforniya ile ABD’nin Doğu kıyısındaki ilk iki GMD
mevzisinden sonra üçüncü mevzinin Avrupa’da tesis edilmesidir. Bkz.: Michael Sirak, “e End
Game”, Jane’s Defence Weekly, 15 Eylül 2004, s. 24-29.
47 Vladimir Petrov, Russia plans to counter missile defence shield”, Jane’s Defence Weekly, 12
Kasım 2008, s. 6; Dmitry Rogozin, “Missile defence as a common cause for all”, Jane’s Defence
Weekly, 21 Ekim 2009, s. 20; Duncan Lennox, “US and Europe must aim to please Russia”, Jane’s
Defence Weekly, 25 Mart 2009, s. 20-21.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
55
bir füze kalkanı yaklaşımı önermiştir.48 Biraz daha açmak gerekirse, EPAA kapsamında
ABD, ALTBMD çerçevesinde NATO’nun kazanmaya başladığı C3 altyapısına paralel
olarak 2011’den itibaren Avrupa denizlerine önleyici füzeler taşıyan ABD savaş gemileri,
2015’ten itibarense karada konuşlu önleyici füzeler konuşlandırmayı ve bunların yete-
neklerini yıllar içerisinde hem tehdit seviyesinde, hem de teknolojideki gelişmeler para-
lelinde artırmayı önermiştir.49 EPAA planının en azından 2020’ye kadarki safhalarında
konuşlandırılması hedeflenen önleyici füzeler Rusya’nın kıtalararası balistik füzelerine
ciddi bir tehdit oluşturmamaktadır. Ayrıca, ABD’nin kendi topraklarını korumaya yö-
nelik kıtalararası füze kalkanı ile Avrupa’da oluşturulacak bu yeni füze savunma kalkanı
arasındaki doğrudan ilişki de EPAA sayesinde zayıflamıştır. Bu sayede, EPAA daha ön-
ceki ABD önerisinden daha geniş kabul görmüş ve Kasım 2010’daki Lizbon Zirvesi’nde
askeri kuvvetlerin yanı sıra bundan böyle sivil nüfus ve İttifak topraklarının tamamının
da füze saldırılarından korunması için adımlar atılmasını öngören yeni İttifak füze sa-
vunma stratejisinin kabulüne zemin hazırlamıştır. Lizbon Zirvesi’nde oluşan uzlaşma
doğrultusunda NATO, ALTBMD çerçevesinde tesis edilmesine zaten başlanmış olan C3
altyapısının yeteneklerini tüm ittifak topraklarının ve nüfusun korunmasına izin verecek
şekilde geliştirilmesini kararlaştırmış, önleyici füzelerin ise eskiden olduğu gibi İttifak’a
üye ülkelerce tahsis edilecek sistemlerden oluşacağı, bu kapsamda ABD’nin EPAA kap-
samında Avrupa’ya konuşlandıracağı radar ve önleyici füzelerin NATO füze kalkanının
merkezinde yer alması kabul görmüştür.50
NATO zirvelerinde alınan bu iddialı karar ve açıklamaları bir kenara bıraka-
rak ALTBMD çerçevesinde edinilmekte olan yetenekleri teknik yönüyle ele alırsak,
NATO’nun füze savunma alanındaki çalışma ve hazırlıklarının gerçek niteliği ve içeriği
hakkında farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu manada ALTBMD esas itibarıyla bir
yazılım paketidir ve ana işlevi çeşitli NATO ülkelerine ait birbirinden farklı çalışma özel-
liklerine sahip algılayıcıların verilerini bir araya getirecek ara yüzü sağlamasıdır. Bu suretle
oluşturulan balistik füze tehdidine ait taktik resim, NATO’nun yetenekleri artırılmakta
olan mevcut C3 ağı üzerinden İttifak genelindeki kullanıcılara, yani sevk ve idare işlevini
yürütecek karargâhlar ile yaklaşmakta olan füzelerin yere düşme noktaları yakınındaki
savunma unsurlarına ulaştırılacaktır.51 Bu yönüyle ALTBMD, füze savunmasına yönelik
olarak sadece taktik resim sunmaktan ibaret pasif bir işlev yerine getirmekte, buna karşılık
tehdit oluşturan füzelerin hangi savunma unsurlarınca önleneceğine yönelik görevlen-
dirme ve merkezi kontrolü yerine getirememekte, ayrıca önleyici sistemlerin hedeflerine
angaje olmasını kolaylaştıracak hassasiyetteki hedef bilgilerini de sunamamaktadır. Bu
48 e Phased Adaptive Approach for Missile Defense of Europe, Fact Sheet by Missile Defense
Agency, 17 Eylül 2009, http://www.mda.mil/system/paa.html (Erişim Tarihi: 14 Nisan 2012).
49 Patrick O’Reilly, Ballistic Missile Defense Overview – European Phased Adaptive Approach,
Missile Defense Agency, Washington, D.C., 18 Ekim 2011, s. 3-8.
50 Robert Wall,Alliance Agenda”, Aviation Week & Space Technology, 29 Kasım 2010, s. 26.
51 Dağıtımı ve paylaşımı yapılan taktik resim esas itibariyle İttifak bünyesindeki karargâhlar ile
kullanıcılara ulaştırıldığı halde, bir kez ülkelerin ulusal komuta-kontrol-muhabere sistemine
dahil olduktan sonra bu verilerin ulusal seviyedeki karargah, kullanıcı ve birliklerce görülmesi ve
kullanılmasının önünde herhangi bir engel yoktur.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
56
alanda asıl kapsamlı yeteneklere sahip olan, örneğin uzayda konuşlu balistik füze erken
ihbar uydularını NATO kullanımına tahsis edebilen tek İttifak üyesi ABD olup, son 30
yıldır füze savunması alanına yaptığı yatırım ve edindiği kendi kendine yeterli altyapı iti-
barıyla, NATO’nun ALTBMD yapılanmasının komuta-kontrol-haberleşmesini sırtında
taşıyan ülke ABD’dir.52
Benzer durum önlemeyi yapacak füze savunma sistemleri için de geçerlidir.
ALTBMD kapsamında Avrupa ülkelerinin İttifak’ın füze savunmasına tahsis edebildiği
bir avuç önleyici füze, görece kısıtlı performansa sahip ve sadece “alt katman” (lower tier)
savunması tabir edilen ve balistik füzelerin artık hedeflerine ulaşmak üzereyken vurulma-
sına imkân tanıyan sistemlerdir. NATO’ya üye 28 ülke arasından ABD haricinde sade-
ce Hollanda ve Almanya görece uzun menzili (1.000 km) balistik füzeleri düşürebilecek
Patriot PAC-3 önleyici füzelerine, o da kısıtlı miktarlarda sahiptir. Fransa ve İtalya’nın
NATO’ya tahsis ettiği füzesavar sistemler, 600 km’den daha uzun menzile sahip balistik
füzelere karşı etkisizdir.53
2010 Lizbon Zirvesi’nde alınan kararlar açısından belki daha da çarpıcı olanı,
sadece alt katman füze savunması yapabilen bu sistemlerin kendi bulundukları nok-
tanın etrafındaki dar bir alanı koruyabilmeleri, dolayısıyla sivil nüfusun ve tüm İtti-
fak topraklarının korunmasını öngören yeni NATO stratejisinin, ABD’nin imkânları
devreye girmediği sürece ne kısa ne de orta vadede uygulamaya aktarılma şansının
zaten bulunmamasıdır. Geniş coğrafi alanların savunulabilmesi için hedefine doğru
yol alan balistik füzeleri atmosferin üst tabakalarında veya uzayda vurabilen çok daha
yüksek teknolojili ve maliyetli üst katman veya “yarı yol” (mid-course) safhası önleyici
füzelere ihtiyaç duyulmaktadır. Şu an için Avrupa ülkelerinden hiçbirinin bu katego-
ride savunma sistemleri geliştirilmesi veya alınmasına yönelik elle tutulur bir progra-
mı mevcut değildir.54
Sonuç itibarıyla, NATO’nun füze savunmasına yönelik ALTBMD girişimi
ABD’nin sahip olduğu ve Avrupa’nın savunmasına tahsis ettiği imkânlar ve yetenekler
üzerine şekillenmek durumundadır. ABD’nin dünyanın herhangi bir köşesinde füze sa-
vunması yapabilmek için ALTBMD’ye, NATO’ya veya Avrupa’ya ihtiyacı yoktur. Fakat
bunun tersi NATO’nun Avrupalı üyeleri için geçerli değildir. Bu durumda, özellikle 1.000
km üzerindeki menzillere sahip balistik füzelerin durdurulması söz konusu olduğunda,
NATO füze kalkanına yönelik tüm analiz ve tartışmalar, ABD’nin EPAA çerçevesinde
Avrupa’ya sağlamayı taahhüt ettiği füze savunma önlemleri ve yeteneklerine indirgen-
mektedir.
52 “Interview with ALTBMD Chief Alessandro Pera”, Defense News, 5 Nisan 2010, s. 8; Brooks
Tigner, “NATO to step up ALTBMD tests”, Jane’s Defence Weekly, 14 Eylül 2011, s. 19; Brooks
Tigner, “NATO progresses missile defence C2 plans”, Jane’s Defence Weekly, 14 Temmuz 2010,
s. 25.
53 NATO Source Alliance News Blog, http://www.acus.org/natosource/video-first-live-fire-test-
natos-missile-defense-system (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2012); Charles Hollosi, “European
fleets respond to ballistic missile threats”, Jane’s Navy International, Eylül 2011, s. 28-29.
54 Amy Butler, “Missing Link”, Aviation Week & Space Technology, 22 Ağustos 2011, s. 23.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
57
Bu yönüyle, Soğuk Savaş yıllarında ABD’nin Avrupa’daki müttefiklerine sağladığı
taktik nükleer silahlara dayalı “genişletilmiş caydırıcılık” garantilerinin, Soğuk Savaş son-
rasında dönüşümden geçerek “mahrum bırakma yoluyla caydırıcılık” olgusuna evrildiği
söylenebilir. Genişletilmiş caydırıcılıkta, ABD’nin müttefiklerine karşı bir saldırının ge-
rekirse nükleer silahlar kullanılarak karşılıksız ve cezasız bırakılmayacağı mesajı verilerek
saldırının caydırılması hedeflenmekteydi. Mahrum bırakma yoluyla caydırıcılık yaklaşı-
mında ise, ABD tarafından devreye sokulacak etkili savunma önlemleri sayesinde, müt-
tefiklerine yapılacak bir saldırının amaçlarına ulaşmasının ABD tarafından engelleneceği
olgusu ağırlık kazanmaktadır. Bu yönüyle Avrupa’nın balistik füzelere karşı savunulması
için ABD tarafından tahsis edilmekte olan kaynaklar, Soğuk Savaş sonrası dönemde öne-
mi artan “mahrum bırakma yoluyla caydırıcılık” doktrininin önemli bir unsurunu teşkil
etmektedir.55
ABD’nin Füze Savunma Yetenekleri ve EPAA
ABD, 1980’li yıllardaki “Stratejik Savunma Girişimi” (Strategic Defense Initiative – SDI),
ya da kamuoyunun daha iyi tanıdığı ismiyle “Yıldız Savaşları” programından başlayarak
füze savunmasına büyük kaynaklar ayıran ve ABD anakarasına yönelik balistik füze teh-
didinin bertaraf edilmesini bir ulusal savunma önceliği olarak ele alan bir ülkedir. ABD,
1991’deki Körfez Savaşı’ndan çıkarılan dersler doğrultusunda, Kuzey Kore veya İran ben-
zeri bölgesel güçlerce nispeten kısıtlı sayıda ama kitle imha silahı taşıyan balistik füze-
lerle ABD anakarası veya ABD’nin denizaşırı askeri unsurları ile yakın müttefiklerine
karşı düzenlenebilecek saldırıların etkisiz kılınması yönünde büyük çaba ve kaynak har-
camış ve harcamaya da devam etmektedir. ABD’nin bu alanda ulaştığı teknolojik seviye
ve edinmeye başladığı kabiliyetler, dünyanın geriye kalanının 10 belki 20 yıl ilerisindedir.
Vaşington’un bu alandaki projelere her yıl tahsis ettiği 10 milyar mertebesindeki mali kay-
nak ve ABD’nin teknolojik imkânları göz önüne alındığında, önümüzdeki 20 yıllık zaman
diliminde bu farkın kapanması mümkün görünmemektedir.56
Kendi başına bir kitap konusu olabilecek çeşitlilik ve karmaşıklıktaki ABD’nin
füze savunmasına yönelik kabiliyet, program ve planlarını detaylandırmak yerine, bu çalış-
mada ABD’nin Avrupa ve NATO’nun füze savunmasına tahsis etmeyi önerdiği sistemle-
rin EPAA tarafından sınırları çizilen çerçevede incelenmesiyle yetinilecektir.
55 Baker Spring, “Europe, Missile Defense, and the Future of Extended Deterrence”, WebMemo,
No.2080, Washington, D.C., e Heritage Foundation, 25 Eylül 2008, s. 1-2; Manpreet Sethi,
“New Face of Security: Missile Defense Rewrites Nuclear Strategies”, Defense News, 16 Ocak
2006, s. 21; Michael Rühe, “NATO and Extended Deterrence in a Multinuclear World”,
Military Technology, 4/2009, s. XXXIII-XXXIX.
56 Eliot Blair Smith ve Gopal Ratnam, “$35B missile defense misses bullet with bullet”, Bloomberg,
3 Ağustos 2011, http://www.bloomberg.com/news/2011-08-03/missile-defense-costing-35-
billion-misses-bullets-with-bullets.html (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2012); Philip Coyle, “Ask
McCain and Obama about Missile Defense”, Center for Defense Information, 16 Eylül 2008,
http://www.cdi.org/friendlyversion/printversion.cfm?documentID=4371 (Erişim Tarihi: 14
Nisan 2012).
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
58
1990’larda Avrupa’ya yönelik olarak Ortadoğu kaynaklı bir balistik füze tehdit al-
gılamasının ortaya çıkmasıyla birlikte, savunma önlemleri anlamında ABD’nin bu tehdide
verdiği karşılığın temelinde, tehdit altında olduğu düşünülen ülkelere veya bölgelere ko-
nuşlandırılan Patriot hava savunma sistemleri yer almıştır. Hatırlanacağı üzere, 1991 ve
2003 Irak savaşları ile daha yakın geçmişte Suriye’de yaşananlar karşısında ABD, Almanya
ve Hollanda tarafından Türkiye’nin güneydoğusundaki birkaç hava üssü ile kentin korun-
ması için konuşlandırılan savunma sistemleri Patriot’lar olmuştur.57
Patriot, 1980’lerde öncelikle savaş uçaklarını durdurmaya yönelik olarak tasarım-
lanmış, ama yıllar içerisinde balistik füzelere karşı da etkili olacak şekilde tadilattan ge-
çirilmiştir. Bugün gelinen noktada Patriot sisteminin en yeni PAC-3 türevi, 1.000 km’ye
kadar menzile sahip balistik füzeleri vurabilecek yetenektedir. Yalnız Patriot, “alt katman”
tabir edilen ve balistik füzenin hedefine doğru yolculuğunun son aşamasını oluşturan at-
mosfer içerisindeki uçuş safhasında önleme yapabilecek kapasitede bir sistemdir. Daha
uzun menzilli balistik füzelerin uçuşlarının bu son safhasında ulaştığı süratler çok arttığı
için, Patriot sistemi 1.000 kmden daha uzun menzilli füzeler karşısında etkisiz kalmak-
ta, bu kategorideki füzelerin önlenebilmesi için atmosfer-uzay geçiş noktası veya uzayda
önleme yapabilecek “üst katman tabir edilen füze savunma sistemlerinin devreye sokul-
ması gerekmektedir. Ayrıca, önleme yapılan irtifanın ve buna bağlı olarak izdüşümünde-
ki alanın görece az olması sebebiyle, Patriot sistemleri ile sadece kritik önemdeki birkaç
tesis veya şehir korunabilmekte, daha geniş alanların veya örneğin bir ülkenin tamamının
koruma altına alınabilmesi için düzinelerce hatta yüzlerce Patriot bataryasına ihtiyaç du-
yulmaktadır, ki bu mali açıdan uygulanabilir bir seçenek değildir. Önleme irtifasının az
olması sebebiyle yaklaşmakta olan füzenin ıskalanması halinde ikinci bir deneme yapmaya
vakit kalmaması, alt katman füze savunma önlemleri ve dolayısıyla Patriot’ın bir diğer za-
yıf yönüdür. Tehdit füzenin hedefinin hemen üzerinde vurulması sebebiyle, eğer nükleer
başlık taşıyorsa bu başlığın infilak etmesi ihtimalinin hala bulunması, ya da nükleer başlık
devreye girmese dahi füzenin imhası sonucunda açığa çıkacak radyoaktif maddelerin ser-
pinti halinde hedefe ulaşması da Patriot sınıfındaki alt katman füze savunma sistemlerinin
zayıf yönleri arasında yer almaktadır.58
57 Ufuk Güldemir, “Patriot’lar ne kadar güvenli?”, Cumhuriyet, 26 Ocak 1991; Nicholas Fiorenza,
“In Reprise of 1991 Role, Dutch Patriots Deploy to Turkey”, Defense News, 17 Mart 2003, s. 23.
58 Robert Wall, “War”, Aviation Week & Space Technology, 24 Mart 2003, s. 24-25; Amy Butler,
“Terminal Range”, Aviation Week & Space Technology, 15 Eylül 2008, s. 46-47; “Netherlands
decides to procure Lockheed PAC-3 missiles”, Jane’s International Defence Review, Nisan 2004,
s. 12.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
59
Tablo-2: Füze Savunma Sistemleri.59
Önleme
yapabildiği balistik
füzenin menzili
(km)
Önleme irtifası
Hizmete
girdiği /
gireceği yıl
Patriot PAC-2 600 Alt katman (~12 km) 1990
Patriot PAC-3 1.000 Alt katman (20-40 km) 2002
THAAD 1.000-3.000 Atmosfer içi ve dışı (100-150 km) 2010
SM3-IA 3.000 Atmosfer dışı 2006
SM3-IB 3.000-5.500 Atmosfer dışı 2015
SM3-IIA 5.500 Atmosfer dışı 2018
SM3-IIB >5.500 Atmosfer dışı 2020
GMD >5.500 Atmosfer dışı 2006
Arrow 1.000-3.000 Atmosfer içi (40 km) 2000
SAMP-T Aster
Blok 1 600 Alt katman (~20 km) 2010
Alt katman veya terminal safha tabir edilen füze savunma önlemlerinin yetersizlik-
lerini dikkate alan ABD, füze savunmasının üst katmana taşınması için son 20 yıldır yo-
ğun ve çok yüksek bütçeli çalışmalar yürütmüş, bu çalışmalar sonucunda şekillenen atmos-
fer dışında önleme yapabilecek sistemler 2010’lu yıllarda kullanıma girmeye başlamıştır.
ABD anakarasını korumaya yönelik GMD bir kenara bırakılacak olursa, bu sistemlerden
ilki ve en olgun olanı ABD donanmasına ait bazı savaş gemilerince taşınabilen SM3-IA
önleyici füzesidir.60 ABD Donanması’nca uzun yıllardır kullanılan SM (Standard Missile)
hava savunma füzeleri ile gemilerde mevcut bu füzelere ait ateşleme tertibatı temel alına-
rak geliştirilen SM3 çözümü, esas itibariyle atmosferin üst tabakalarına ve oradan da uzaya
çıkacak şekilde ilave kademeler ve tahrik gücü kazandırılmış taşıyıcı araç niteliğindeki bir
füze ile bu füzenin burnuna yerleştirilmiş minik bir uzay aracından oluşmaktadır. SM3
füzesi fırlatıldıktan sonra kendini fırlatan geminin gönderdiği yönlendirme komutları
doğrultusunda atmosferin üst katmanlarına çıkmakta, uzaya ulaştığında ise kendi kendine
59 ABD, İsrail ve Avrupa ülkelerinin yanı sıra, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti de
balistik füzeleri önleyebilecek sistemler geliştirmiş ve geliştirmeye devam etmektedir. Ancak
bunlar genelde, kökeni Sovyetler Birliği’ne uzanan S-300 hava savunma sisteminin balistik
füze önleme yeteneği kazandırıldığı ifade edilen türevleridir ve özellikle uzun menzilli balistik
füzelere karşı etkinliklerinin ne olacağı henüz açıklık kazanmamıştır. Bkz.: Richard D. Fisher Jr.
ve Carlo Kopp, “Game Changers”, Defense Technology International, Aralık 2009, s. 32-34.
60 2011’de SM3 füzesi taşıyan ABD savaş gemisi sayısı 23 olup, 2016’da bu sayının 41’e ulaşması
planlanmıştır. Bkz. Ronald O’Rourke, Navy Aegis Ballistic Missile Defense (BMD) Program:
Background and Issues for Congress, Congressional Research Service Report for Congress,
Washington, D.C, 19 Nisan 2011, s. 12.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
60
manevra yapabilen, üzerindeki kızılötesi algılayıcısı sayesinde tehdit füzeyi kendisi bulup
yok eden bir nevi uzay aracı sayılabilecek KW’yi (Kinetic Warhed) serbest bırakmaktadır.
Angajmanın bundan sonrası yerden herhangi bir müdahale veya desteğe gerek kalmak-
sızın bu küçük araç tarafından gerçekleştirilmekte ve uzayda yol alan tehdit füze kinetik
temasla, yani kafa-kafaya çarpışma” (hit-to-kill) yoluyla imha edilmektedir.
Burada sıklıkla gözden kaçan önemli bir detay, SM3’ün taşıdığı füzesavar ara-
cın uzaya mümkün olduğunca erken çıkartılmasının, gelmekte olan tehdit füzenin at-
mosfere girmeden henüz uzaydayken yakalanabilmesi açısından hayati önem taşıması,
buna karşılık savaş gemisi üzerinde bulunan ve SM3’ü yönlendirmesi beklenen arama
radarınınsa gelmekte olan balistik füzeyi yeterince erken tespit edememesidir. Bu kritik
engeli aşmak için ABD’nin geliştirdiği metot, füzenin fırlatıldığı bölgeye daha yakın
konumdaki ikinci bir füze tespit-takip radarınca derlenen hedef bilgilerinin, ABD’nin
balistik füze savunmasına tahsisli C3 ağı üzerinden gerçek zamanlı olarak savaş gemi-
sine aktarılması, bu sayede geminin henüz kendi radar ekranında gözükmeyen balis-
tik füzelere karşı hiç vakit kaybetmeden SM3 füzeleri fırlatabilmesidir. Böylece, tehdit
oluşturan balistik füze henüz yerden yükselirken onu durduracak önleyici füzenin de
yola çıkması sağlanmakta ve ikisinin daha geç bir evrede değil de uzayda buluşabilmesi-
ni teminen kritik önemde dakikalar kazanılmaktadır. Bu sayede, hem 3.000 km’ye kadar
menzile sahip balistik füzelerin durdurulması imkân dâhiline girmekte, hem de artık
sadece nokta hedefleri değil, çok daha geniş coğrafi alanların, hatta ülkelerin korunması
mümkün olabilmektedir.61
EPAA - 1nci Safha
Tehdit füzelerin mümkün olduğunca tespit edilip takibe alınmasının taşıdığı önem se-
bebiyle, ABD’nin EPAA stratejisinin 2011-2015 yıllarını kapsayan 1nci safhasında
Avrupa’ya konuşlandırmayı öngördüğü füze savunmasına yönelik iki unsurdan birincisi,
Karadeniz ve Doğu Akdeniz sularında dolaşacak SM3-IA füzesi taşıyan savaş gemileri,
ikinci unsur ise tehdit füzelerin olası fırlatma alanları yakınında bulunacak TP Y-2 füze
tespit ve takip radarlarıdır.62 Bu radarlardan ilki 2008 yılından bu yana İsrail’de görev
yapmaktadır. İkinci TP Y-2 radarının konuş yer olarak ise 2011’de Kürecik/Malatya’nın
belirlenmesiyle, Türkiye’nin en azından EPAA’nın 1nci safhasında en kritik Avrupa ülkesi
konumuna yükseldiği söylenebilir.63 EPAA’nın 1nci safhasında, menzili 3.000km’ye kadar
olan balistik füzelere karşı Avrupa’nın güneydoğusu üzerinde “sınırlı” bir füze savunma
kalkanı tesis edilmektedir. Örneğin Doğu Akdeniz’de devriye gezen ve SM3-IA füzeleri
taşıyan bir veya tercihen iki ABD savaş gemisi, Yunanistan’ın batısından İsrail’in doğusu-
61 Sea-Based Missile Defense Flight Test Results in Successful Intercept, ABD Füze Savunma Ajansı
(MDA) Basın Duyurusu, 15 Nisan 2011.
62 Fact Sheet on U.S. Missile Defense Policy: A Phased Adaptive Approach for Missile Defense in Europe,
Beyaz Saray Basın Bürosu basın duyurusu, 17 Eylül 2009; O’Reilly, Ballistic Missile Defense
Overview, s. 3, 5; O’Rourke, BMD program, s. 3-7; Norman Freidman, “Afloat and ashore: Aegis
BMD follows an adaptive course”, Jane’s Navy International, Eylül 2011, s. 36.
63 Fatih Altaylı, “Kürecik’i vazgeçilmez yapan 5 saniye”, HaberTürk, 24 Mart 2012.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
61
na dek uzanan coğrafyayı balistik füzelere karşı koruyabilmektedir. Buna karşılık, SM3’ün
denizde konuşlu bir sistem olması sebebiyle denizden uzak karasal bölgelere koruma sağ-
lanamadığı, örneğin Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunun SM3 füzelerinin koruma alanı
dışında kaldığı anlaşılmaktadır.64
EPAA - 2nci Safha
EPAA stratejisinin 2015-2018 dönemine yönelik 2nci safhasında, SM3-IB adı verilen
daha gelişmiş bir önleyici füzenin devreye girmesi ve bu önleyici füzelerin artık sadece
ABD savaş gemilerinde değil, Romanya’daki karada konuşlu bir üste hazır bulundurul-
ması öngörülmektedir. IA türevine göre IB önleyici füzesinin getireceği yenilik, mini uzay
aracında daha gelişmiş kızılötesi algılayıcı ve daha güçlü tahrik sistemi kullanılması sa-
yesinde hem 3.000 km’nin üzerindeki menzillere sahip balistik füzelere karşı “sınırlı” bir
savunma imkânı yaratılması, hem de balistik füzeleri sahte hedef benzeri aldatma önlem-
lerinden ayırt edebilecek teşhis hassasiyetinin kazanılmasıdır. EPAA’nın 2nci safhasında
ilaveten, ABD’nin üst katman ve atmosfer dışı önleme yapması amacıyla geliştirmekte
olduğu bir diğer füze savunma sistemi olan mobil ve karada konuşlu THAAD‘ın (Terminal
High-Altitude Area Defense), SM3’ün koruma sağlayamadığı bölgelere, örneğin doğu ve
güneydoğu Anadolu’ya konuşlandırılması planlanmaktadır.65
EPAA - 3ncü Safha
2018-2020 arasında uygulamaya aktarılacağı açıklanan EPAA’ın 3ncü safhasında ise,
Romanya’ya ek olarak Polonya’da ikinci bir füze savunma üssünün devreye sokulması,
ayrıca SM3-IA ve IB füzelerine kıyasla uzaya %50 daha hızlı yükselebilecek, bu saye-
de yaklaşmakta olan balistik füzeleri uçuşlarının daha erken aşamasında, hatta henüz
yerden yükselirken yakalayabilecek IIA tipi önleyici füzelerin kullanıma sokulması he-
deflenmektedir. 3üncü safhada ayrıca, tehdit oluşturan balistik füzenin henüz yerden
yükseldiği aşamada takibini sağlamak üzere, bugüne kadar kullanılan nispeten eski
teknolojili DSP (Defense Support Program) uydularının yerini yeni nesil erken ihbar
uydularının alması öngörülmektedir. Ayrıca, aynı noktadan salvo, yani gruplar halinde
atılan füzeleri birbirinden ayırt etmekte zorlanan TP Y-2 radarının bu açığını kapatacak
şekilde, kızılötesi algılayıcılar taşıyan ve fırlatma bölgesinin yakınına sokulabilen Reaper
insansız uçaklarının kullanıma sokulması planlanmaktadır.66 Tüm bu yeni yetenekler ve
teknolojilerin devreye alınmasıyla, bir yandan füze kalkanınca korunma sağlanan coğ-
rafi alan genişlerken, belki daha mühimi artık 5.500 km ve üzerindeki menzillere sahip
füzelere, yani kıtalararası balistik füzelere karşı da sınırlı bir savunma yeteneği şekillen-
meye başlayacaktır. İşte bu noktadan itibaren, 3ncü safhada kazanılacak füzesavar yete-
64 “NATO missile defences in Europe: Shooting down a plan”, e Economist, 26 Eylül 2009, s.
63-64.
65 O’Reilly, Ballistic Missile Defense Overview, s. 3-7.
66 Ibid., s. 3-7.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
62
neğin kendi kıtalararası füzelerine ve dolayısıyla stratejik nükleer caydırıcılığına yönelik
bir tehdit oluşturacağından endişe duyan Rusya Federasyonu’nun itiraz, hatta tehditleri
ortaya çıkmaktadır.
EPAA - 4ncü Safha
ABD’nin 2020’den sonra devreye sokulacağını ifade ettiği 4ncü safhayla birlikte, kaza-
nılacak füze savunma imkânlarının niteliği itibariyle ilk üç safhaya kıyasla füze savun-
masının bir hayli farklı ve yeni bir boyutuna geçilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda,
4ncü safhanın merkezinde yer alan ve sıfırdan dizayn edilecek yeni bir silah olan IIB
önleyici füzesiyle, tehdit oluşturan füzelerin artık balistik yörüngelerinin tepe noktası
veya alçalma aşamasına gelmeleri beklenmeden, henüz “yükselme” (ascent) aşamasın-
dayken imha edilmeleri hedeflenmiştir.67 ABD, 2009’den itibaren füze savunmasındaki
önceliğin “erken önleme” (early intercept) doktrini ve bu bağlamda yükselme safhasına
yönelik projelerin hayata geçirilmesi olduğunu saklamamaktadır.68 Çünkü bu aşama-
da motoru susmuş ve kazandığı ivmeyle uzaydaki yolculuğuna henüz başlamakta olan
balistik füze, eğer birden fazla harp başlığı veya füzesavar sistemleri aldatmaya yönelik
(çaf, sahte hedefler vb) karşı önlemler taşıyorsa, henüz bunları bırakmaya fırsat bu-
lamadan vurulmuş olmakta, böylece füze savunmasının başarıya ulaşması garantilen-
mektedir. Yükselme aşamasında önleme girişimlerinin önündeki ilk engel olan yerden
yeterince süratli bir şekilde yükselip hedefine ulaşabilecek bir önleyici füzenin bugüne
kadar geliştirilememiş olmasının, EPAA’nın 4ncü safhasındaki SM3-IIB programıyla
aşılabileceği ümit edilmiştir.69
EPAA’ın ilk üç safhası çerçevesinde kazanılması hedeflenen yetenekler, önce-
likle Avrupa’nın ve bölgedeki diğer ABD müttefiklerinin balistik füze tehdidine karşı
korunmasına yönelikken, 4ncü safhanın uygulamaya aktarılmasıyla artık ABD anaka-
rasına yönelik kıtalararası balistik füzelerin henüz Ortadoğu veya Avrupa üzerindeyken
vurulmaları imkânı yaratılarak, ABD’nin 1983 yılındaki “Yıldız Savaşları” girişimin-
den bu yana vazgeçmediği ABD anakarasının balistik füzelerden korunması hedefine
yaklaşılabileceği düşünülmüştür. Ancak, ABD anakarasına ulaşabilecek kapasitedeki
kıtalararası balistik füzelerini ABD ile arasında Soğuk Savaş yıllarından bu yana de-
vam eden nükleer dengenin ve nükleer caydırıcılığının ana unsuru olarak gören Rusya
Federasyonu’nun, EPAA’nın 4ncü safhasından büyük rahatsızlık duyduğunu söylemeye
bile gerek yoktur. Rusya’nın bu olasılığa karşı verdiği tepkiler ve bu durumun Türkiye-
Rusya ilişkileri üzerindeki yansımaları, EPAA’nın yukarıda özetlenen safhalarının birer
67 Yükselme safhası”, İngilizce’deki ascent phase” teriminin karşılığı olarak kullanılmıştır. Yurt
dışındaki çeşitli kaynaklarda bu safhada gerçekleşen önleme girişimleri için “EIP - early intercept
phase (erken önleme safhası) terimine de rastlanmaktadır. Ayrıca, bu safhayı “upper-boost” ve
post-boost gibi kendi içinde kademelendiren kaynaklar da mevcuttur.
68 Doug Richardson, “Boosting missile defence: technologies focus on early interception
challenges”, Jane’s International Defence Review, Ocak 2010, s. 32-33.
69 Turner Brinton, “U.S. Satellites Track Missile in Milestone Test”, Defense News, 11 Nisan 2011,
s. 22; Jim Hodges, “Wanted: anti-missile details”, C4ISR Journal, Nisan 2010, s. 22-23.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
63
birer devreye girmesiyle Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı yeni stratejik denklemlerin
sadece birisini teşkil etmektedir.
EPAAda Etkinlik ve Takvim Belirsizlikleri
Hatırlanacağı üzere, EPAA’nın 1nci ve 2nci safhalarında ABD’nin Doğu Akdeniz ve
Karadeniz’e konuşlandırdığı savaş gemileri ile Romanya’daki bir üste bulunacak SM3 ön-
leyici füzelerinin, yaklaşmakta olan balistik füzelere karşı Türkiye’nin kıyılara yakın böl-
geleri üzerinde etkili olabileceği, buna karşılık denizden uzak konumdaki doğu ve güney-
doğu Anadolu’ya korunma sağlanamayacağı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin yüzölçümünün
kimi analizlere göre 1/3’üne, kimilerine göreyse yaklaşık yarısına karşılık gelen ve içerisin-
de İran füzelerinin en öncelikli hedefi olduğu varsayılabilecek Kürecik/Malatya’daki ABD
radarının da yer aldığı bu ölü bölgenin savunulması için, bir kriz anında ABD ve diğer
NATO müttefiklerinin konuşlandıracağı Patriot hava/füze savunma sistemlerinin devreye
sokulması öngörülmektedir.70 Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir
detay Patriot’ların menzili 1.000 km’ye kadar olan balistik füzelere karşı etkili olabildi-
ği, buna karşılık İran’ın olası bir çatışmada kullanabileceği balistik füzelerin menzilinin
2.000 km’nin üzerine çıkabileceği, dolayısıyla en azından önümüzdeki birkaç yıllık süreçte
Doğu Anadolu’nun füze tehdidine karşı korunmasız kalacağı gerçeğidir. Bölgeye yönelik
balistik füze tehdidinin hedefinde öncelikle Kürecik’teki ABD radarının bulunması, buna
karşılık Kürecik radarı sayesinde işlerlik kazanan füze kalkanının bu radara ve ona ev
sahipliği yapan bölgeye koruma sağlayamayacak olması önemli bir tezat oluşturmaktadır.
Bu olumsuzluğun giderilebilmesi için ABD’nin orta vadeli çözümü, bir kriz durumunda
Doğu Anadolu’nun aralarında bulunduğu korunmasız bölgelere daha gelişmiş THAAD
füzesavar sistemlerinin gönderilmesidir. Ama İran’la bir çatışma anında İsrail’in ve Kör-
fez ülkelerindeki ABD askeri tesislerinin korunması için de bel bağlanan sınırlı sayıdaki
THAAD sisteminden ne kadarının Türkiye’nin savunmasına tahsis edilebileceği henüz
açıklık kazanmamıştır. 2013 itibarıyla ABD’nin envanterine giren THAAD batarya sayı-
sının 4, füze sayısının ise sadece 96’yla sınırlı olması, buna karşılık İran’ın envanterindeki
balistik füzelerin sayısının binlerle ifade edilmesi durumu izah etmektedir.71 Ayrıca, siyasi
otoritenin “Türkiye topraklarına füze değil radar kabul edildiği” şeklindeki söyleminin de,
güneydoğu Anadolu’nun korunabilmesi için THAAD sistemleri konuşlandırılmasının bir
zorunluluk olması sebebiyle er ya da geç geçerliliğini yitireceği anlaşılmaktadır. 72
EPAA’nın gerçek bir füze saldırısı karşısındaki performansına yönelik bir diğer
belirsizlik, İran’ın sahip olduğu füzeleri küçük gruplar halinde ve uzun zaman dilimle-
rine yayarak peyderpey ateşlemek yerine, birkaç düzine hatta birkaç yüz balistik füzeyi
70 Alan B. Hicks, AEGIS Ballistic Missile Defense Overview, Marshall Institute, Washington, D.C,
28 Kasım 2007; Shooting down a plan, s. 63-64; Sonumut, Füze Kalkanı”.
71 Patrick O’Reilly, “Missile Defense – e Way Forward”, Military Technology, Ağustos 2009, s.
37; Hicks, AEGIS Overview.
72 “Füze değil, radar üssü”, Beyaz TV, 19 Eylül 2011, http://www.beyazgazete.com/video/2011/
09/19/fuze-degil-radar-ussu-beyaztv.html (Erişim tarihi: 30 Kasım 2011).
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
64
yaylım ateş şeklinde aynı anda fırlatması halinde savunma sistemlerinin satüre olup ol-
mayacağı, hatta bunun da ötesinde böylesi yoğunlukta bir saldırıyı etkisiz kılacak önleyici
füze stoklarına sahip olunup olunamayacağıdır.73 EPAA’nın erken safhalarında ABD’nin
Avrupa’nın füze savunmasına tahsis etmeyi düşündüğü gemi sayısı en fazla 6, ABD ge-
milerince taşınan SM3 füzelerinin sayısı ise 100 civarında olup, bu rakama Kuzey Kore ve
muhtemelen Çin kaynaklı tehdide karşı Uzakdoğu sularındaki ABD gemilerinde tutulan
SM3 füzeleri dâhildir.74 EPAA’nın 2nci safhası için Romanya’da inşa edilecek füze savun-
ma üssünde ise sadece 24 füze bulunacağı hatırlanacak olursa, onlarca hatta yüzlerce fü-
zenin yer alacağı yaylım ateşi şeklindeki bir saldırı karşısında EPAA’nın etkinliğine ilişkin
soru işaretleri belirginleşmektedir.75
EPAA’nın sağlayacağı korumanın etkinliği bağlamında sorgulanması gereken üçün-
cü husus, özellikle 2nci ve 3üncü safhaların öngörülen zaman aralıklarında hayata geçirilip
geçirilemeyeceği, 1nci safhayı takip eden aşamalar için geliştirilmesi gerekecek sistemlerin
ve yeni yeteneklerin gecikme veya sorun olmadan kullanıma hazır hale gelip gelemeyeceği-
dir. Bu kapsamda EPAA’nın pürüzsüz ve zamanında uygulamaya aktarılabilmesi öncelikle
SM3 programının sorunsuz bir şekilde yürütülebilmesine bağlı olduğu halde, SM3’ün IB
ve IIA versiyonlarının geliştirme programlarında daha şimdiden bazı gecikme ve sorunlar
gözlenmektedir. SM3-IB’nin geliştirme programının her bir atış denemesi arasında 1 yılı
bulan boşluklar olduğundan, tam veya kısmi başarısızlıkla sonuçlanan her bir deneme atışı
geliştirme takviminde önemli kaymalara sebebiyet verebilmektedir.76
SM3 programındaki gecikmelerin yanı sıra, EPAA çerçevesinde tesis edilen kalka-
nın bir bütün halinde etkin olabilmesi açısından hayati önem taşıyan erken ihbar ayağında
da bazı gecikme ve boşluklardan bahsedilmekte, örneğin DSP erken ihbar uydularının
yerini alacak uydu programlarındaki gecikmelere dikkat çekilerek, EPAA’in etkinliği için
kritik önemdeki yeni nesil uydulara geçişte boşluk ve kesintiler yaşanabileceği uyarısı ya-
pılmaktadır. EPAA’nın 2nci ve takip eden safhalarının hayata geçirilebilmesinin henüz
ispatlanmamış ve üzerindeki çalışmalar devam eden teknolojilere bağlı olduğu, bu konuda
yaşanacak gecikmelerin EPAA’nın uygulama takvimini etkileyeceği ABD’li yetkililerce de
kabul edilmektedir.77
73 Daniel Goure, DoD and the Army Have eir Math Wrong On Missile Defense Cuts, 12 Mart
2012, Lexington Institute, http://www.lexingtoninstitute.org/dod-and-the-army-have-their-
math-wrong-on-missile-defense-cuts?a=1&c=1171 (Erişim Tarihi: 14 Mart 2012).
74 O’Rourke, BMD Program, s.13, s.23-24. Lockheed Martin’s Latest Aegis Ballistic Missile Defense
Upgrades Certified by U.S. Navy, Lockheed Martin basın duyurusu, 18 Nisan 2012, http://markets.
on.nytimes.com/research/stocks/news/press_release.asp?docTag=201204181007PR_NEWS_
USPRXPH89670&feedID=600&press_symbol=184690 (erişim Tarihi: 19 Nisan 2012).
75 Daniel Wasserbly, “US Joint Staff call for more complete BMD capability”, Jane’s Defence Weekly,
4 Nisan 2012, s. 14.
76 “SM-3 failed to hit target during test, says US MDA”, Jane’s Defence Weekly, 7 Eylül 2011, s. 6;
William Broad & David Sanger, “Review Cites Flaws in U.S. Antimissile Program”, New York
Times, 17 Mayıs 2010.
77 Amy Butler, “Missile Warning Alert”, Aviation Week & Space Technology, 19 Nisan 2010, s. 35-
36; O’Rourke, BMD Program, s. 29.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
65
EPAA çerçevesinde bazı gözlemcilerce gündeme getirildiği halde, gerek ABD ge-
rekse NATO yetkililerince doyurucu yanıtların verilmediği ve bugüne kadar da layıkıyla
araştırılmadığı anlaşılan bir diğer boyut, balistik füzelerin vurulması sonucu ortaya çıkacak
döküntünün akıbeti ve yerde oluşturacağı zararla ilgilidir. Örneğin, 1991’de Irak füzeleri
İsrail şehirleri üzerinde Patriot hava savunma sistemlerince vurulduğunda, infilak sonucu
oluşan bazıları bir hayli büyük boyuttaki füze parçalarının yere ulaştığı ve yerleşim böl-
gelerinde hasar ve can kaybına yol açtığı görülmüştür.78 Aslında, EPAA çerçevesinde ön-
lenmesine çalışılan füzelerin nükleer veya en azından kimyasal başlık taşıma ihtimalinin
bulunması ve durdurulmamaları halinde sebebiyet verecekleri büyük yıkımın, döküntü
korkusu sebebiyle füzesavar sistemlerin kullanılmaması gibi bir seçeneği tartışma dışı bı-
raktığı rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca, SM3 ve THAAD sistemlerince önlemenin atmos-
ferin çok üst tabakalarında ve uzayda kafa-kafaya çarpışma tekniğiyle yapılması sebebiy-
le, balistik füze parçalarının büyük oranda buharlaşacağı, ortaya çıkabilecek az sayıdaki
parçanın ise yere düşerken sürtünme sonucu yanarak yok olacağı öngörüsü yapılmalıdır.
SM3 ve THAAD füzelerinden düşecek ilave motorların (booster) görece küçük boyutlu
olması sebebiyle, yere ulaştıklarında neden olacakları zararlar da göz ardı edilebilir. Buna
karşılık bugüne kadar tatminkâr şekilde cevaplanmayan husus, balistik füze tarafından
taşınması muhtemel nükleer harp başlığı içerisindeki radyoaktif maddenin önleme anında
meydana gelecek infilak sonrasındaki akıbetinin ne olacağı, atmosferin üst tabakalarında
geniş bir radyoaktif bulut oluşturarak, yerkürenin önceden kestirilemeyecek bir bölgesine
radyoaktif serpinti olarak geri dönüp dönmeyeceğidir.79 Özellikle nükleer silahlar konu
olduğunda ABD’deki füze savunmasından yana çevrelerin sıklıkla dile getirdiği “en kötü
isabet hiç isabet kaydetmemekten iyidir” yaklaşımı esasen geçerli ve isabetlidir. Ancak,
örneğin İtalya veya Almanya’daki bir NATO tesisine doğru yol almakta olan İran füze-
sinin Romanya veya Karadeniz üzerinde vurulması sonucu ortaya çıkacak döküntünün
Türkiye’ye veya çatışmayla hiç alakası olmayan Ukrayna gibi bir ülkenin topraklarına dö-
külmesi ihtimalinin ortaya çıkaracağı çapraşık değerlendirme ve tartışmalar yine de göz
ardı edilmemelidir.
EPAAda Komuta-Kontrol Belirsizliği
EPAA çerçevesinde henüz tam manasıyla tanımlanmamış ve hakkında farklı görüşlerin
öne sürüldüğü bir diğer konu da, füze saldırısı durumunda bu füzeleri durdurmaya yöne-
lik karar verme ve yetkilendirme süreçlerinin nasıl işleyeceği, başka bir ifadeyle önleyici
füzeleri ateşleyecek düğmenin üzerinde hangi ülkenin ve hangi seviyedeki karar vericilerin
parmağının bulunacağıdır.80
78 Egeli, Balistik Füzeler, s. 34-36.
79 Brooks Tigner, “Ballistic Missile Defence: Launch Control”, Jane’s Defence Weekly, 8 Şubat 2012,
s. 27-28.
80 Ibid., s. 24-27.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
66
Her ne kadar ABD’ne ait EPAA unsurları etrafında şekillenecek olsa da, Avrupa
üzerinde kurulacak füze kalkanı bir NATO girişimi ve yapılanması muamelesi görecek
ise, füze saldırısı durumundaki siyasi istişare, karar alma ve yetkilendirme süreçlerinin de
NATO’nun bugüne kadarki uygulama ve usulleriyle uyumlu olması gerekecektir. Diğer
taraftan, füze savunmasındaki reaksiyon sürelerinin dakikalar, hatta saniyeler ile ölçülme-
si, NATO’nun geleneksel karar süreçlerinin devreye sokulması ve uzlaşma yoluyla karar
alınarak yetkilendirmenin saldırı başladığında yapılmasına imkân tanımamaktadır. Bu du-
rumda, füze savunmasına yönelik siyasi istişare ve uzdaşma yoluyla karar ve yetkilendirme
süreçlerinin çok önceden yapılması, NATO ve esasen ABD askeri unsurlarının ise bir
füze saldırısı anında normal karar süreçlerini beklemeden günler, hatta aylar öncesinden
belirlenmiş angajman kurallarına bağlı kalmak suretiyle önceden belirlenmiş durumlarda
önceden tanımlanmış savunma önlemlerini kendi inisiyatifleriyle devreye sokmaları gere-
kecektir.81 Fakat NATO’nun bu istikamette kapsamlı bir çalışmayı henüz başlatıp başlat-
madığı bilinmemekte, detay senaryo ve prosedürlerin tanımlanması bir yana, bu konuda
hangi seçeneklere sahip olunduğunun ortaya konmasının dahi zamana ihtiyaç göstereceği
NATO yetkililerince ifade edilmektedir.82
Avrupa’yı koruması öngörülen NATO füze kalkanının aslında neredeyse tama-
mıyla ABD tarafından tahsis edilmiş yetenekler etrafında şekilleniyor olması sebebiyle,
bir füze saldırısı anında kritik kararların NATO’nun karmaşık yapılanmalarından ziyade,
ABD’nin zaten NATO müttefiklerine ihtiyaç göstermeksizin kendi kendine yeterli bir
nitelik arz eden ulusal komuta-kontrol süreçleri çerçevesinde alınması sonucunu doğura-
bileceği göz ardı edilmemelidir. Uzaydaki erken ihbar uyduları, karada konuşlu füze tespit
radarları, bu algılayıcılardan gelen verileri işleyip dağıtan askeri haberleşme altyapısı ve
önleme görevini üstlenecek gemiler ile bunların ateşleyeceği önleyici füzeler neredeyse
tamamıyla ABD’nin mülkiyeti ve kontrolünde olacağına göre, özellikle çok sayıda füze-
nin önlenmeye çalışıldığı karmaşık bir füze savunma senaryosunda inisiyatifin ve kont-
rolün süratle ABD’ye geçeceği, hatta bu inisiyatifin üst seviyelerdeki komuta mercilerin-
den uzaklaşarak, önleyici füzeler üzerinde doğrudan kontrole sahip, ama nispeten küçük
rütbeler taşıyan Amerikalı gemi komutanlarına kayabileceğinden bahsedilmektedir.83
Hangi ülke tarafından fırlatılan hangi füzelerin İttifak için tehdit oluşturduğunun tespiti,
örneğin İttifak üyesi olmayan İsrail gibi bir ülkeye doğru yol alan füzelerin de durduru-
lup durdurulmayacağı, önleme yapılırken hangi bölgeler ve ülkelerdeki önleyici füzelerin
öncelikle devreye sokulacağı, yaylım ateş halinde koruma önceliğinin hangi ülkelere veya
hedeflere tanınacağı gibi siyasi sonuçları olabilecek kritik kararların albay veya yarbay
rütbesindeki üniformalı personelce alınması ihtimalinin ortaya çıkması, daha şimdiden
81 Ibid, s. 26.
82 Brooks Tigner, ALTBMD tests, s.19; Bill Sweetman, “Tangled Web”, Defense Technology
International, Aralık 2009, s. 23.
83 Tigner, Launch Control, s. 28-29. O’Rourke, BMD program, s. 20, 24. Pierre Tran, “MBDA to
Europe: Pick a Missile Defense Plan”, Defense News, 18 Eylül 2011, s. 20; Robert Wall, “A New
Hope”, Aviation Week & Space Technology, 4 Ekim 2010, s. 60-61; Amy Svitak ve Robert Wall,
“Ballistic Bulwark”, Aviation Week & Space Technology, 18/25 Temmuz, 2011, s. 26-27; Philip
Ewing, U.S. Navy’s BMD Fleet Plans Europe Defense”, Defense News, 28 Eylül 2009, s. 25.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
67
inisiyatifin ABD’ye veya alt seviyedeki karar mercilerine terk edilmesini istemeyen Fransa
gibi bazı İttifak üyelerinin itirazlarıyla karşılaşmakta, bu konudaki çekişme ve tartışmala-
rın önümüzdeki dönemde de devam edeceği anlaşılmaktadır.84
EPAA’nın Türkiye Açısından Etki ve Yansımaları
Türkiye’nin uzun yıllardır karşı karşıya bulunduğu ve İranın nükleer silah ele geçirme ih-
timalinin belirmesiyle birlikte daha da ciddi bir nitelik kazanan balistik füze tehdidi kar-
şısında salt ulusal imkânlarına dayanarak yeterli caydırıcılık ve savunma yeteneklerini ka-
zanmasının zorlukları daha önceki bölümlerde ortaya konmuştu. Bu yönüyle, NATO’nun
başta İran olmak üzere Ortadoğu kaynaklı balistik füzeleri İttifak’a yönelmiş bir tehdit
olarak değerlendirmesi ve bu tehdidi etkisiz kılacak savunma önlemlerini hayata geçir-
meye başlaması Türkiye açısından hiç kuşkusuz olumlu bir gelişmedir. Stratejik açıdan ele
alınacak olursa, balistik füze tehdidi karşısında artık NATO’nun ortak savunma mekaniz-
malarının ve yeteneklerinin devreye gireceği anlamına gelen bu eğilim, Türkiye’nin 1991
ve 2003 yıllarında Irak füzeleri vesilesiyle karşı karşıya kaldığı belirsizlik ve olumsuzlukla-
rın tekrar yaşanması ihtimalini tamamen ortadan kaldırmasa da önemli oranda azaltmak-
tadır. Konuya finansal açıdan yaklaşıldığında ise, içerdiği gelişmiş teknolojiler ve gerektir-
diği büyük çaplı bütçeler itibarıyla en azında şu an için Türkiye’nin imkânlarının bir hayli
ötesinde olduğu anlaşılan “üst katman” füze savunmasının NATO ve esas itibarıyla EPAA
yapılanması çerçevesinde ABD’ye havale edilmesi, Türkiye’nin savunmaya ayırabildiği gö-
rece kıt kaynaklarda önemli bir tasarruf yapılmasını da mümkün kılabilecektir.
Diğer taraftan, NATO füze kalkanına ve esas itibariyle ABD’nin EPAA mimari-
sine dâhil olunmasının önümüzdeki döneme yönelik olarak Türk dış politikası ve savun-
ma politikalarında bazı belirsizlik ve ikilemleri de beraberinde getirmekte olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Bu kapsamda örneğin, NATO tarafından tesis edilmekte olan füze kal-
kanının koruması altına girebilmek için Türkiye’nin yapması gereken tek fedakârlığın,
EPAA çerçevesinde ABD’nin Kürecik’e “tamamen savunma amaçlı” bir radar yerleştiril-
mesine izin vermekten ibaret olacağı şeklinde siyasi otoritenin en tepesindeki isimlerce
de teyit edilen bir algı mevcuttur.85 Bu varsayım kısa vade için geçerli olsa bile, EPAA’nın
takip eden safhaları incelendiğinde, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin gerek NATO, ge-
rekse ABD ile ilişkileri bağlamında yeni talep ve beklentilerle karşı karşıya kalabileceği
anlaşılmaktadır.
84 EPAA’nın komuta-kontrol ve karar süreçlerine ilişkin tartışmalar Türk kamuoyunun da
gündemine geldiği halde, karar sürecinin ve kontrolün ABD’nde mi yoksa NATO’da mı
olacağından ziyade, Türkiye’nin topraklarına konuşlandırılan kalkan unsurları üzerinde kontrole
sahip olup olunmayacağı tartışma konusu yapılmıştır. Bkz.: “Komuta Kontrol Sonraki Aşama”,
Bugün, 18 Kasım 2010; Cevher İlhan, “Füze Kalkanı Oyunu ve Yanıltması”, Yeni Asya, 22
Kasım 2010, http://hurseda.net/Cevher-Ilhan/1471/Fuze-Kalkani-Oyunu-ve-Yaniltmasi-(1).
html (Erişim Tarihi: 15 Nisan 2012); Erol Bilbilik, “Lizbon, Yeni NATO ve Nükleer Stratejik
Konsepti”, İlk Kurşun, 17 Mart 2011, http://www.ilk-kursun.com/haber/65404 (Erişim Tarihi:
14 Nisan 2012).
85 Beyaz TV, Füze değil radar üssü.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
68
Örneğin, daha önce EPAA’nın 2nci safhası altında değinildiği üzere, tek bir nokta-
dan grup halinde fırlatılmış balistik füzelerin her birinin ayrı ayrı tespit ve takibinde radar-
lar yetersiz kaldığından, SM3 ve THAAD sistemlerinin etkili olabilmesi için önümüzdeki
birkaç yıl içerisinde Reaper insansız uçakları üzerine yerleştirilecek kızılötesi algılayıcıla-
rın devreye sokulması planlanmaktadır. İran kaynaklı füzelerin olası fırlatma bölgelerinin
400-500 km yakınına sokulması gerekecek Reaper insansız uçakları için coğrafi açıdan
en uygun konuş yeri olarak Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki meydanlar ön plana
çıkmaktadır.86 2011 yılının son aylarında ABD’ye ait Predator insansız hava araçlarının
PKK’ya karşı istihbarat desteği sağlanması maksadıyla İncirlik’e konuşlandırılması ve bu
suretle Türk topraklarının fiilen ABD insansız uçaklarının uçuşlarına açılmış bulunması
sadece terörizmle mücadele değil, EPAA bağlamında da not edilmesi gereken bir gelişme-
dir.87 ABD Hava Kuvvetleri daha eski ve düşük performanslı Predator’larını önümüzdeki
birkaç yıl içerisinde Reaper’larla değiştirmeyi öngördüğünden, bu değişiklik yapıldığında
balistik füze tespit ve takip kapasitesine sahip Reaper insansız hava araçlarının Türkiye
topraklarını kullanması durumu zaten kendiliğinden yaratılmış olacaktır.88
Ayrıca, şu anda pek değinilmemekle birlikte, EPAA’nın 3ncü safhasından itibaren
konuşlandırılacak SM3 türevlerinin yerden yükselme aşamasında bulunan balistik füzeleri
yakalayabilmek için muhtemel fırlatma bölgelerinin daha yakınına konuşlandırılmaları
ihtiyacı gündeme gelecektir. Bu kapsamda, İran’dan Batı’ya doğru yol alan füzelerin yük-
selme aşamasında önlenebilmesi için Romanya veya Polonya’nın en uygun konumda bu-
lunmadığı, SM3’lerin yakın bir gelecekte Karadeniz’de seyreden savaş gemilerinde, Kaf-
kaslarda veya Türkiye’deki yeni üslerde konumlanmasının gerekeceği ifade edilmektedir.89
Bu öngörü, Türkiye’nin füze kalkanına katkısının salt savunma amaçlı bir radar üssü ile
sınırlı olduğu yönündeki mevcut politika ve söylemlerin geçerliliği konusunda daha önce
değinilen soru işaretlerine yenilerini eklemektedir.90
İlaveten, EPAA’nın ilerleyen safhalarında ağırlığın Karadeniz’deki deniz un-
surlarına kayması ihtimali, Karadeniz’e girebilecek savaş gemisi sayısı ile bu gemilerin
Karadeniz’de kalabileceği süreleri sınırlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin göz ardı ya
da tadil edilmesi yönündeki baskıları da beraberinde getirebilecektir.91 Rusya’nın, üstelik
kendi kıtalararası balistik füzeleri için de tehdit oluşturacak ABD savaş gemilerini kıyıla-
rının hemen açığında görmekten duyacağı rahatsızlığı ve bu olumsuzluğu engellemek için
Montrö Anlaşması hükümlerinin harfiyen uygulaması yönünde Türkiye’ye uygulayacağı
baskıyı tahmin etmek hiç de zor değildir.
86 David A. Fulghum, “Past is prologue: aircraft that can intercept ballistic missiles may be in
vogue again”, Aviation Week & Space Technology, 20-27 Eylül 2010, s. 72-73.
87 “4 Predator İncirlik’te”, CNN Türk, 15 Kasım 2011, http://www.cnnturk.com/2011/
turkiye/11/15/4.predator.incirlikte/636781.0/index.html (Erişim Tarihi: 20 Aralık 2011).
88 Hodges, Wanted, s.22-23; Amy Butler, “Reaping the Benefits”, Aviation Week & Space Technology,
15 Ağustos 2011 s.48-50.
89 Butler, Reaping Benefits, s.48-50; Amy Butler, “End Game”, Aviation Week & Space Technology,
13 Haziran 2011, s. 40-43.
90 Beyaz TV, Füze değil radar üssü.
91 E. Tuğgeneral Ergün Mengi ile söyleşi, 15 Aralık 2011.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
69
Rusya ile İlişkiler
ABD’nin, Avrupa üzerinde bir füze kalkanı kurulması yönündeki girişim ve çalışmaların-
dan en büyük rahatsızlığı duyan ülkelerin başında, kendi kıtalararası balistik füzelerinin ve
dolayısıyla ABD karşısındaki nükleer caydırıcılığının tehdit altına girebileceğinden endişe
duyan Rusya Federasyonu gelmektedir. ABD ve NATO tarafından yürütülen süreçlere
Rusya’nın da dâhil edilmesi, hatta füze kalkanında aktif rol almasına yönelik girişim ve
görüşmelerden arzu edilen sonuçlar çıkmamıştır.92 Hatta 2011 sonlarından itibaren bu
alandaki NATO-Rusya diyalogunda gerileme kaydedilerek, Rusya’nın NATO’ya ve füze
kalkanının Doğu Avrupa ve Türkiye’deki unsurlarına yönelik olarak Soğuk Savaş dönemi
söylemlerini anımsatan tehditlerine tanık olunmaya başlanmıştır.93
ABD ve NATO’nun Rusya’ya önerdiği işbirliği çerçevesi, hem NATO ülkeleri
hem Rusya’daki füzesavar sensörlerden gelecek bilgilerin karşılıklı değişimini ve tehdit
anında atılacak adımların istişare edilmesini öngörmektedir.94 İşbirliğinin sadece bilgi de-
ğişimi ve istişareler ile sınırlı kalmamasını, bunun ötesinde savunmaya yönelik eylemlerin
de coğrafi sınırlara göre NATO ile Rusya arasında paylaştırılması yönündeki Rus talep-
leri, bazı NATO üyelerinin Rusya’nın sorumluluk sahası içinde kalmaya itirazları nede-
niyle kabul görmemiştir.95 Belki daha da önemlisi, EPAA sayesinde kazanılacak füzesavar
yeteneklerin hiçbir şart altında Rusya Federasyonu’na karşı kullanılmayacağını garanti
eden yeni bir uluslararası antlaşmanın imzalanması yönündeki Rusya’nın ön şartını ABD
gündemine almaya bile yanaşmamaktadır.96 Bu görüş ayrılıkları da, Rusya’nın kalkana
yönelik şüphelerini ve dolayısıyla ABD ile Rusya arasındaki sürtüşmenin dozunu giderek
artırmaktadır.
Tüm bu gelişmeler, EPAA’nın önümüzdeki 10 veya 20 yıllık dönemde ABD ile
Rusya arasındaki stratejik dengeler ve bu bağlamda yaşanacak tartışma ve çekişmelerin
merkezinde yer alacağına işaret etmektedir. Bu durum, bir taraftan EPAA’nın önemli un-
surlarına ev sahipliği yapan, diğer taraftan da Rusya ile yakın siyasi, ekonomik ve özellikle
de enerji bağlarının geliştirilmesine büyük önem veren bir ülke olarak Türkiye’nin, füze
savunması vesilesiyle ABD ile Rusya arasında yeniden şekillenmekte olan stratejik nük-
leer silahlara ilişkin rekabetin içine çekilmesi ve iki taraf arasında kalması olasılığını akla
getirmektedir. Örneğin, Türkiye’nin doğal gazdan sonra nükleer enerji alanında da kendi-
ni Rusya’ya bağımlı kılacak seçimler yapmış olmasının bu manada yumuşak bir karın oluş-
92 “Russia Says NATO Missile-Defense Talks at Dead End”, Radio Free Europe, 6 Şubat 2012,
http://www.rferl.org/content/russia_nato_missile_defense_talks/24474887.html (Erişim
Tarihi: 7 Şubat 2012).
93 Brooks Tinger, Russia ramps up anti-BMD shield rhetoric”, Jane’s Defence Weekly, 30 Kasım
2011, s. 4; “Moskova’dan kalkan uyarısı”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2011.
94 Brooks Tigner, “NATO finds it hard going on missile defence”, Jane’s Def ence Weekly, 14 Ağustos
2011, s. 11.
95 Ibid., s. 11.
96 Daniel Gour, Russia Fires a Shot at U.S. eater Missile Defense Plan, Lexington Institute, 28 Kasım
2011, http://www.lexingtoninstitute.org/russia-fires-a-shot-at-us-theater-missile-defense-plan?a=
1&c=1171 (Erişim Tarihi: 29 Kasım 2011).
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
70
turup oluşturmayacağının, bu bağımlılığın ileride Moskova tarafından bir pazarlık kozu
ya da baskı unsuru olarak kullanılıp kullanılamayacağının hesaba katılması gerekmektedir.
İran ve İsrail Boyutları
İran, Türkiye’nin NATO füze kalkanına dâhil olmasından ve bu kapsamda EPAA’nın
önemli bir unsuru olan füze tespit-teşhis-takip radarının Kürecik’e yerleştirilmesinden
duyduğu rahatsızlığı saklamamış, hatta İran’a yönelik bir saldırı ya da tehdit durumunda
öncelikle bu radarı hedef alacağını ilan etmiştir.97 Gerek Türkiye’nin, gerekse İran’ın gü-
neyindeki Körfez ülkelerinin sadece ABD tarafından sağlanabilen füze savunmasının ve
ABD’nin caydırıcı şemsiyesinin altına girmeye başlamaları, nükleer silahlara ilgi duymaya
başladığı ilk günden itibaren İrandaki karar vericilerin hesaba katmış olmaları gereken
esasen öngörülebilir bir refleks ve karşılıktır. Bu itibarla, İran’ın nükleer silah programı ve
onunla doğrudan bağlantılı balistik füze yeteneklerinde radikal bir değişim yaşanmadığı
sürece, Türkiye’nin füze kalkanına yönelik politikalarını ve tutumunu değiştirmesi için
herhangi bir sebepten de bahsedilemez. Hatta bunun da ötesinde, İran’ın nükleer silah
eşiğine bu denli yaklaşmış olmasının Basra Körfezi’nden Mısır’a kadar uzanan Ortadoğu
coğrafyasında sebep olduğu rahatsızlık ve tehdit algılaması göz önüne alındığında, NATO
ve ABD ile füze kalkanı etrafında yaşanmakta olan yakınlaşma ve işbirliğinin, Türkiye’nin
İran haricindeki bölge ülkeleriyle ilişkilerinde bir olumsuzluk yaratmayacağı bile söyle-
nebilir.
Diğer yandan, Türkiye’nin geleneksel politikalarından ayrılarak son birkaç yıldır
İsrail karşıtı söylem ve tavır benimsemiş olması itibariyle, Kürecik’e yerleştirilen ABD
radarının öncelikle İsrail’in füze savunmasına hizmet edeceği yorum ve suçlamaları,
Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkileri bütününde pürüz yaratabilecek bir boyuta
işaret etmektedir.98 Türkiye’deki siyasi otorite bu yöndeki iddiaları şiddetle reddederek,
Kürecik’teki radarın NATO amaçları dışında ve İsrail’in korunmasında kullanıldığının
belirlenmesi durumunda ABD ile imzalanmış protokolün derhal feshedileceğini ilan et-
miştir.99
Kürecik radarının bağlı olduğu NATO’nun ALTBMD yapılanması, ABD’nin kü-
resel düzeydeki tüm füze savunma faaliyetlerinin omurgası niteliğindeki “Komuta Kontrol
Savaş Yönetim ve Haberleşme (Command Control Battle Management and Communicati-
ons - C2BMC) şebekesiyle en azından 2009’dan bu yana tam entegre şekilde çalışmaktadır.
Kürecik’teki radarın tespit ettiği balistik füzelere ait veriler bir Türk generalinin de görev
yaptığı Ramstein/Almanya’daki merkeze ulaştıktan sonra diğer tüm İttifak üyeleri gibi
ABD ile de paylaşılmaktadır. Bir kez ABD’nin C2BMC şebekesine dâhil olduktan sonra
97 Ekber Karadağ, “İranın ilk hedefi Malatya”, Cumhuriyet, 27 Kasım 2011.
98 Ekber Karabağ, “İrandan Ankara’ya Suçlama: Füze Kalkanı İsrail’i koruyor”, Cumhuriyet, 10
Ekim 2011.
99 Aslı Aydıntaşbaş, Ankara Füze Kalkanı İstemiyor”, Milliyet, 16 Aralık 2010; “Amacı dışında
kullanılamaz”, Anadolu Ajansı, 4 Kasım 2011, http://aa.com.tr/tr/alt-manset-haberleri/101362-
amaci-disinda-kullanilamaz (Erişim Tarihi: 24 Aralık 2011).
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
71
bu verinin ABD askeri yapılanması içerisindeki hangi kullanıcılarca, hangi coğrafyalarda,
hangi amaçlarla kullanıldığının tespiti ve takibi de mümkün değildir. ABD’nin İsrail’in
füze savunmasında üstlendiği aktif ve doğrudan rol hesaba katıldığında ve iki ülke arasın-
da bu alanda son 25 yıldır sürdürülen ve ortaklaşa finanse edilen programlar ile karşılıklı
veri paylaşımı ve hatta ortak füze savunma tatbikatları göz önüne alındığında, Kürecik ra-
darının elde ettiği verilerin İsrail’in veya başka bir ülkenin savunmasında kullanılmayaca-
ğını ummak mantıklı değildir, bu yöndeki iddia ve beyanlar da gerçeği yansıtmamaktadır.
Nitekim ABD’li yetkililer, Kürecik’le birlikte dünyanın her tarafındaki sensörlerden gelen
verilerin ABD’nin küresel taktik resmine dâhil edildiğini, bu taktik resmin İsrail dâhil
diğer ülkelerin savunulmasında kullanılacağını gizlememektedir.100
Avrupa mı, ABD mi?
Daha önceki başlıklar altında değinildiği üzere, EPAA çerçevesinde NATO’nun Avru-
palı üyelerinin önüne konan ve fazla seçenekleri olmadığı için kabul etmek durumunda
kaldıkları füze savunma kalkanı, esas itibariyle ABD’nin NATO’ya tahsis ettiği sistemler,
teknolojiler ve destekleyici altyapı etrafında şekillenmektedir. Bu itibarla, ABD’nin imkân
ve yeteneklerinin NATO füze kalkanına eklenmesinden ziyade, NATO ve Avrupa’nın
kendi kendine yeterli ABD füze kalkanının bir uzantısı konumuna indirgendiği ve iplerin
büyük oranda ABD’nin elinde olacağı bazı Avrupa ülkelerinin hiç de hoşuna gitmeyen bir
durum ortaya çıkmaktadır.101
Özelikle Fransa, füze savunması alanındaki tüm teknolojik ve endüstriyel ye-
teneklerin ABD tekeline girmesinden rahatsızlık duymakta, ABD’nin GMD, SM3 ve
THAAD sistemleriyle elde ettiği atmosfer dışı önleme yeteneğinin, Avrupa ülkeleri-
nin ortaklaşa yürütecekleri bir proje ile 2020 yılına kadar kazanılması gerektiği görü-
şünü savunmaktadır.102 2010’da Fransa ile İtalya’nın envanterlerine girmeye başlayan
ve 600 km menzilli balistik füzelere karşı etkili Aster hava savunma sisteminin yeni
geliştirilecek 1NT versiyonu ile 1.000 km menzilli füzeler, daha kökten değişiklikler
içerecek Blok-2 türeviyle de 3.000 km menzilli balistik füzelerin önlenebileceği anla-
şılmaktadır.103 Fransa ayrıca, şu anda sadece ABD’nin sahip olduğu füze tespit amaç-
lı uydular ile uzun menzilli radarların Avrupa tarafından da geliştirilmesine yönelik
planlama ve “kısıtlı” kaynak tahsisini başlatmıştır. Dolayısıyla, Avrupa’nın önümüzde-
ki 5 veya 10 yıllık dönemde en azından 1.000 km menzilli füzelerin durdurulmasına
imkân tanıyacak teknolojik ve operasyonel yetenekleri kazanması beklenmelidir. Buna
karşılık, geliştirme maliyetlerinin 7,5 milyar Avroyu bulabileceği ifade edilen Aster
Blok-2 füzesi, dolayısıyla uzun menzilli balistik füzelerin önlenmesine yönelik yete-
100 “U.S. Maintains Full Control of Turkish-Based Radar”, Defense News, 30 Ocak 2012; Marvin
Leibstone, “International Cooperation & Missile Defence Program”, Military Technology,
8/2009, s. 46; O’Reilly, Way forward, s.38;ABD’den kalkan itirafı”, Hürriyet, 17 Eylül 2011.
101 Duncan Lennox, “Manoeuvres over Missile Defence”, Jane’s Defence Weekly, 9 Haziran 2010, s. 46
102 Butler, Missing Link, s. 23-24.
103 “SAMP/T satıhtan havaya füze sistemi”, Savunma ve Havacılık, No:138, s. 66-76.
ULUSLARARASIİLİŞKİLER / INTERNATIONALRELATIONS
72
neklerin kazanılmasının, Avrupa’nın içerisinde bulunduğu finansal durum itibarıyla
hiç de kolay ve çabuk olmayacağı söylenebilir.104
NATO ve ABD ile ittifak ilişkilerinin yürütülmesinde tercihini geleneksel olarak
ABD ile ikili ilişkilerden ziyade NATO’nun sunduğu çok taraflı ittifak bağları lehinde
kullanmış olan Türkiye’nin, füze kalkanı söz konusu olduğunda da inisiyatifin ve kont-
rolün sadece teoride değil gerçekte de NATO uhdesinde bulunacağı bir çerçeveyi tercih
edeceği varsayılabilir. Bu tercihin bir uzantısı olarak Türkiye’nin, Avrupa ülkelerince tar-
tışılmakta veya yürütülmekte olan füze savunma programlarına ilgi göstermesi, hatta aktif
olarak katılmaya çalışması beklenebileceği halde, bugüne kadar bunun gerçekleşmediği ve
Türkiye’nin EPAA kapsamında kendisine ABD tarafından sunulan yapıyı aynen kabule
meylettiği görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yeni bir hava ve füze savunma sistemi
satın alınması maksadıyla açılmış bulunan LORAMIDS ihalesinde Avrupalı firmalarca
getirilen teklifin fazla ciddiye alınmadığı, geleceğe yönelik füzesavar teknoloji ve çözümle-
rinin birlikte finanse edilerek ortaklaşa geliştirilmesine yönelik programlara da ilgi göste-
rilmediği görüntüsü ortaya çıkmaktadır.105 Benzer biri duruma, Avrupa menşeli hava/füze
savunma sistemleri yerine, ABD kaynaklı SM2/SM3 sistemlerinin ön plana çıktığı Türk
donanmasının yeni nesil savaş gemisi projelerinde de rastlanmaktadır.106
Türkiye açısından sadece EPAA’nın tanımladığı çerçeveye ve ittifak ilişkilerinde
ABD unsurunu ön plana çıkartacak bir füze savunma yol haritasına bağlı kalınmasının
önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi yeni talep ve beklentilerle karşı karşıya bırakabileceği, bu
bağlamda Türkiye’nin örneğin ABD-Rusya stratejik nükleer rekabetinin veya Ortado-
ğu’daki tasvip etmediği çatışmaların içine çekilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalabilece-
ği göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla Türkiye’nin, füze savunmasına yönelik politika ve
yönelimlerinde çok taraflı ittifak ilişkilerinin önemini ve ağırlığını artıracak seçenek ve
girişimlere daha yakın ilgi göstermesi ve destek vermesi isabetli olacaktır.
104 Pierre Tran, “MBDA to Europe: Pick a Missile Defense Plan”, Defense News, 19 Eylül 2011, s.
20; Wall, New Hope, s.60-61; Switak ve Wall, Ballistic Bullwark, s. 26-27.
105 Sünnetçi, Lizbon Zirvesi, s. 154; “Kürecik radarının şifreleri”, Hürriyet, 22 Mart 2012; Ümit Enginsoy,
“Turkey in Talks for missile defense system buy”, Turkish Daily News, 29 Nisan 2008; “Türkiye geç
kalan milli kalkanını nihayet kuracak!”, Gazeteci TV, 7 Aralık 2011, http://gazeteci.tv/turkiye-gec-
kalan-milli-kalkanini-nihayet-kuracak-134495h.htm (Erişim Tarihi: 22 Nisan 2012).
106 “Raytheon: İhtiyacı Karşılamaya Hazırız”, Savunma ve Havacılık, Cilt: 25, Sayı: 145, 2011/03,
s. 59.
Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı
73
Summary
Concerns emanating from the inexorable link between Iran’s growing ballistic missile
inventory and it ambitions to acquire nuclear weapons capability are at the heart of recent
US and NATO efforts to constitute a ballistic missile defense shield. Several of Turkey’s
neighbors possess ballistic missiles, and Turkey has come under the threat of ballistic mis-
sile strikes few times in the recent past. Yet, Turkey has not acquired its national missile
defense capabilities and opted instead to rely on security guarantees and defensive means
provided by US and NATO. EPAA (European Phased Adaptive Approach) pushed on
the table by US in 2010 and endorsed by most NATO states is in harmony with Tur-
key’s traditional positioning in the face of missile threat. ence, not only Turkey has
endorsed EPAA, but it has also become a pivotal ally in its implementation. Meanwhile,
EPAA is structured almost entirely on military assets and technological resources made
available by US, meaning NATO’s European allies would have limited contribution and
limited control over the course of a conflict involving ballistic missiles. Besides, there
are technological, operational, timeline and political/strategic ambiguities surrounding
EPAA, especially the later phases of it. From Turkey’s perspective, emergence of a threat
perception on the part of NATO in relation with ballistic missile inventories in Turkey’s
vicinity, and implementation of defensive measures to counter that threat is a positive
development. Additionally, handing over the task of missile defense to NATO and US
would enable Turkey to allocate its limited defense funds elsewhere. On the negative side,
during the upcoming phases of EPAA Turkey should not underestimate the possibility
of new requests and even fait-accomplis imposed upon herself, and Ankara should care-
fully consider possible ramifications of those on her relations with Russia, as well as her
traditional policy line of observing a balance between US and European elements of her
overall relationship with the West.
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Article
Defense analysts in the US expect that Barack Obama's national security team and the Democrat-controlled Congress will demand reduction in financial assistance for the missile defense program. Analysts state that the missile defense system costs about $10 billion per annum. Concerns are being expressed regarding its ability to protect the country and its allies from missile attacks, despite significant advancements in fielding elements of the system. The Missile Defense Agency (MDA) expects that the new administration's national security team will realize the significance of the missile defense system and continue financial assistance for the program. MDA is also making efforts to balance funding development of new programs and properly equip the existing programs. The MDA will make an effort to provide information about the missile defense system to the new administration.
Article
The Turkey has cleared the way for the Turkish Air Force to acquire four batteries of long-range air-defense systems. The Executive Committee of the Turkish Defence Industries Undersecretariat (SSM) will meet in June 2006 to approve the acquisition. Russia's Almaz with its S-300 low- to high-altitude surface-to-air missile (SAM) system and the US's Lockheed Martin with its Patriot Advanced Capability-3 (PAC-3) low- to high-altitude SAM will be the main competitors for the program. The Chinese HQ-9 system and French MBDA 30 SAMP/T medium-range air-defense system may also compete for the tender. The Israel Aircraft Industries Arrow weapon system could also be a contender, but this would only counter high-altitude threats. The Turkish Treasury has agreed to finance USD1 billion for the acquisition.
TSK'nde Hava ve Füze Savunması Konusundaki Gelişmeler ve Geleceğe Yönelik Hedefler
  • Komutanlığı Hava Kuvvetleri
Patriot için görüşme sürüyor", Milliyet, 9 Mart 2003; Hava Kuvvetleri Komutanlığı, "TSK'nde Hava ve Füze Savunması Konusundaki Gelişmeler ve Geleceğe Yönelik Hedefler", Savunma & Havacılık, 2003/97, s. 48-54; "Amerikan-Türk Konseyi 2003 Toplantısı (ATC-03)", Savunma ve Havacılık, 2003/95, s. 43; Lale Sarıibrahimoğlu, "Ankara clears missile defence purchase", Jane's Defence Weekly, 3 Mayıs 2006, s. 14.
Karar yok, NATO'nun adımları izlenecek
"Karar yok, NATO'nun adımları izlenecek", Radikal, 13 Kasım 2010; "Kalkana Türk-Fransız çelmesi", Radikal, 15 Ekim 2010; Deniz Eyrek, "ABD ile kılıç kalkan dansı", Radikal, 14 Ekim 2010;
TSK'nde Hava ve Füze Savunması, s. 49
  • Komutanlığı Hava Kuvvetleri
Hava Kuvvetleri Komutanlığı, TSK'nde Hava ve Füze Savunması, s. 49.
No: 147, s. 34, 127. 37 "Orduya 30 trilyonluk silah
  • İbrahim Sünnetçi
İbrahim Sünnetçi, "Türk Hava Kuvvetleri Yarınlarını Tanımlıyor", Savunma ve Havacılık, No: 147, s. 34, 127. 37 "Orduya 30 trilyonluk silah", Milliyet, 5 Şubat 1991; "200 Patriot için görüşme sürüyor", Milliyet, 9 Mart 1991; "Ordudan modernizasyon hamlesi", Milliyet, 22 Kasım 1994; "İran tehdidine İsrail füzesi", Milliyet, 14 Mayıs 1997; "İran'a karşı füzesavar", Milliyet, 9 Temmuz 2001; Mustafa Seven, "İstanbul ve Ankara'ya füze kalkanı", Milliyet, 10 Ağustos 2008.
Missile Defense Policy: A Phased Adaptive Approach for Missile Defense in Europe
Fact Sheet on U.S. Missile Defense Policy: A Phased Adaptive Approach for Missile Defense in Europe, Beyaz Saray Basın Bürosu basın duyurusu, 17 Eylül 2009;
Afloat and ashore: Aegis BMD follows an adaptive course
  • Norman Freidman
Norman Freidman, "Afloat and ashore: Aegis BMD follows an adaptive course", Jane's Navy International, Eylül 2011, s. 36.
Kürecik'i vazgeçilmez yapan 5 saniye
  • Fatih Altaylı
Fatih Altaylı, "Kürecik'i vazgeçilmez yapan 5 saniye", HaberTürk, 24 Mart 2012.
DoD and the Army Have Their Math Wrong On Missile Defense Cuts
  • Daniel Goure
Daniel Goure, DoD and the Army Have Their Math Wrong On Missile Defense Cuts, 12 Mart 2012, Lexington Institute, http://www.lexingtoninstitute.org/dod-and-the-army-have-theirmath-wrong-on-missile-defense-cuts?a=1&c=1171 (Erişim Tarihi: 14 Mart 2012).